Varlık Yokluk Savaşımızı İleri Taşıma Zamanı

Seçimlere haftalar kala tek adam rejimi, tüm gücüyle gelişen kadın özgürlük mücadelesindeki ivmeyi kontrol altına almayı hedefliyor. Faşist blok; kadınlar üzerinde saldırılarını artırmış, yasalarıyla, politikalarıyla, sokakta var ettiği gücüyle çok özel ve stratejik çalışarak önümüze set çekmeye çalışmaktadır. Artık iktidarınız yeter diyen kadınlar özgürlük isteğini haykırırken devlet bir yandan aile evinde şiddete maruz bırakıyor, bir yandan da sokakta tacizcilerle, polislerle karşı karşıya getiriyor. İktidara karşı gelen, kendi siyasi çalışması dışında çalışma yürüten kadınları geleceksizleştiriyor, hapsediyor. 12 Mart’ta SKM, SGDF, ÖGK üyeleri beş sosyalist kadının, 22 Mart günü ise TJA, HDP üyeleri ve bir Barış Annesinin ev baskınlarıyla gözaltına alınmaları ve ardından tutuklanmaları seçimlere yaklaşırken iktidarın mücadele yürüten kadınlardan ne kadar korktuğunu gösteriyor. Depremde ölüme terk ettiği, Antakya Samandağ’da ellerinde defne dalları, rıhen ve buhurla, “Ma rıhna nıhna hovn” yani “Gitmedik buradayız” sloganıyla sokakları zapt eden kadınlardan korkuyor. Yanı başımızdaki İran’da sürdürülen kadın isyanının bu topraklara taşınmasını istemiyor. Fakat dünyanın birçok yerinde gerçekleştirilen kadın ayaklanmalarıyla birlikte taşınan bu enternasyonal birliktelikten, dayanışmadan ve isyandan bu coğrafyadaki kadınların uzak kalabilmesi mümkün mü? Her gün katledilirken, kadın düşmanı, sömürü politikaları dört bir yanımızı sarmışken sessiz kalmak mümkün mü? Halklar isyan ediyor. Kapitalist sistem varoluş krizi geçiriyor. Geçirdiği bu krizden kadın sömürüsünü artırarak sağ çıkmaya çalışıyor.

6 Şubat günü on ilde yaşanan depremde, devletin hayata geçirdiği rant ve talan politikalarının halkımızı nasıl katlettiğini gözlerimizle gördük. Binlerce insanımızı enkaz altında bırakarak ölüme terk etti. Günlerce çadırın, erzağın gitmediği zamanlarda halkımızın yardımına koşan yine halk oldu. Devletin kendisinin sağlayamadığı arama kurtarma çalışmaları için, güvenli barınma alanları oluşturmak, ihtiyaçları ulaştırmak için kadın dayanışması ruhuyla yollara düşen kadınların, siyasi partilerin yardımlarını engelleyerek dayanışmanın göz önünde bulunmasını istemeyen iktidar, ifşadan öteye geçemedi. Örgütlülüğün arttığını gördüğü yerleri boşalttı, hâlâ da boşaltma çalışmalarını sürdürüyor. Aklımızda şu soru var: Boşalttığı yerlere kimleri yerleştirecek? Radikal islamcılar deprem bölgelerinde bulunmaya başlamış durumda bile. Okullara giriyor, çocuklarla birlikte poz veriyorlar. Devlet, depremzede çocukları ise tarikat ve cemaat yurtlarına gönderiyor. Halkı dağıtarak ele geçirmeye çalıştığı topraklarda radikal islamcı silahlı çeteleri yerleştirebilirler mi? Buna her an hazırlıklı olmalı ve oraları boş bırakmamalı, savunmalıyız.

Her savaşta ve afette olduğu gibi bu depremde de en çok zorlanan, ölen, acıyı çeken yine kadınlar ve LGBTİ+’lar oldu. Deprem anının ilk saniyelerinde kendini kurtarabileceği değerli süre içinde çocuklarını kurtarmaya çalıştığı veya çıplak olduğu için dışarı çıkamayan kadınlar hayatlarını kaybetti. Hayatta kalanlar tacize ve şiddete maruz kaldı. Hijyen malzemelerine günlerce ulaşamadılar. Dip dipe yerleştirilen çadırlarda kendilerine ait, pedlerini değiştirebilecekleri özel alanları bile olmadı. Depremden sonra tüm işleri yine kadınlar üstlendi. Yemek yapımını, çocuk bakımını, erzak dağıtımını, temizliğini… Kadından kadına dayanışmayı örgütlemek üzere gittiğimiz deprem bölgelerinde hijyen malzemelerini dağıtırken ped istemeye çekinen onlarca kadın vardı. Forumlarda buluştuğumuz kadınlar tüm işlerin omuzlarında nasıl biriktiğinj anlattı. Söyledikleri şuydu: Biz o kadar iş yaparken erkekler sadece içkilerini içip iskambil oynuyorlar. Ateş başında sohbet ediyorlar. Yani şunu açıkça söyleyebiliriz: Deprem bölgelerinde hayatı yeniden kuranlar kadınlar oldu. Deprem, seçimler ve baskıların yarattığı öfke halktan sokaklara, 8 Mart’tan Newroz’a yansıdı. 8 Mart günü faşist devleti ifşa ettik, barikatları zorladık ve seçimimizin isyan olduğunu vurguladık.

Seçimlerle birlikte kadınlar üzerinden sürdürdükleri siyaset, Cumhur ittifakının ve Millet İttifakının söylemleri ve gösterdikleri pratiklerle ittifaklar içinde ve dışında kadın ve LGBTİ+ pazarlıkları yaparak ortak noktada buluşuluyor. AKP/MHP/Hüda-Par/BBP/Yeniden Refah Partisi’nden oluşan Cumhur ittifakı cins kırımcı kadın katillerinden oluşuyor. Yeniden Refah Partisi ile birlikte yayınlanan mutabakat metni kadın ve LGBTİ+’ların sokaklarda mücadele vererek kazandığı haklarına saldırıyor, kadın düşmanlığını açık bir şekilde beyan ediyor. Mutabakat metninde yer alan bazı maddeler şunlar:
14. Atamalarda adalet, liyakat ve aile bütünlüğünün dikkate alınması.
15. İstanbul Sözleşmesinin iptalinin TBMM’de de oylanması ve uzantısı 6284 sayılı yasanın aile bütünlüğünü bozucu hükümlerinin ayıklanması.
16. 6251 sayılı yasanın gözden geçirilmesi ve sapkınlıkların önlenmesi.
17. Toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin düzenlemelerden vazgeçilmesi.
27. Zinanın suç sayılması.

Yasalarla kadın ve LGBTİ+’ların üzerinde tahakkümü meşrulaştırmaya çalışan bu metinle iktidar hayatlarımızı cehenneme çevirmeyi amaçlıyor. Aile yapısını güçlendirerek bizleri evlere hapsetmeyi, şiddeti yaygınlaştırarak bizleri cezalandırmayı, bedenlerimiz üzerinde söz söylemeyi, yaşam tarzlarımıza karışmayı hedefliyor. Radikal islamcı çetelerle desteklenen Cumhur İttifakı, kadın ve LGBTİ+ sömürüsü üzerinden varlığını güçlendirmeyi ve ideolojisini yaşatmayı umuyor. Burjuva resterasyoncu, katliamcı Millet İttifakı’nda ise durum değişmiyor. İstanbul Sözleşmesi’nden ve LGBTİ+lardan bir kere bile bahsetmedikleri mutabakat metninde kadınlar aile ile eşdeğer görülüyor. Temel Karamollaoğlu’nun inatla karşı çıktığı ve şiddeti daha fazla artırdığını söylediği İstanbul Sözleşmesi hakkında ‘’Biz iktidar olunca 24 saat içinde sözleşmeyi geri getireceğiz” diyen Kemal Kılıçdaroğlu, ittifaklarından biri karşı çıkınca sözleşmeyi hemen gözden çıkarıverdi. Sivas Katliamının sorumlusu Karamollaoğlu, geçtiğimiz günlerde “Aile mefhumu bozulursa siz toplumu ayakta tutamazsınız. Biz aile mefhumunun dejenere edilmesine rıza gösteremeyiz. Bunu bilmek mecburiyetindeyiz. Aile bir erkek bir kadın ve çocuklardan meydana gelir. Bunu da unutmamalıyız. İki tane erkek, iki tane kadın bir araya gelmiş, ‘Biz de bir aileyiz’, hadi oradan. Biz aile mefhumunu toplumun diri kalması, canlı tutulması için elzem görürüz.” açıklamasını yaptı. Tabii değindiğimiz gibi bu ilk değildi. 2022’nin son günü Habertürk’ten Nihal Bengisu Karaca’ya konuşan Saadet Partisi lideri, LGBTİ+’ları kast ederek “Bunlar bir avuç insan. Çıkardıkları yaygaraya bakarsanız insanlığın %90’ı böyleymiş gibi düşünürsünüz, ama gerçekte bir avuç insan. Aileyi tahrip ederek medeniyet inşa edemezsiniz” demişti.

Karamollaoğlu LGBTİ+’ları hedef alan nefret mitinglerinin örgütlendiği sırada ise, “LGBT ve İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin” Halk TV’de şöyle demişti:
“Nedir bu toplumsal cinsiyet? Biri gelsin bana anlatsın, aile bir erkek bir kadından meydana gelir. İki erkek bir aile oluşturamaz bunun adı sapıklıktır kimse kusura bakmasın.”

Bize bu iki ittifaktan ne bir özgürlük, ne de bir hayır gelecek. Erkek egemen kapitalist sömürü düzeni yıkılmadıkça bizler gerçek bir kurtuluşu elde edemeyeceğiz. Ancak seçim süreci ve sonrasını bir araç olarak değerlendirerek kadın özgürlük mücadelemizi ileri taşımamız mümkün. Emek ve Özgürlük İttifakının ortaya koyduğu Yeşil Sol Parti kadın adayları etrafında kadın özgürlük mücadelemizi büyütmeli, seçim durağını bir devrimci imkan olarak görmeliyiz. Bütün bir halkın ve de genç kadın kitlelerinin en çok politize olduğu seçim anında kadın adaylarımız etrafında genç kadınlar ile buluşmalıyız. Kendimizden başka umudumuz yok. İktidarın yok ettiklerine rağmen yeni bir yeni bir yaşamı başarmak ancak dayanışmamızla, örgütlülüğümüzle mümkün olacak.