Kadınların “Suçunu” İşlemeye Devam! – Senem Pektaş

Tülay Erşahin Yaşar, 8 Mart sabahı evli olduğu erkek Murat Yaşar tarafından katledilmişti, haberini tam da Sakarya Meydanını, Cihangir’i, Alsancak’ı henüz üzerinden haftalarca geçmiş deprem yıkımının öfkesi ile doldurmaya hazırlanırken almıştık. Tüm kuvvetimizle attığımız “Katledilen Kadınlar İsyanımızdır” sloganı ile ifade ettiğimiz hesap defterimize Tülay’ın da adı eklenmişti artık. Bu haberi dışarıda almıştık, katliamın üzerinden 15 gün geçmişken ismine tekrar günler sonra ulaşabildiğimiz bir gazeteden, bu sefer Silivri Hapishanesi’nde rastlıyoruz. Habere göre Tülay; failden defalarca kez şikayetçi olmuş, KADES ile çağırdığı polisler tarafından şikayetçi olmaması için karakolda dayatmalara maruz kalmış. Aynı polisler, aynı gün, kentlerde, ülkenin dört bir yanında, sokakları dolduran kadınları engellemek, önlerinde barikat kurmak, işkence ile gözaltına almak için tam da ‘görevi’ başında idi. Ve yine polisler tarafından 12 Mart sabahı evlerimize talan ile yapılan baskınlar sonucu gözaltına alındık. Avukatlarımızla görüşme kısıtlılığı ve açlık grevimizde verilmeyen şekerlerle geçen iki günün ardından mesnetsiz dosyalarımız hakkında ancak bilgi alabildik. “Suçlarımızdan” bazılarını paylaşmak gerekirse: 8 Mart’ta Taksim’e çıkan bir sokağı tarif etmek, 8 Mart eylemine katılmak, genç kadın derneği Kaktüs’e ve etkinliklerine kadınları davet etmek ve kadın özgürlük mücadelesinin çeşitli bileşenlerince yapılan basın açıklamalarına katılmak.

Biz kadınların kalem kalem listelenmiş bu eylemlerinin devlet bakımından karşılığı açıktır: Kadın özgürlük mücadelemiz, erkek devlet için ‘sakıncalıdır’, muhakkak ki önü alınmalıdır. Mücadelemize yönelik bu bakış bilindik, kadınlara bilhassa da devrimci ve yurtsever bölüklerine dönük saldırılarına ise hiç yabancı değiliz. 25 Kasım’ın hemen ardından gözümüzü TJA’lı kadınlara yapılan saldırı ile açtık. Geçtiğimiz sene Ağustos’ta Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) MYK üyeleri Deniz Aktaş ve Ebru Yiğit, kamerasız ev aramaları üzerine kurulu komplolar ile tutsak edilmişlerdir. Yine dosyalarımızda pek sık ismi zikredilen Kaktüs Genç Kadın Derneğine 25 Kasım öncesi polis baskını yapılmış, dernek talan edilerek onlarca kadın işkence ile gözaltına alınmıştı. Şimdi de gazetemiz bizlere İzmir’de yapılan operasyonlar sonucu yurtsever kadınların tutsak edildiği haberini veriyor. Şimdi bizler de Ebru ve Deniz’e birkaç koridor uzakta, yurtsever kadın yoldaşlara ise “bir kapı altından sesleniş” mesafesindeyiz. Ve Silivri’de hep beraber var gücümüzle sesleniyoruz: “Suçumuzu” işlemeye devam edeceğiz!

Her faşist baskı ve saldırı, bu ister bir kadının karakolda şikayetini geri çekmeye zorlanması ister tutuklanması ile vuku bulsun, erkek egemen rejimin sinir uçlarında yarattığımız yıkıma ve yarattığımız tehdide dair elimize bir veri sunuyor, bu yolla da direncimizi artırıyor ve yeni bir çağrı ulaştırıyor; daha ileriyi adımlamalıyız. Çağrı bizleredir ve nettir: Kadın özgürlük mücadelesi cephemizi erkek devletin sızamayacağı boşluklarla örmektir. Her daim bu bir gereklilik olmakla birlikte saldırıların her koldan yoğunlaştığı bu süreçte çağrı çok daha keskin. Kadınlar olarak, bir hayatta kalma ve özgürlüğümüzü kazanma savaşımının tam ortasında, ittifaklar gündeminin tam merkezindeyiz.

Bir yandan gerici-faşist ittifakını genişletmek için çırpınan ve 6284 sayılı kanundan nafakaya şimdiye kadar elimizde avucumuzda kalana, meydanlarda bileğimizin hakkı ile kazandıklarımıza kendinden farksız HÜDA-PAR ve BBP ile ortaklaşabilmek için göz koymuş AKP-MHP, diğer tarafta sunduğu sayfalarca mutabakat metinleri ve tonca vaat içerisinde “Kadınlar Canımızdır”ın ötesine geçmekten yoksun, failleri meçhullerin faili Meral Akşener ve İstanbul Sözleşmesi’nde dahi tereddütlü Temel Karamollaoğlu ile kurulmuş, kadınların oylarını ise belli ki çantada keklik gören bir altılı masa gerçeği var. Bu denklemde faşizmin kökünü kurutmaya göz dikerek, altılı masaya bel bağlayarak bir rehavete kapılmadan kadın özgürlük mücadelemizin değişim gücü ve toplumsal muhalefetteki ağırlığının bilincinde ve bu güce yaslanarak yol almalı. Bunca saldırı ve tutsaklığın, “8 Mart’a giden yolu tarif etmenin” bile yarattığı tehdit açıktır, o zaman şimdi kendimizi en az düşman kadar ciddiye almanın, mücadelemize hız kazandırmanın tam zamanıdır. Ölümü görüyoruz fakat sıtmaya da razı gelmeyeceğiz, kadının “suçunu” bu dönemde en güçlü şekilde işleyelim!

Silivri 9 No’lu Kapalı Hapishanesi’nden tüm yol arkadaşlarımıza kolaylıklar ve bolca selam ile.