Gücünü Göster, Geleceği Kazan!

Emperyalist küreselleşme çağında kapitalizm büyük, derin ve geri dönüşü imkansız denebilecek düzeyde krizler yaşıyor. Ömrü tükeniyor, miadı doluyor. Varoluşsal krizin derinlerinde debelenen ve yolun sonuna gelen kapitalist sömürü düzeni, yok oluşuna tüm dünyayı ortak etmek istiyor ve vahşeti katmerleniyor. İnsanı, emeği, kadını, doğayı ve kar edebileceği her şeyi sömüren, geleceksizlik ve yoksulluktan öte hiçbir şey vaad etmeyen kapitalizm için milyonlarca insanın ölümü kendi varlığı, zenginliği ve geleceğinin yanında hiçbir şey! Şimdi, vahşetiyle dünyayı yaşanamaz hale getiren kapitalizmin doğrudan sorumlusu olduğu felaketlere bir yenisi daha ekleniyor; Covid-19.

Küresel düzeyde yaşanan Covid-19 salgını yayılıyor, vaka sayıları ve ölümler artıyor. Henüz sosyal mesafelendirme ve kişisel önlemlerin ötesinde bir çözüm bulunabilmiş değil. Yüksek teknoloji ve medeniyetiyle övünen büyük kapitalist ülkelerinin sağlık hizmetlerinde karşı karşıya kaldığı çaresizliği ve çöküşü tüm dünya izliyor. Toplumu yaşam, geçim ve gelecek kaygısı sararken kapitalist devletleri “ayaklanma korkusu” sarıyor. Birçok ülkede OHAL ilan ediliyor, tedbir adı altında düzenlenen uygulamalar sıkı yönetime dönüşüyor, sokağa çıkma yasağı getiriliyor, faşist yasalar yürürlüğe sokuluyor ve devlet-halk, zengin-yoksul çelişkileri derinleşiyor. Halk sağlığı tehdit ediliyor ve kar elde etmeyecek her şey hiç sayılıyor. “Önlem” olarak konulan resmi/fiili yasak ve engellemeler gerekçe gösterilerek kesilen para cezaları, toplanmaya devam eden vergiler, fatura ücretlendirmelerinin sürdürülmesi ve binlerce işçiye ücretli izin hakkının tanınmaması gibi devam eden sömürüyle, emekçiler geleceksizliğin çukuruna itiliyor. Dünyanın dört bir yanında yükselen talepler çığlığa dönüşüyor ve aynı nehre akıyor; yaşamak istiyoruz! Covid-19’u fırsata çevirmek isteyen sömürücü sınıflarına karşı kader ortaklığında buluşan yoksul emekçilerin dayanışması büyümeye devam ediyor.

YÖNETEMİYORLAR!

Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da da durum diğer coğrafyalardan farklı değil. Faşist şeflik rejiminin sözcüleri “bize geç geldi, önlemlerimizi aldık” diye yalanlar sıralasa da salgının yayılma düzeyi ve sonuçları tüm dünya ile benzerlik gösteriyor. Hatta tespit edilen “resmi” istatistiklere göre düşündüğümüzde coğrafyamızda yaşanan vaka ve ölümlerin yükselişinin birçok ülkeye göre çok daha hızlı ilerlediği görülüyor.

Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de siyasi iktidar krizi fırsata çevirmek istiyor. İlk vakaların açıklanmasıyla birlikte toplumu paranoyaklaştırma harekatına girişen faşist iktidar, toplum üzerinde baskı kurmaya ve rıza üretmeye çalışıyor. Milyonlarca insanı ölümün kıyılarına sürükleyip sıtmaya ikna etmeye çalışıyor. “Evde Kal” çağrısı yaptıkları milyonlarca insanın evde nasıl kalabileceğine ve yaşamını nasıl idame ettirebileceğine dair hiçbir adım ve çözüm yok. Emekçiler işten atma tehditleriyle zorla çalıştırılıyor, 20 yaş altı gençlerin sokağa çıkması yasaklanırken işçi gençler sağlıksız-güvencesiz koşullarda çalıştırılıyor, öğrencilerin burs ve kredileri kesiliyor, faturalar posta kutularında birikiyor, gıda ve temizlik ürünleri fahiş fiyatlardan satılıyor, zenginlerin vergi borcu silinirken emekçilerin sırtına vergi üstüne vergi yükleniyor. Yetmezmiş gibi de halk sağlığının güvence altına alınması sorumluluğunu taşıyan ve emekçilerin cebinden çaldıklarıyla bolluk içinde yaşayan siyasi iktidar “biz bize yeteriz” demagojisi ile halktan para toplamaya çalışıyor. Özetle ifade etmek gerekirse; faşist şeflik rejimi sermaye sınıfının çıkarları için hareket ederek binlerce insanın ölümüne göz yumuyor ve ezilenler üzerinde baskısını artırmaya çalışıyor.

Aynı zamanda geride bıraktığımız günlerin en önemli gelişmesi olarak okunması gereken Soylu istifası, bir gerçeğin altını tekrar çizmiştir; yönetemiyorlar! Soylu’nun istifası faşist şeflik rejiminin kırılganlığını ve egemen sınıfların zorunlu ittifakına dayanan faşist diktatörlüğün zayıflığını göstermiştir. Devlet içinde sert biçimde devam eden bu kapışmanın sonuçlarını önümüzdeki günlerde daha net göreceğiz. Elbette sosyalist gençler, egemenler cephesinde yaşanan bu çatışmayı seyreden pozisyonda olmayacak. Kapitalist düzeni olduğu kadar faşist rejimi ve iktidar blokunu kesintisiz teşhir etmek, krizi derinleştirmeye odaklanmak, yaratıcı ajitasyon-propaganda biçimleriyle sorunu geniş gençlik kitlelerine ve emekçilere taşımak dönemin temel görevleri arasındadır.

BÖYLE GİTMEZ!

İlk anda refleks olarak insanlar evlerine kapanmış olsa da, faşist şeflik rejimi onun bir kitle hareketine dönüşmesi ve ayaklanma düzeyine erişmesinden korkuyor. Bu nedenle hak ve özgürlükleri gasp ederek faşist yasa ve uygulamalarla önünü almaya çalışıyor. Tüm devlet imkanları ve aygıtlarıyla birlikte sınıfsal çelişkilerin üzerine örtü çekmeye çalışıyor ama nafile! Açlık ve yoksullukla sınadıkları milyonlarca emekçinin aylarca evde kalma koşulu ve zemini yoktur. “Açlıktan öleceğimize virüsten ölürüz” diyerek sokağa çıkan Lübnanlı emekçilerin eylemi, evde kalma koşulu olmayan/kalmayan emekçilerin atacağı ilk adıma örnek olarak görülebilir. Coğrafyamızda yaşayan emekçiler de Lübnan vb ülkelerdeki gibi veya daha farklı biçimlerde faşist şeflik rejiminin karşısına dikilecektir.

Kapitalizmin uyguladığı sınıf ayrımcı politikalar tüm dünyanın gözleri önünde yaşanıyor. Zenginler yalılarında kendi karantinalarını uyguluyor; emekçiler içinse bu, karantina ve ölümün beklendiği “OHAL” koşullarına dönüşüyor. Yoksul ve emekçilerin sınıfıyla, sömürücülerin sınıfı arasında ki uçurum gözler önüne seriliyor ve elbette milyonlarca insanı açlık, yoksulluk ve yaşam-ölüm denkleminde sınayacak bu süreç, beraberinde bir dizi olanak sunarken aynı zamanda “normal” koşulların siyasi çalışma yöntem ve araçlarının değişimini zorunlu kılıyor. Günlük yaşamın idame edilmesini dahi zorunluluklar cenderesine iten bu salgın süreci, siyasi çalışmayı da özgün sınırlara çekmektedir ancak tarihin bize gösterdikleri, ideolojimizin gereklilikleri, stratejik hedeflerimiz ve güncel siyasal sorumluluklarımızın bize öğrettiği temel gerçek; koşullara teslim olmamak ve durumu tersine dönüştürecek sıçramayı yaratmaktır. Temel görevimiz, siyasi-örgütsel çalışmayı yeni durumun ihtiyaçlarına cevap olacak şekilde örgütlemek ve teorik-politik-ideolojik gelişim çıtamızı yükseltmek olacaktır. Sözün özü, her türlü çelişkinin derinleştiği 21. yüzyılda tarih bizi sahneye çağırıyor.

 

DİKTATÖR SOKAKTA YENİLİR!

Covid-19 salgının ekonomik ve siyasal sonuçları kadar ideolojik ve örgütsel sonuçları da olacaktır. Covid-19 vakalarının yayılmasıyla birlikte siyasal mücadelenin özneleri arasında kabuğuna çekilen ve siyasi çalışmayı sadece “sosyal medyanın sınırlarına” hapseden anlayışlar hemen kendini gösterdi. Siyasal mücadelenin bir alanı olarak ele alınması ve örgütlenmesi gereken sosyal medyanın, bu dönem için de özel bir rol oynayacağı elbette bir gerçek ancak tüm siyasi-örgütsel çalışmayı dijital platform üzerinden düşünmek, sokaktan el-ayak çekmek ve rejimle çarpışmanın siyasal-ideolojik bir hazırlığı içerisine girmemek telafisi zor hata ve yenilgileri beraberinde getirecektir. Covid-19 salgını sonucu can kaybının daha çok yaşlı kesimlerde yaşandığı ve genç kuşağın yakalanmama ve atlatma düzeyi daha yüksek görünüyor. Belli bir yaş kesiminin sokakla ilişkisinin zorunlu olarak sınırlandığı şu günlerde sokağın etkin kullanımı konusunda –nesnel olarak dahi- gençliğe daha büyük görevler yüklüyor. Gençlik mücadelesinin öznelerinin geri çekilişi ve kabuğuna kapanması daha ağır sonuçlar yaratacaktır. Bu nedenle geri çekilmeyi durduracak yegane çözüm, birleşik eylem ve hareketle sokağın nabzını tutmak, gençliği cesaretlendirmek ve rüzgarı tersine çevirmektir. Sosyalist gençliğin bugüne kadar ki pratiği bu konuda güven vericidir.

Hangi talep ve sözle olursa olsun, siyasi çalışma sokağı görmeli, sokakta örgütlenmelidir. “Normal” zamanlardaki biçimlere göre örgütlemenin sağlık açısından kimi riskler taşıdığı doğru ancak bu, kafayı toprağa gömmeyi değil yeni duruma göre kendini örgütlemeyi gerektirir. Sosyalist gençliğin eylemi ve çalışma tarzıyla önünü net biçimde keseceği gerileme nokta burasıdır; devrimci hareket içerisinde oluşma eğilimleri gösteren ve siyasal mücadeleyi zayıflatan ideolojik kırılmayı durdurmak!

İdeolojik kırılma yaratabilecek tüm eğilim ve yaklaşımlarla kesin biçimde mücadele etmek bir boyutu iken, diğer boyut ise örgütsel şekilleniş ve siyasal çalışmanın örgütlenmesidir. Çoklu yan yana gelişlerin riskler taşıdığı şu dönemde, sınırlı sayıda kuvvetlerin bir araya getirilmesi görüş açısıyla kurmuş olduğumuz komiteler, kolektif çalışmanın örülmesinin ve kitlelere siyasi propaganda yapmanın en önemli aracı olacaktır. Kurulan her komite bölge esaslı çalışacak ve belirlediği hedeflere yoğunlaşacaktır. Her kentte alan tespiti yapacak, güçlerimizi bu alanlarda konumlandıracak ve yükselen talepler etrafında ördüğümüz çalışmayla zinciri zayıf halkadan kırmaya çalışacağız. Bu komiteler aynı zamanda ideolojik, politik ve teorik eğitimlerine yoğunlaşacak, siyasal çalışmanın yeni araç ve yöntemlerle yükseltilmesini sağlayacak ve süreci bir sıçrama tahtasına dönüştürecektir. Covid-19 salgını öncesi yakın dönemde de çokça kez bahsettiğimiz gibi, devrim güncel ve dünden daha yakındır. Aynı stratejik görüş açısıyla sosyalist gençlik daha çetin çarpışmaların ve açığa çıkabilecek imkan-olanakların gelişimine hazırlıklı olmalıdır.

 

KRİZİ DERİNLEŞTİRECEĞİZ

Eğitim-öğretime ara verilmesi ile birlikte gençlik mücadelesinin en önemli sahası olan üniversiteler ve liseler kapanmış oldu. Burs ve kredi kesintisi, gelir eşitsizliği, online derse erişim, öğrenci evlerinde ev kirası ve faturalar gibi sorunlar etrafında binlerce öğrenci mağdur edilmiş, eşitsizlik ve adaletsizlikler meydana gelmiştir. Part-time çalışan binlerce öğrenci tedbir amaçlı mekanların kapatılmasıyla birlikte işsiz kalmıştır. Gençliğin sorun ve talepleri güncelliğini korurken, rejim karşısında saflaşması da derinleşiyor ancak içinde bulunduğumuz dönemin yakıcı sorun ve ihtiyaçları ekseninde düşündüğümüzde, gençlik mücadelesinin talepleri etrafında değil; ücretli izin, halk sağlığı, adalet-eşitlik gibi toplumsal talepler etrafında bir hareketin gelişme potansiyeli daha güçlü görünüyor. Milyonlarca emekçinin karşı karşıya kalacağı geçim sıkıntısı, açlık, yoksulluk ve işsizlik gibi başlıklar ezilenlerin öfke birikimine dönüşmekle birlikte aynı zamanda farklı düzeylerde eylemli biçimleriyle rejimle karşı karşıya gelişini hızlandıracaktır. Aynı şekilde ücretli izin hakkının tanınmaması, iş yerlerinde artan Covid-19 ölümleri, halk sağlığı etrafında oluşan tehditlerin büyümesi, işten atmalar, sağlıksız ve güvencesiz çalıştırmalar etrafında yükselen talepler hareketin sıçrama noktası olacaktır. O nedenle bu süreç salt gençliğin gündemlerine odaklanan değil, halk gençliğinin taleplerini kapsayacak ve işçi-emekçilerin talepleriyle birleştirecek şekilde, toplumun yakıcı talepleri haline gelen konular etrafında hedefe kitlenecek şekilde ele alınmalı ve kuvvetler bu anlayışla konumlandırılmalıdır.

 

DAYANIŞMA YAŞATIR

İşçi havzaları ve emekçi semtler temel çalışma alanları olarak önümüzde durmaktadır. Sabahları erken saatlerde işe giden emekçilerle buluşmak, akşamları da onların yaşam alanları olan emekçi semtlerde çalışmayı yoğunlaştırmak ve buraları dönemsel siyasi çalışmamızın üssü haline getirme görevi önümüzde durmaktadır. Kurmuş olduğumuz komiteler işçi sınıfının örgütü olan sendikaların çalışmalarında yoğun emekçilik üstlenmeli ve kendi özgünlüğüyle bu çalışmalarda yer almalıdır. Tüm Çalışanlar İçin Sağlık Platformu gibi çalışmalarının görevini üstlenmek ve birleşik zeminde faaliyetlerin örülmesinde sürükleyici rol oynamak tarihsel rolümüzün gereğidir. Bu görüş açısıyla birlikte sosyalist gençlik, sağlık tedbirlerinin gevşetilmediği biçimlerle sokakta olup emekçiler arası dayanışmayı büyütmenin mesaisini yapmalıdır.

Yine kent merkezleri ve emekçi semtlerde kurulan dayanışma ağları ve yerel inisiyatifler bu dönemin en önemli araçlarından biri olmakla birlikte daha ağırlaşan koşullarda politik kitle mücadele araçlarına evrilme olasılığı yüksektir. Bu dayanışma ağlarında yer alarak toplumsal çalışmalara katılmak, emekçilerin acil ihtiyaçlarını karşılayacak faaliyetlerde yer almak ve dayanışma kültürünü en güçlü pratiklerle örmek görevimizin önemli bir yanıyken, diğer önemli olan ise buraların politize edilmesi ve emekçi sınıfların taleplerinin yükseldiği alanlar olarak örgütlenmesidir.

ASIL VİRÜS KAPİTALİZM

Bu sene özgün koşullarda kutlanacak 1 Mayıs, kapitalist sömürü düzenine karşı milyonların itirazlarının yükseldiği ve salgın dönemine emekçilerin talep ve özlemlerinin en yüksek sesle ifade edildiği gün olarak kutlanacaktır. Binlerin bir araya geldiği toplu kitle gösterileri biçiminde kutlanmasının nesnel zemini olmayan 1 Mayıs’ta, sosyalist gençlik sağlık açısından gerekli tedbirlerin alınmasına özen göstererek 1 Mayıs’ı sokakta karşılayacaktır. 1 Mayıs hazırlıkları ve günü kapsamında örgütlenecek tüm faaliyet ve etkinlikler yeni dönemin başat sorunlarından biri olarak emekçi solda belirtileri oluşan ideolojik zayıflık ve politik atıllığa neşter atarak havayı tersine çevirecek, öncü çıkış pratikleri ve yaratıcı etkinlikler ezilenler cephesinde motivasyonu arttıracak ve mücadeleci özneleri bir adım öne çekecektir. Bu görüş açısıyla hareket etmek sosyalist gençliğin tarihsel sorumluluğudur. Sömürünün katmerleşmesine ve krizin egemenler tarafından fırsata çevrilmesine itiraz olarak yükselen “Yaşamak istiyoruz” seslerinin yankısında karşıladığımız 1 Mayıs; başta gençlik olmak üzere ezilen işçilerin, emekçilerin ve kadınların taleplerini sokağa taşımanın, güncel ve yaşamsal öneme sahip ücretli izin ve grev şiarını güçlü biçimde örgütlemenin en önemli virajlarından birisi olacaktır. 

KURTULUŞ SOSYALİZMDE

Tüm dünyayı etkisi altında alan Covid-19 salgınını fırsata çevirmek isteyen kapitalist devletlere karşı öfke büyüyor ve kapatılmayan işyerleri ve evlerin balkonlarından “yaşamak istiyoruz” sesleri yükseliyor. Zengin-yoksul ve devlet-halk çelişkilerinin giderek derinleştiği şu günlerde, kapitalizmin Covid-19’u fırsata çevirme gayretinde olduğunu tüm dünya artık daha net görebiliyor. Kapitalist emperyalist sistemin güçlü bir şekilde teşhirini yapmak ve “başka bir dünya mümkün, kurtuluş sosyalizmde” diyerek doğrudan sosyalizm propagandası yapmanın tam zamanıdır. Kapısını çaldığımız emekçiler arasında sosyalizm propagandası yapmak ve derinleşen çelişkileri güçlü ajitasyonlarla teşhir etmek ve kurtuluşun ancak ve ancak sosyalizmde olduğunu anlatmak gerekir. Ezilenler arasında güçlenen dayanışma kültürü ve duygu ortaklığı, başka bir dünyanın kapısını aralamanın ilk adımlarıdır. Kapitalist sistemin ve siyasi iktidarın sömürü politikalarını en çarpıcı ve yaratıcı biçimleriyle mahkum etmek ve emekçilerin yükselen taleplerini rejimle çarpışma düzeyine taşımak kanırtacağımız nokta olmalıdır. O nedenle yapacağımız tüm çalışmalar; emekçilerin “talep eden” pozisyonunu değiştirip ileri bir düzeye taşımayı, talepler üzerinden yükseltilen saflaşmayı rejimle hesaplaşma ve sıçrama tahtasına dönüştürmeyi hedeflemelidir.

Ezilenlerle egemenler arasında derinleşen çelişkilerin bağrında gelişen keskin bir çarpışmanın eşiğindeyiz. Yeni süreçle birlikte açığa çıkan bu olanakları değerlendirmesini bilenler bu çarpışmadan daha güçlü çıkacaktır. Koşullara teslim olmayan iradenin sahibi olan sosyalist gençlik tüm enerjisi, yaratıcılığı, kararlılığı, adanmışlığı ve cüretiyle görevinin başında olacak, rüzgarı kasırgaya çevirecektir. Tarih bizi sahneye çağırıyor, şimdi gençlik bir adım öne!