Özgürlük İçin; Birlikteyiz, Sokaktayız! – Defne Gürsoy

“Haydi 100 metreyi beraber koşsunlar da görelim” diyen diktatöre, bütün İstiklal sokaklarında koşturup direnişle cevap veren tüm kadınlara teşekkür etmeliyiz öncelikle. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde binlerce kadın isyanıyla, söyleyecek sözüyle çıktı sokağa. Hopa’dan İzmir’e, Antalya’dan Adana’ya renkli görüntülerin olduğu 25 Kasım’a damgasını vuran İstiklal’deki direniş ise kadın hareketinin evrileceği yöne göz kırptı. Genç kadınların yoğun katılımıyla ve coşkuyla geçirdiğimiz 25 Kasım’ı yaratan genç kadınların hazırlıklarına bakmak Taksim direnişini anlayabilmek açısından oldukça önemli.
Faşist şeflik rejiminin inşası OHAL ilanından tutuklama terörüne, medyadan eğitime kadar kuşatmalarla sürüyor. Baskıların getirdiği korku-umutsuzluk gibi duygular demokratik kitle hareketinin kimi öznelerini zaman zaman geriye düşürse de kadın hareketi Saray darbesi döneminde en direngen özne olarak kendini korudu. Gerek OHAL’de sokak ısrarında gerek İstanbul buluşmasındaki örgütsüz kadınların yoğun katılımında gördüklerimiz kadın iradesinin güçlendiğine işaret. Kadın hareketi içerisinde özgün sorunları ve çözümleriyle, direngenlikteki ısrarıyla genç kadın kitlesi dikkat çekiyor. 25 Kasım’a giderken Kadınlar Birlikte Güçlü’nün İstanbul buluşması salondan taşan bir kalabalıkla gerçekleşmişti. Örgütlü mücadelenin içinde olan kadınların yanı sıra bağımsız-aktivist birçok kadının katılması kadın hareketinin birlikte mücadeleye olan inancına işaret ediyordu. Buluşmadaki yoğun genç kadın katılımı ve tartışmaları, genç kadınların gelişen kadın bilinciyle eyleme geçtiğini gösteriyor.
Diktatör tekçi rejimini inşaya girişirken özelde üniversiteleri hedef aldı. Akademisyenleri tutuklamaktan öğrenci kredilerini kesmeye, üniversiteleri bölmeye varan çeşitli yöntemlerle kampüsleri baskı altına almaya çalıştı. Bugünün gerçeği kampüslerde demokratik hakların gasp edildiği, özgün eylemlilikler gerçekleştirilmediği iken 25 Kasım’a giderken genç kadınlar bu gerçeği değiştiren özneler oldu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden kadınlar bir standın, serginin kampüslerde önemli bir direniş mevzisi olduğu gerçeğinden hareketle iradeli bir duruş sergilendi. MSGSÜ’den kadınlar sergiledikleri özsavunma ile polise ve ÖGB’ye geri adım attırdı. Diğer yandan basın açıklamalarının yasaklandığı, gençlik hareketinin tıkanma yaşadığı bir dönemde krize, şiddete, tacize karşı birçok üniversitede, tacizci öğretmenlerin olduğu liselerde eylemler gerçekleşti. Tacizciler ve onları koruyan rektörlerin- okul idarelerinin teşhir edilmesi önemli özsavunma örneklerini oluşturdu. Toplumsal muhalefetin genelinde, özellikle son 3 yılda artan baskıya rağmen OHAL’i ve tekçiliği delen eylemler gerçekleştiren aynı zamanda sokağı özgürleştiren adımlar atan kadın hareketi oldu şüphesiz. Yaşananlar gösteriyor ki gençlik hareketinde yaşanan tıkanmayı, kampüslerdeki yasakları yıkacak özne olarak genç kadın hareketi güçleniyor.
Geride bıraktığımız günlerde Sıla’nın uğradığı şiddeti açıklamasının ardından genç kadınlar arasında hızla dayanışma pratikleri açığa çıktı. Flört şiddeti Sıla’nın uğradığı ‘tekil’ şiddet olmaktan çıkıp kadın kitlesinin kolektif uğradığı şiddet oldu. Kadına yönelik şiddet denilince akla koca, baba şiddeti gelirken genç kadınların uğradığı flört şiddeti ilk kez toplum nezdinde kendine yer buldu ve görünür oldu. Ahmet Kural’ın fotoğrafının üstüne ‘kadın düşmanı’ yazan genç kadınlar, Kural şahsında on binlerce flört şiddeti uygulayan erkeği teşhir etti.
Kadına yönelik şiddetin konuşulduğu her yerde özsavunmanın da konuşulması başta özsavunma hakkını kullanan kadınlar olmak üzere tüm kadınların ortak kazanımıdır kuşkusuz. Tekil özsavunma eylemlerini hızla sahiplenen genç kadınlar yalnızca Nevin, Çilem ve onlarca kadınla dayanışmakla kalmıyor, bireysel eylemlerden çıkıp kolektif bir özsavunma gücüne doğru ilerliyor. 25 Kasım öncesinde Özgür Genç Kadın’ın kızıl sopalarından yazı dizisine, anket çalışmalarından sokak eylemlerine kadar her alanda öne çıkardığı özsavunma genç kadın kitlesinin özlem ve taleplerinin karşılığını oluşturmaya devam etti.
Latin deyişinde söylendiği gibi “Zafer, hazırlığı sever”. Hummalı hazırlıkların meyvesini bütün yasaklamalara rağmen 25 Kasım günü aldık. Kentlerden gelen görüntülerde göze çarpan genç kadın kitleselliği söz konusu.
Peki bizleri bu kadar yakıcı biçimde sokağa çeken ne? Liselerde sıra arkadaşımızdan erkek öğretmene karşılaştığımız tacizden bu tacizcileri koruyan okul yönetimlerine, şortumuza karışan boşbakandan tecavüzcülere indirimler uygulayıp özsavunma hakkını kullanan kadınları ağır hapis cezalarına çarptıran yargıya, ilkokuldan başlayarak “evde oturan makbul kadın” yaratmaya girişen eğitime, pedin tanesini yaklaşık 2 liraya aldıran kriz ve daha nice sömürü biçimi ile bizi sokağa çağıran nedenimiz çok. Peki İstiklal’de kişi başına 8-10 polis getirecek kadar çaresizleşen erkek-devlete rağmen bizi orada tutan neydi? İstiklal’e ilk gaz atıldığında kaçma-korkma-dağılmanın yok denecek kadar az, tekil oluşunun sebebi birlikte güçlü olduğumuzu bilmek ve ‘Bu hayat, bu sokaklar bizim’ diyen bilinç. Kadınların polise karşı sergilediği duruş, gücünü meşruluğundan ve karşısındakinin kadın düşmanı olduğunu bilmesinden alıyor. Bir meydanı, bir sokağı yasaklayan devletin karşısında bütün sokaklara dağılarak sokakları özgürleştirebilecek irade: Kadın iradesi. Çünkü yasaklanan sokakları bırakmak demek; o sokaktaki tacizciye, “koşsunlar da görelim” diyen Erdoğan’a ve erkek egemen sisteme hayatımızı bırakmak demek. Bunun karşısında yaşam alanlarımıza, bedenimize, kimliğimize sahip çıkmak için özsavunmanın her biçimini büyütüyoruz.
Tam da bu nedenle Taksim’de eylem boyunca Özgür Genç Kadın’nın hazırladığı “Nevin’in baltası”nın, kadın düşmanı Arda Turan ve Ahmet Kural’ın teşhirinin yoğun ilgi görmesi de genç kadınların gelişen özsavunma ve dayanışma bilincinin göstergesidir. İstiklal’de erkek devlete karşı kadınlar özsavunmayla tüm sokakları özgürleştirmeye giriştiğinde Van’da aynı kadınlar cinsiyetçi küfürlerle bedenimize saldıran bir erkeğe kızıl sopalarla yanıt veriyor. İzmir’den Hopa’ya kızıl sopalar havaya kaldırılıyor. Tam da 25 Kasım günü gerçekleşen bu pratikler özsavunma hakkının tüm yaşamı sarmalayan ve bizlerin gerçekleştirmesi gereken eylem olduğunu gösteriyor.
Kadın özgürlük mücadelesi birleşik mücadeleye duyduğumuz inanç ve ihtiyaçla gelişiyor. Şimdi yapmamız gereken ise İstiklal’de hep birlikte yarattığımız direnişin gücüyle birleşik mücadele hattında ilerlemek ve kampüslerden sokaklara alanlarımızı savunmak, özgürleştirmek. Bunun çeşitli biçimleri, araçları var. İlk akla gelenler genç kadınlar olarak Birlikte Güçlü’nün içinde özgün gündemlerimizle yer almak, çeşitli birleşik mücadele zeminleriyle alan tutarak İstiklal’de olduğu gibi yaşam alanlarımızı savunmak, kampüslerde- liselerde tacize, tecavüze, erkek egemenliğe ve krize karşı birlikteliğimizden aldığımız güçle isyanı büyütmek olacak.