19 Aralık Cezaevleri Operasyonları – Murat Çepni*

*HDP İzmir Milletvekili ve 19 Aralık Direnişçisi

Adına ‘Hayata Dönüş’ denilen 2000 yılındaki cezaevleri operasyonu ülke tarihinin en kapsamlı ve kanlı operasyonlarından biridir.

20 cezaevine aynı anda binlerce güvenlik gücüyle gelişmiş silahlarla yapılan operasyon, devrimci tutsaklar tarafından direnişle karşılandı. Operasyon, cezaevlerinin devlet tarafından denetlenemediği gerekçesiyle siyasi tutsakları ‘kendilerinden kurtarmak’ diye açıklandı. Yapılan açıklamalara ve burjuva medya haberlerine  bakıldığında, operasyonun yabancı bir ülkenin işgal girişimine karşı yapıldığı izlenimi edinilebilir.

Oysa direniş sonucunda çok geçmeden dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, baklayı ağzından çıkartıyor ve kanlı planı deşifre ediyordu. Krize çare olarak sunulan neoliberal ekonomik düzenlemelerin hayata geçirilebilmesi için ‘sokağın kontrol altına alınması, sokağın kontrol altına alınması için de cezaevlerinin kontrol altına alınması gerekir’  diyerek esas gerekçe açık edilmiş oluyordu Ecevit tarafından.

Her kriz dönemi egemenler açısından isyan korkusu yaratır ve ilk hedef örgütlü kitleler ve onların örgütlü yapılarıdır. Cezaevleri ise tarihsel olarak devrimcilerin uğrağıdır. Nazım Hikmet’ten Yılmaz Güney’ e, Denizlerden Mahirlere, Figen Yüksekdağlardan Demirtaşlara cezaevleri çile çekme, rehabilite olma mekanları değil direnişi büyütme ve üretim alanları olmuştur. Dolayısıyla cezaevlerine saldırı esas olarak topluma, örgütlülüğe saldırıdır, gözdağıdır. Yine dolayısıyla toplumsal muhalefeti yaratma görevi içerdekilerin değil dışardakilerin görevidir. Bu görev, en başta içerdeki yoldaşlarımıza karşı geliştirilen her türlü saldırıya karşı yüksek bir duyarlılıkla harekete geçme anlamına gelmektedir. Unutulmamalıdır ki içerdeki direnişin kırılması topyekün direniş iradesinin kırılması anlamına gelmektedir.

19 Aralık katliam saldırısı bu kapsamda ele alınmalıdır. Sadece saldırı ve direniş çerçevesinde değil , bir bütün sınıf mücadelesinin yasaları içerisinde ele alınmalıdır.

19 Aralık, koğuş sisteminin yerine tutsakların F Tipi tecrit cezaevlerine götürülmesi amacıyla yapıldı. Tecrit koşullarında devrimcilerin iradesinin kırılması başarılacak beklentisi ile. Ancak beklenen olmadı ve içerde dışarda yıllara yayılan bir direnişle bu planlar boşa çıkartıldı. Büyük bedeller pahasına ezilenlerin devrimci iradesinin yenilmez olduğu bir kez daha kanıtlanmış oldu.

Bugün AKP’nin ekonomik krizin faturasını emekçilere çıkartması ve gelişen irili ufaklı ve kitlesel direniş ve muhalefet hereketlerine saldırı biçimi aynı devlet aklının ifadesidir. Gezi ayaklanmasından hala uykularının kaçması tam olarak bundandır. Kriz koşullarında öncelikle halkın örgütlü güçlerine yönelik sistematik gözaltı tutuklama operasyonları bundandır. Sömürü , yoksulluk, zulüm varsa mutlaka direniş ve isyan vardır. Ancak örgüt yoksa sözkonusu isyanların amacına ulaşması doğal olarak mümkün olmayacaktır. Cezaevlerine saldırı bu açıdan stratejiktir.

Operasyona 8 jandarma komando taburu, 37 bölük olmak üzere 8 bin 335 asker, binlerce gardiyan ve çevik kuvvet polisi, jandarma özel komutanlığı’ na bağlı yüzlerce kontrgerilla birliği katıldı. Kapalı alanda kullanılması yasak olan gaz bombalarından yangın bombalarına, iş makinalarından, skorsky helikopterlerine kadar. 20 cezaevinde eş zamanlı başlatılan saldırıda  32 kişi hayatını kaybetti. Yüzlerce tutsak yaralandı ve sakat kaldı.

Tutsakların dışarı çıkartılması ve F tiplerine götürülme süreci ise insanlık dışı işkencelerle gerçekleşti.

Operasyon sırasında hayatını kaybeden iki askerin tutsaklar tarafından öldürüldüğü yalanı ise çok geçmeden ortaya çıktı. Askerlerin ölümü kendi arkadaşlarının silahlarıyla gerçekleşmişti. İçerde silah var, insanlar zorla açlık grevine sokuluyor vb. kara propagandaları operasyona gerekçe yaratma amacıyla özel olarak yayıldı.

TBMM Komisyonunun yaptığı incelemeler sonucunda, operasyon sırasında tutsaklardan kaynaklı tek bir yaralama olayının olmadığı açığa çıkmıştır. Ölen tüm tutsaklar ise, sadece güvenlik güçlerinde bulunan ateşli silahlardan açılan ateş sonucu ve yangın bombaları sonucunda yanarak hayatlarını kaybetmişlerdir.

Tutsaklar F tipi tecrit cezaevlerine karşı operasyon öncesi açlık grevine başlamış , dışarda da geniş bir duyarlılık oluşmuş durumda idi. Aydınlar , sanatçılar, demokrasi güçleri her fırsatta Adalet Bakanlığı ile çözüm amacıyla dialog girişimlerinde bulundular. Ancak son güne kadar bir taraftan çözüm olacakmış gibi hava yansıtılırken,arka planda operasyon hazırlıkları çoktan tamamlanmaya çalışılıyordu. Zira Burdur ve Ankara Ulucanlar cezaevleri saldırı ve katliamları zaten bu hazırlık kapsamında bir denemeydi.

Saldırılar F Tipi cezaevlerine geçişle de devam etti. Açlık grevleri ölüm orucuna dönüştürüldü. Aynı zamanda her tür irade kırma uygulamasına karşı fiili direnişler sürdü. Ayakta sayım, ayakkabı araması, hücre aramaları, onur kırıcı uygulamalar vs karşısında yıllarca direnişler sürdü ve asla hedeflenen başarıya ulaşamadılar kazanan devrimci irade oldu.

Devrimciler bu koşullarda da yaşamı örgütlemeyi, verimli kullanmayı, dışarıya umut olmayı başardılar. Kanlı operasyonlarına ‘hayata dönüş’ diyenler ise tarihe kanlı elleriyle geçtiler.