Üniversiteler Bizimle Özgürleşecek – İlknur Çetin

12 Eylül 1980’de gerçekleşen Faşist askeri darbenin en büyük amaçlarından biri üniversite gençliğini politikadan uzaklaştırmak, sorgulamayan, biat eden, gerici zihniyetli bir gençlik yaratmaktı. Bu politika ile hareket eden Faşist Generaller eğitimi ideolojik bir aygıt olarak kullandılar.

68 Gençlik hareketi ile Türkiye ve Kürdistan’da ortaya çıkan devrimci düşüncelerin ilk kıvılcımları üniversite kampüslerinde ortaya çıktı. Gençlik içinde giderek kitleselleşen antifaşist devrimci hareketin yarattığı dinamikle çeşitli devrimci örgütler ortaya çıktı ve güçlü bir devrimci geleneğin temelleri ortaya atılmış oldu. Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya, Mahir Çayan ve diğer gençlik önderleri sosyalizmi ve Türkiye’de  sosyalizme giden süreçte verilecek mücadeleyi üniversitelerin kısmen özgür olduğu dönemde geliştirdiler.71 Devrimci atılımı ile birlikte gençlik büyük bir devrimci potansiyelle antifaşist demokratik mücadeleyi müthiş bir kuvvete dönüştürmüştü.

68  Kuşağının 50. yılında üniversitelerde özgür bir durumdan bahsetmek artık çok zor. Askeri faşist darbenin ardından 6 Kasım 1981 yılında kurulan YÖK, üniversiteleri denetim altına alıp bilimsel, demokratik, özerk bir üniversite modelini yok etmeye çalışarak; militarist, şovenist, baskıcı bir model ortaya koydu. YÖK’ün amacı oluşturulan faşist yönetimi üniversitelerde kurumsallaştırarak oluşturulan ve gelişip büyüyen devrimci demokratik gençlik hareketini tasfiye etmektir. 1402 adını verdikleri yasa ile düzen içi kalmayı reddeden hocalar tasfiye edildi. Aynı zamanda üniversiteler içinde faşist ve paramiliter oluşumlar da zaman zaman desteklenerek oluşan karşı devrimci hareketi örgütleme çabası içine girdiler. Üniversitelerde demokratik kitle hareketi yok edilmeye çalışılsa da devrimci gençlik hareketi etkisiz kalmadı ve varlığını çeşitli biçimlerde sürdürmeye devam etti. 90’lı yıllarda devrimci öğrenci hareketine yapılan baskıya rağmen faşizme karşı direniş yeniden filizlenmeye başladı bu dönemde üniversitelerde YÖK karşıtı çeşitli eylemler yapıldı ve öğrenci derneklerinin temelleri atıldı. Bu dönem iktidarı Refah-Yol Koalisyon Hükümeti; ekonomik çıkmazlarının ve siyasi krizlerin faturasını emekçilere ve öğrencilere kesmekteydi. Özellikle bu dönem faşist iktidar tarafından halk arasında şovenizmi yaymak için Kürt halkına karşı kara propaganda yaparak onları toplumdan özellikle de üniversitelerden yalıtmak istiyorlardı.

1995’te YÖK’ün harçlara yüzde 400 zam yapması gençlik için bardağı taşıran son damlaydı. Üniversite öğrencileri açlık grevi, ders boykotları ve işgaller ile YÖK’e karşı isyan dalgası oluşturdular. Buna karşılık faşist iktidar da kolluk kuvvetleri ile gözaltı ve tutuklamalar ile bu dalgayı sönümlendirmeye çalıştı. Bu dönem üniversite gençliğinin yeniden politikleştiği ve sol anti-faşist demokratik mücadeleye yeniden yön verdiği tarihi bir dönemdir.  Ülke çapında yayılan bu isyan dalgası 1996’da YÖK karşıtı kampanyaların ortaya çıkmasına neden oldu. 12 Eylül’den sonra Taksim Meydanı eylem yasağı üniversiteliler tarafından kırıldı ve Taksim bir kez daha özgürleştirilmişti. Sadece İstanbul değil; Ankara, İzmir ve diğer büyük şehirlerde binlerce öğrencinin katıldığı mitingler düzenlendi. Gençliğin cesareti ve direngenliği faşist iktidarlar tarafından korkuyla izleniyordu en ağır psikolojik ve fiziksel yöntemlerle özgürlük hareketini yok etmek istediler. 6 Kasım 1996’da YÖK protestosuna büyük bir şiddetle saldırdılar. İktidar yedeği akademik kadrolar öğrencilere karşı yoğun bir soruşturma dönemi başlattı. 28 Şubat’ın  yarattığı kaos üniversitelere emniyetle işbirliği içinde yeni bir akademik kadro ortaya çıkarmıştı. Faşist iktidarın üniversitelerde sorgu odaları oluşturması ve bu odalarda ağır işkence yapılması ile faşist saldırıları giderek yoğunlaştırıyordu. Tüm bu baskı ve işkencelere rağmen öğrenciler özgürlük talep etmekten vazgeçmiyor, devrim ile birlikte güzel günlerin yakın olduğuna inanıyorlardı.

AKP SARAY faşizmi de YÖK’ün darbeci mirasını almış olmakla birlikte “layıkı” ile görevi yerine getirmek için elinden geleni yapmaktadır. Tek adam diktatörlüğünün kurumsallaştığı bu dönemde üniversitelerimiz; 80 darbesinin yaşatmış olduğu baskının kat kat daha ağır bir biçimini yaşıyor. Faşist Şef’in oluşturmaya çalıştığı TEKÇİ zihniyet üniversitelere ‘kayyum’ şeklinde yansıyor. Yukarıdan gelen emirle atanan bu kayyumlar ile birlikte bilimden uzak bir akademi oluşturuluyor. Demokrat, sol muhalif hocalarımız KHK’lar ile ihraç edilip yerlerine iktidar yanlısı, gerici bir kadro oluşturuluyor.

Politik islamcı zihniyetle hareket eden Faşist Şef eğitimi muhafazakarlaştırmak için çeşitli çalışmalar içinde.  Kadınları toplumsal hayatın dışına itmeye ve eve hapsetmeye çalışan bu iktidar üniversitede kadınların giyinişinden, kahkahalarına,kiminle oturup kiminle oturmayacağına kadar her şeyi engellemeye çalışıyor. Son dönemde üniversitelerde ortaya çıkan sayısız taciz olayının kökeni AKP’nin güçlendirmeye çalıştığı erkek egemenliğinin ürünüdür.

Üniversiteler piyasalaştırılıyor. Eğitimde nitelik yerine rant aranıyor. Her kente üniversite diyerek yola çıkan AKP, şehirlerde rant ve yolsuzluk ile eğitimin içeriğini boşaltıp, kendi cebini doldurdu. Bizi öğrenciden çok tüketici olarak gören başta iktidar, YÖK ve üniversite idareleri bu akılla her gün başka bir yurt, yemekhane, harç zamları ile karşımıza çıkıyor. Hal böyleyken, krediler ile borç batağına sürükleniyor, mezun olduğumuzda ise elimizde bir diploma, işsizlik ve kredi borcu kalıyor.

Faşist Şef üniversitelerimizi bölerek kendine rant alanı açıyor; YTÜ’yü kendi sarayına çevirmek istemesi özellikle son dönemde İstanbul Üniversitesi’nin bölünmesi rant ile ilgili olduğu kadar demokratik-özerk üniversite mücadelesi geleneğini yok etme arzusunun bir fiilidir.

Üniversiteler aynı 90 döneminde olduğu gibi polis ablukası altında, faşist kolluk kuvvetleri yukarıdan aldığı emirle hareket edip gençliğin üzerindeki baskıyı, şiddeti artırmaya, üniversiteleri karakola çevirmeye çalışıyor. Her kampüste sivil polislerin bir odası bulunuyor ve rektör-dekan işbirliği ile sosyalist öğrencilere soruşturma açılarak okuldan uzaklaştırılıyor. Ayrıca IŞİD uzantısı politik islamcı örgütler üniversite yönetimi tarafından desteklenerek örgütlenmelerine alan açılıyor. Kazadığımız demokratik haklarımız gasp ediliyor uzun tutuklama dönemleri ile okuldan atılmamız sağlanıyor.

Tüm toplumsal dinamiklerin bilakis sol-sosyalist-demokrat ve yurtsever güçlerin abluka altına alınmak istediği bir dönemdeyiz. Diktatör bu durumda, üniversitelerin ve gençliğin her dönem buzkıran olduğunu, sadece akademik değil politik mücadelenin en güçlü dinamosu olduğu bilinciyle üniversiteleri ve gençliği felç etmek niyetinde.

Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz üniversitelere zamlar ile yansıtılıyor. Yemekhane ve yurt zamlarına karşı ODTÜ ve Boğaziçi üniversitelerinde çeşitli boykot eylemleri sergilenmekte, gençlik geçmişinden aldığı cüreti bugüne taşıyarak sokakları, kampüsleri terk etmeyecek. Her sene olduğu gibi bu 6 Kasım’da da üniversitelerde faşist sisteme karşı sesimizi yükselteceğiz. Binlerce öğrencinin özgürlük haykırışları asla susmayacak. Bilimsel bir akademi, özerk bir üniversite talebimiz her daim bakidir. Biat etmeyecek sorgulayacağız, baş eğmeyecek mücadele edeceğiz susmayacağız.

Faşizme karşı mücadele eden gençlik kazanacak!