Zafer Partisi’nin Yükselişi Gençlik Bakımından Ne Söylüyor? – Elif Bera Yüksel

‌Genel seçimlerdeki sıçrayışının ardından Zafer Partisi’nin yerel seçimlerde alacağı oy oranı, özellikle de partinin gençlik kitlelerinde nasıl bir karşılık bulduğunun somut olarak görülüp test edilebilmesi istemiyle takip ediliyordu. Görece düşük olarak değerlendirilen bir oy oranı alarak yüzde 2’ye ulaşan Zafer Partisi, bu seçimde belediye başkanlıkları için 800 bin, il genel meclisleri için ise 1 milyonu aşkın oy aldı. Belediye meclislerinde, ilçe belediye başkanlıklarında, il belediye başkanlarında adayları kazanamadı; bu sonuç yaygın olarak Zafer Partisi’nin yarattığı debdebenin karşılıksız olduğu ve kuru gürültü olduğu yönünde değerlendirildi. Bu yeni faşist hareket karakterli partiyi tahlil ederken adaylarıyla kazandığı koltuk sayısı ile değerlendirmek hatalı olacaktır. Kaldı ki sadece bu açıdan bir değerlendirmeye hatalı olarak girişsek bile, sayılar bize zayıf ve başarısız bir hareket tablosu çizmemekte.

Tarihsel olarak sosyalist hareketin kalelerinden biri olagelmiş ODTÜ’de kampüs seçim sandıklarında yüzde 14 oy almış iken, pek çok kentteki farklı üniversitede eğitim gören gençlerin yaşadığı mahallelerdeki sandıklarda ciddi oranlar elde etmişken “koltuk kazandırmayan” rakamların kendisi bile bizleri incelemeye çağırıyor.

Zafer Partisi özellikle de gençlik kitleleri arasında faşist bir “üçüncü yol” yaratmak ve kendi ideolojik çizgisinde hem burjuva düzen partileri hem de kitleler arasında fikri bir eğilim örgütlemek için varolmuş bir partidir. Her burjuva düzen partisi gibi mevcut düzende iktidarlaşmak isteği ve buna dönük siyasi hattı olsa da ağırlıklı olarak diğer düzen içi partilerin sırtında gezen bir parazitmişçesine faşist eğilim örgütleme güdüsüyle hareket etmektedir. Bu bakımdan onun başarısının kriterini yerel seçimlerdeki koltuk sayısından kurarsak bu hareketi yanlış tahlil etmiş oluruz. Bizatihi kendi ifadelerine dönüp bakalım; geçtiğimiz dönem cumhurbaşkanı adayları olan Sinan Oğan, genel seçim sürecinde hareket tarzı ve amaçlarını şöyle açıklıyor: “HDP’nin Türkiye siyasetinde belirleyici rolünün ortadan kaldırılması ve üçüncü yol olarak Türk milliyetçilerinin teraziyi değiştiren kuvvet haline getirilmesi.” Bu bakımdan göçmen, mülteci ve Kürt düşmanı, LGBTİ+fobik, kadın özgürlük mücadelesi düşmanı, Türk üstünlükçü bir eğilim açığa çıkarma noktasında Avrupa’daki pek çok muadiline benzer tutum ortaya koyan Zafer Partisi, kendi çizgisinde eğilim örgütlemeyi başarıyor.

Özellikle mülteci ve göçmen düşmanlığı üzerinden toplumun geniş kitlelerine kendi söylemlerini yayan Zafer Partisi, başta CHP olmak üzere burjuva düzen partilerini de “hizaya çekiyor”. Kendisi koltuk alamıyor ama Cumhurbaşkanlığı ikinci turunda, gözünü kazanmaktan başka hiçbir şeye dikmemiş CHP’ye kendi ırkçı, mülteci düşmanı protokolünü imzalatıyor. Adayını turun belirleyicisi olarak konumlandırıyor, il ve ilçelerde adayları yoluyla çıkarları uyarınca AKP ya da CHP’den biriyle ittifaktan çekinmiyor.

Bu bakımdan özellikle de aldığı oy düşük olarak gözükse de yarattığı eğilimin kitlelerde karşılık bulduğunu söylemek pekala mümkün. Esasında Zafer Partisi’ne oy verme niyetinde pek çok gencin bu seçimde İmamoğlu’na ya da CHP adaylarına oy verdiğini de atlamamak gerek. Zafer Partisi koltuk değil yükselen bir faşizm dalgası kovalıyor; bunu da faşist bir aparat olarak şu an yürürlüğe koymayı biliyor.

Peki Zafer Partisi’nin gençlik kitlesinin panoraması nasıl? Bu yükseliş bize ne söylüyor? Parti kitlesinin önemli kısmını gençlik oluşturuyor, özellikle kuru gürültü olarak tarif edilen sosyal medya rüzgarının yakalanmasında bu yanının emeği çok büyük. En çok görünür olanın ve en çok etkileşim yakalayanın en etkili olduğu yanılsaması içine sokan sosyal medya sayesinde, yanlış bir okumayla “etki sahalarının çok geniş, gençlik kitlelerinde örgütlü bir kuvvet oldukları” şeklinde değerlendiriliyor. Bu mecralar yoluyla yakaladıkları saha elbet ki dikkatimizden kaçmamalı, ama yalnız bu parametre ile Zafer Partili gençlik kesimlerine paramiliter, örgütlü kuvvetler olarak bakılmamalı.

Özellikle de Twitter’da çabuk tüketilebilir, içeriksiz ve tarih bilgisi yamultulmuş videolar ve tasarımlar eliyle Türk gençliği içerisinde kendine ait olmayan bir üstünlük duygusu yaratılmaya çalışılıyor. Bu yolla içinde mevcut yaşanan gerçekliğin yani geleceksizliğe mahkumiyet içinde sömürü düzeninde yaşıyor olmanın ağırlığı efektlerle seyreltiliyor. Her gününü yoksulluk ve umutsuzluk içinde geçiren emekçi Türk gençliği böylece şanlı bir Türk tarihi figürler anlatısının içinde kendine yer buluyor, kendinden daha aşağı olarak tariflenen Kürt ulusu ile göçmen ve mültecilerden ise kendini daha yükseğe konumlandırma şansına erişiyor. Bu görünür popülaritesi ise, hele de partinin ideolojik temelleri bir yapbozdan bozma iken gençlik kitleleri içinde hızla yankı bulmasına yardımcı oluyor.

Bu etkinin nasıl yanlış değerlendirildiğine gelecek olursak; tüm bu yaygaraya karşın hareketin bir sokak kuvveti bulunmamakta. Kitlesel mitingler ve buluşmalar örgütleme, kendi çevresindeki bu geniş kesimleri örgütlü saflarına kazanma, sokakta kendi söylemi çizgisinde hareket ettirme gibi somut bir yaşam gerçekliği bulunmamakta. Kitlesinin kendi yaratmak istediği faşist eğilim yörüngesinde olmakla birlikte “hareketin militanları” niteliğinde olmadığı da görülmelidir. Paramiliter, ırkçı örgütlenmelere zemin oluşturduğu gerçeği gözden kaçmamalı ama etki sahasında bulunan her genç bu nitelik ekseninde değerlendirilmemelidir. Tam da bu nedenle etkisi ve yarattığı eğilim hafife alınmayarak mücadele konusu haline getirilmesi gerekliliğini dayatmakla birlikte karşımızdaki bu faşist hareket nesnel olarak değerlendirilmeli ve haddinden büyük bir örgütlü gençlik gerçekliği olarak ele alınmamalıdır.

Kitlesine geri dönecek olursak; devrimciler bakımından görülmesi gereken ve bizim de yüzümüzü dönmemiz gereken bir yanı daha var. O da sosyalistlere ve Kürt özgürlük hareketine cepheden düşman olarak şekillendirilmekle birlikte (bu şekilleniş gözardı edilemez bir gerçek olarak dursa da) keskin biçimde süregelen iktidara muhalif oldukları gerçeği. AKP’nin yarattığı mevcut düzene itiraz ediyor, CHP’yi ise yeterli bir alternatif olarak görmüyorlar. Bu açıdan yapılacak bir değerlendirmeyle bir başka yönün arayışındalar, yani AKP ve MHP tarafından iki ucundan tutularak çekiştirilen burjuva parti sistemi düzleminde düşünecek olursak bir düzen dışılık eğilimi var. Bu bir veri olarak göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu bakımdan Zafer Partisi’nin gençlik içinde bir ‘üçüncü yol’ olarak belirişinde sosyalistler olarak durduğumuz yeri de görmeli ve esasında arayış içinde bir gençliğin boşluğunu kendi faşist söylemi ve dünyasal anlamda hegemonik olan sağ popülist söylemlerle doldurduğunu görmeliyiz.

Özellikle sıkça şaka malzemesi edilerek dillere pelesenk edilen liseliler bakımından Zafer Partisi’nin karşılık bulmasının bir yanı bu bahsi geçen rüzgarı arkalamış olması ve esas üçüncü cephe olan gençliğin, ezilenlerin, işçi sınıfının cephesinin olağanca zayıflamış ve görünürlükten uzaklaşmış olmasıdır. Bu tartıştığımız gençlik kitlelerinin eğilimlerinin örgütlü bir düzlemde ve kalıcı değil, faşist dalgaya kapılmış olduğunu görmek önemli. Toplumsal alt üst oluşun nüvelerinin kendini gösterdiği, demokratik kitle siyasetinin yeniden karşılık bulduğu ve gençliğin psikolojisinin değişim gösterdiği anda bu eğilimin silikliği ve köksüzlüğü kendini gösterecektir. Bu bakımdan bu hareketi menzilimize alırken başarı ve başarısızlık kriterlerimizi gözümüzü açarak yeni baştan gözden geçirmeli, gençlik kitleleri içinde rüzgarı kendi cephemizden tekrar yakalamanın yollarını aramaya girişmeliyiz.

Zafer Partisi’nin yarattığı etkiyi kırmanın en önemli ayaklarından birini demokratik lise hareketini mezardan çıkarmak olarak görmeli, liselilere dönük demokratik hak, talep eksenimizi genişletmeli; liseli gençlik kitlelerine dönük söz, eylem, ajitasyon üretimine yeni baştan girişmeliyiz. Bunu ideolojik mücadele ile kuvvetlendirerek yeni faşist hareketlerin bu yükselen dalgasını şovenizm ve ırkçılığa karşı keskin bir mücadele hattı ve halkların eşitliği çizgimizin gençlik kitleleri içinde yaygınlaştırılması çalışması ile karşılama görevini yeni dönemde önümüze koymalıyız.