İsyanı Yükselt, Erkek Egemenliğini Durdur!

Faşizm, Erkek Egemen Saldırganlığını Büyütüyor

Erkek egemen kapitalist sistem, dünyanın dört bir yanında ciddi bir kriz içerisine girdi. Covid-19 salgını ile birleşen ve büyüyen bu kriz, siyasi iktidarı sıkıştırmış ve üzerinde önemli bir basınç yaratmış durumda. Faşist şeflik rejiminin tüm bunların yanında girmiş olduğu ekonomik ve siyasi kriz kendisi bakımından aşılması gereken bir durum olarak önünde duruyor, bunu da tüm faşist iktidarlar gibi pervasızca saldırarak aşmaya çalışıyor. Kadınların, LGBTİ+’ların, gençlerin, işçilerin emekçilerin en temel bir hak talebine dahi tahammül edemiyor. Toplumsal mücadele öznelerinin kesimsel eylemleri, direnişleri, isyanları karşısında hızlı bir saldırı konsepti oluşturuyor.

Bu saldırı konsepti içerisinde toplumsal mücadelenin bütün dinamikleri doğrudan hedef alınıyor. Hiç kuşkusuz bu saldırıların odağında hayatlarından ve haklarından vazgeçmeyen, sokaktan geri adım atmayan, toplumsal mücadelenin önemli bir dinamiği aynı zamanda itilim gücü olan kadınlar ve LGBTİ+’lar duruyor. Eş başkanlık sistemine dönük saldırılar, kadınların siyasetin merkezine yürüme ve temsil gücüne dönük saldırılar, kadın derneklerinin kapatılması, İstanbul Sözleşmesi’ne dönük saldırılar bu konseptin bir parçası olarak sıralayabileceğimiz örneklerdir.

Tek adam rejimi toplumsal yapıyı değiştirmek, politik islamcı bir karakter kazandırmak ve bunu ete kemiğe büründürmek istiyor. Yeni bir kuşak ve “güçlü aile” yaratmaya çalışarak toplumsal yapıyı baştan aşağı değiştirerek örgütlemek istiyor. Bu kapsamda yeni dönemde başta genç kadınları hedef alan kapsamlı bir saldırı projesi ile karşımızdalar; kadın üniversitesi projesi. Bu proje kadınları toplumsal yaşamın dışına atan, aynı zamanda kadınları tecrit eden, makbul kadınlar yaratmanın genç kadınları politik islamcı bir temelde şekillendirmenin hazırlığıdır.

 

Katledilen, Kaybedilen Kadınlar İsyanımızdır!

Her yeni güne kadınların katledildiği, kaybedildiği haberleri ile gözümüzü açıyoruz. Geçtiğimiz 2020 yılında 300 kadın erkekler tarafından katledildi, 178 kadının ölümü ise kayıtlara şüpheli olarak geçti. AKP’nin 18 yıllık iktidarında her yıl katledilen kadınların oranı yükseliyor. “Kadına yönelik şiddete affımız yok, kadınlarımız bizim her şeyimizdir.” diyen kadın düşmanı AKP iktidarı, kadınlara yönelik işlenmiş her türlü suçu görmezden geldi. Tacizi, tecavüzü, şiddeti yargılamayarak, ceza vermeyerek meşrulaştırdı. Kadının çalıştığı işten, giydiği kıyafete, saat kaçta nerede olduğuna varana dek her şey şiddetin “gerekçesi” haline getirildi. Bir yılı aşkın süredir haber alamadığımız Gülistan Doku için etkin bir soruşturma yürütmeyi bir yana bırakalım “Gülistan Doku Nerede?” diye soran ailesi, arkadaşları, kadın örgütleri; gözaltına alındı, para cezaları kesildi, soruşturmalar açılarak mücadele etmekten vazgeçirilmeye çalışıldı. Başta Gülistan Doku için Adalet Komisyonları olmak üzere kadın örgütleri Gülistan’ın akıbetini sormaktan hiç vazgeçmedi. Bir polis çocuğu olan şüpheli Zaynal’dan bir ifade dahi alınmadı.

Erkeklerin korunması ve aklanmasının bir devlet politikası olduğunu, bir polis oğlu ve Gülistan Doku’nun kaybedilmesi olayının baş şüphelisi olan Zaynal’ın yargılanmamasından görüyoruz. En yakıcı örneği ise İpek Er’i bir yere kapatıp 20 gün boyunca tecavüz eden ve intihar etmesine sebep olan uzman çavuş Musa Orhan’ın aklanmasıdır. İsimler ve olaylar değişiyor ama bu ülkeyi kadınlara bir mezarlık ve hapishaneye çeviren erkek egemenliğinin kadın düşmanı politikaları değişmiyor. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 yasasına dönük saldırılar karşısında her yerde sokaklara dökülmemizin sebebi ise tam olarak AKP’nin kadın ve LGBTİ+ düşmanlığıdır.

 

Dünyanın Her Yerinde İsyandayız

Kadınların kendi bedenine hayatına dair alabileceği en temel haklardan biri olan kürtaj hakkı; birçok ülkede yasaklandı, sınırlandırıldı ve uğruna mücadele edilerek kazanılması gereken bir hak haline geldi. Kürtaj yasağına karşı Polonya ve Arjantin’de kadınların sokakta kitlesel eylemsellikler örgütledi, günlerce sokakları terk etmediler. Bu eylemselliklerde dikkat çeken şeylerden biri de üniversiteli ve liseli kadınların eylemlere katılım düzeyiydi. Kadınlar yaşam haklarını, kendi bedeni üzerinde söz söyleme ve karar alma haklarını, “Benim bedenim, benim hayatım, benim kararım” diyerek savunuyor. Kürtaj yasağına karşı başlayan bu eylemsellikler kadınların sadece kürtaj hakkını istemesi ile de sınırlı kalmıyor. Devletin, Katolik kilisesinin kadın düşman politikalarına karşı kadınların özgürlük mücadelesini sözü ve eylemiyle büyüten bir hattan kendini örgütlüyor. Dünya kadın hareketinin kitlesel eylemleri ve direnişlerinin; sonuç alıcı, erkek egemenliğine geri adım attırıcı gücüne yaslanmamız ve sarsıcı, yıkıcı, hak alıcı mücadeleleri örgütlemenin kanallarını aramamız gerekiyor.

 

Peki Ne Yapacağız?

Kadın düşmanı politikaları ile her gün kadınların yaşamına, haklarına saldıranlara karşı durmadan mücadele edeceğiz. Genç kadınların pandemi ile birlikte evlerde kapatıldığı psikolojik ve fiziksel şiddetin her türlüsünü yaşadığı bu süreçte isyan bayraklarını en yukarıya kaldıracağız. Hayatlarımız için mücadele edecek bize bunları yaşatanlarla hesaplaşacağız.

Önümüzdeki süreçte katledilen, kaybedilen şiddete uğrayan, nefret cinayetleri ve söylemlerine karşı soluksuz bir mücadele dönemine gireceğiz. Kaybedilen Gülistan Doku için mücadelemizi sürdürmeye ve Gülistan’ı bulana kadar sormaya devam edeceğiz. Gülistan için verdiğimiz mücadele en temel mücadele hatlarımızdan biri olmaya devam edecek. Bu süreci Gülistan Doku için Adalet Komisyonları ile birlikte örgütleme görüş açısı ile hareket edeceğiz.

AKP iktidarının son dönemde genç kadınları hedef alan en kapsamlı saldırısı “kadın üniversiteleri projesi” oldu. Bu proje ilk gündeme geldiği andan beri biz Özgür Genç Kadınlar şunu söyledik: Tüm üniversiteli ve liseli kadınlar başta olmak üzere bu projenin iptal edilmesi için bir mücadele hattı örgütlemeliyiz ve bunu kadın özgürlük mücadelesini kampüslerden sokaklara taşıdığımız kadın örgütleri ile yapmalıyız. Bu kapsamlı saldırı karşısında biz kadınlar, birlikte ve tüm gücümüzle durmamız ve bu saldırıyı geri püskürtmemiz gerekiyor çünkü bu saldırı dönemsel, öylesine, alternatif ya da tercihe bağlı bir projeyi ifade etmiyor. Toplumsal yaşamın politik islamcı şekillendirilmesi ve AKP’nin istediği makbul kadınların yaratılmasını hedefliyor. Bu saldırıya karşı özerk, demokratik ve cins özgürlükçü üniversite mücadelemizi yükselteceğiz; üniversitelerimizi AKP’nin kadın düşmanı teşkilatlarına çevirerek makbul kadınlar yaratmasına izin vermeyeceğiz.

Bu kapsamda üniversiteli ve liseli kadınlar olarak bir kampanya hazırlığına başladık. Biz bu saldırıyı birlikte mücadele ederek durdurabileceğimizi biliyoruz ve “Kadın Üniversitesi İstemiyoruz” diyerek yan yana geliyoruz. Gençlik hareketinin yarısı olan biz genç kadınların böyle bir saldırı karşısında birlikte mücadele etmek için kolları hızlıca sıvaması, düşünsel ve pratik bakımdan kampanyanın gelişimi ile ilgili emekçiliği üstlenmesi genç kadınların birlikte mücadele deneyimi bakımından da önemli olacaktır. Özgür Genç Kadınlar olarak bulunduğumuz her yerde kampanyanın politik içeriği bakımından gelişimi ve pratik emekçiliğinde bütün güçlerimizi seferber etmeliyiz. Politik islamcı karakterde varlığını sürdüren AKP-MHP iktidarının bu projesini durdurmak için bütün gövdemizle, onların karşısına dikilmeliyiz. Bu karşı karşıya gelişi genç kadınların özgürlük mücadelesi ve isyanı ile buluşturmalıyız. Politik ve ideolojik bakımdan farklarımızın olduğu yol arkadaşlarımızla fikir mücadelesi vermekten çekinmemeli bununla birlikte esasta kadın dayanışmasının gücünü ve birlikte iş yapmanın verdiği birbirimize yaslanarak yürüme ferahlığını da yakalamamız gerekmektedir.

 

*Bu yazı, Özgür Gençlik Dergisi’nin 12 Şubat 2021 tarihinde çıkan 39. sayısında yayımlanmıştır.