Direniş Öğretiyor, Yol Gösteriyor – Okan Danacı*

Pandemiyle birlikte artan eşitsizlik ve sömürü koşulları altında “İnsanca yaşamak istiyoruz.” diyen milyonların öfkesinin büyüdüğü ve egemenlere karşı mücadeleyi yükselttiği bir yıl olarak 2020’yi geride bırakırken; 2021’in ilk perdesi gençliğin direnişiyle açılmış oldu.

Varlığını “milli irade” yalanıyla tescil etmeye çalışan ama hiçbir meşruluğu olmayan siyasi iktidar faşist saldırganlığa devam ediyor. Ele geçiremediği her kurumu anti-demokratik yöntem ve hileler yoluyla denetim altına almayı kılavuz edinen, meclisteki son “düzenleme” ile birlikte derneklere kayyum atama yetkisini de cebine koyan siyasi iktidarın son saldırısı Boğaziçi Üniversite ve beş üniversiteye kayyum atamak oldu. Sınıfsal pozisyonu itibariyle karakteristik özelliği olması bir yana dursun; özellikle 2015 sonrası ve OHAL dönemi daha fazla artan ve alenileşen bir biçimde; kendisine itiraz eden, biat etmeyi reddeden ve yine kendisi için “potansiyel tehdit” olarak gördüğü her kurum, mekan ve kişiyi etkisizleştirmeye çalışan siyasi iktidarın kayyum rektör saldırısı ve özellikle Boğaziçi Üniversitesi’nin seçilmesi tesadüf değildir. Bu saldırı üniversitenin özerkliğine, akademinin özgürlüğüne ve büyük mücadeleler sonucu kazanılmış olan demokratik değerlere, birikime yönelik olmakla birlikte aynı zamanda net bir siyasi saldırı olarak okunmalıdır. Dolayısıyla geliştirilecek mücadele sadece “akademik mücadelenin” sınırlarına indirgenmemeli ve daratılmamalıdır. Yandaşlara ve iktidar paydaşlarına güvence verip demokratik kitle mücadelesi yürüten derneklere kayyum atamayı yasalaştıran, bununla birlikte örgütlenme ve ifade özgürlüğünü hedef tahtasına oturtarak toplumsal ve siyasal mücadeleyi tasfiye etmeyi gözüne kestiren siyasi planla, Boğaziçi Üniversitesi’ne vurup herkesi hizaya çekmeye çalışan plan aynı komuta merkezi tarafından yönetilmektedir.

Yönetim mekanizmaları ve işleyiş, sosyal yaşam ve kültürel faaliyetler, bilimsel üretim ve çalışmalar ve biriktirdiği demokratik değerler gibi nitekileriyle Türkiye ve uluslararası kamuoyu açısından sayılı üniversitelerden birisi olan Boğaziçi Üniversitesi devrimci gençlik mücadelesi bakımından da özel bir anlama ve tarihsel geçmişe/birikime sahiptir. Üniversiteli öğrenci gençliğin, devrimci gençlik mücadelesinin, akademinin ve toplumsal mücadelenin önemli bir mevzisi olan Boğaziçi Üniversitesi’ni düşürmek, gelişebilecek bir öğrenci harekatinin önünü almak ve aynı zamanda güç gösterisi yapmak siyasi iktidarın temel hedefleri arasındadır. Siyasi iktidar biriken öfkenin farkındadır ve şimdiden bir set çekmenin telaşlı gayreti içindedir ancak Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri başta olmak üzere üniversite bileşenlerinin çağrısı ve öncülüğünde örülen direniş Boğaziçi Üniversitesi için söylediklerimin resmi niteliğindedir. Bu direniş aynı zamanda kent meydanlarına taşması ve geniş kitleler tarafından sahiplenilmesiyle beraber siyasi iktidara karşı biriken öfkeyi de işaret etmektedir.

Eylemin ilk gününde öğrenciler üzerinde kurulan baskı, Boğaziçi Üniversitesi ve çevresinin karakola çevrilmesi, kapıya kelepçe vurulması ve onlarca öğrencinin şafak operasyonlarıyla gözaltına alınması siyasi iktidarın korkusunu gözler önüne sermektedir. “Hareketin direncini kırmak amacında olan” siyasi iktidar amacına ulaşamamış, bilakis direnişin sahiplenme düzeyi, etki alanı ve mücadele azmi büyümüştür. Görüntüleri bilinçli şekilde basına servis edilen polis operasyonu ve öğrencileri hedefleştiren haberlerle direnişi kriminalize etmeye çalışan siyasi iktidar, gençlik mücadelesinin öznelerinin direnişle bağını koparmak ve gençlik hareketini sindirme amacına ulaşamamıştır.

Direnişin ODTÜ, Koç, Galatasaray, İTÜ, İÜ ve Çukurova gibi birçok üniversite tarafından sahiplenilmesi, farklı toplumsal kesimler, devrimci örgüt ve siyasi partiler, sendikalar ve demokratik kitle örgütleri tarafından dayanışma pratikleriyle selamlanması çok güçlü bir enerji yarattı. Boğaziçi Üniversitesi’nde başlayıp kent meydanlarına taşan ve siyasi iktidarın basınç altına alan direniş, öğrenci gençliğin toplumsal mücadeledeki misyonu ve bağrında taşıdığı gücü gibi bir kez daha göstermiş oldu.

Pandemi döneminde ağırlaşan yaşam koşulları ve eğitimde artan eşitsizlik şartlarında hakları gasp edilen, geleceksizliğe mahkum edilen ve tüm kazanımları elinden alınmak istenen öğrenci gençliğin Boğaziçi Üniversitesi savunmasını büyütmesi önemli bir yerde durmaktadır. Neticede bu saldırının sadece Boğaziçi Üniversitesi’ne değil, akademik özgürlüğe, üniversitenin özerkliğine, gençlik hareketinin kazanımlarını yok etmeye ve iradesini kurmaya yönelik olduğu unutulmamalıdır.

Baskı ve sömürüyle, faşist yasalar ve zor aygıtlarıyla, kayyum, yasak ve gözaltı terörüyle toplumsal yaşam hegemonyası altına almaya çalışan siyasi iktidar her geçen gün saldırılarını arttırıyor. Güçlü bir kıvılcımın büyük yangını yaratacağını bilen ve bundan korkan siyasi iktidar, her türlü itirazı ezmek ve aynı zamanda “kriminalize” ederek dayanışma kültürünü yok etmek istiyor. Çünkü güç kaybediyor, kapı kapı gezip bir çıkış yolu bulmaya çalışıyor ve faşist saldırganlıkla ayakta durmaya çalışıyor. Ancak bilinmeli ki, gençlik hareketi bu saldırıları boşa çıkaracak görüş açısına, birikime, bilince, irade ve enerjiye sahiptir.

Faşist kuşatmanın altında umut lisede, sokakta, kampüste, iş yerlerinde, hapishanelerde ve her yerde kök salıp yeşeriyor. İnatla direniyor, yayılıyor ve büyüyor. #KabulEtmiyoruzVazgeçmiyoruz diyerek sesini yükselten üniversiteli öğrenci gençlik kışı bahara çeviriyor, sokakları direnişle ısıtıyor. Direnenler herkese sesleniyor; “Her yer karanlık değil, yeter ki gözünüzü kapatmayın!” diyor. Tarihin unutulmaması gereken gerçeğinin altını çiziyor; direniş öğretiyor, yol gösteriyor!

 

*16 Aralık 2020’de tutuklanan, şu an Sincan 2 No’lu Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nde tutulan Ankara Üniversitesi öğrencisi ve SGDF MYK üyesi.