Adaletin Ölçüsü; AİHM Değil Toplumsal Mücadele – Zarife Gürsoy

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutuksuz yargılanması gerektiğini hükmetti. Demirtaş’ın iki yılı aşan tutukluluk sürecinin ‘yeterli’ gerekçe olmadan uzatıldığı kararda geçiyor. Kararın HDP’de, toplumsal muhalefette yarattığı etki karşısında faşist şefin “Bizi bağlamaz.” çıkışı ise tutuklu siyasetçilerin esas bir sorun olarak ortada duracağına işaret ediyor. Yerel seçimlere giderken şimdiden kayyum tehdidinde bulunan Erdoğan’ın seçim stratejisinin halk iradesini yok saymak üzerinden gelişeceğini biliyoruz. Böyle bir atmosferde AİHM’in verdiği karar elbette önemli. Burjuva demokrasinin kendi içinde tutarsızlığını gösteren bir karar çıktı. Tabir yerindeyse AİHM bile anladı. Fakat AİHM’in bu kararı vermekte oldukça atıl davranışı dahi siyasi atmosferle, Saray’ın Avrupa’yla ilişkilerine göre çıkan bir karar olduğu gerçeğini gösteriyor. AİHM’in kuruluşundan bu yana Türkiye’ye dair kararlarına baktığımızda her zaman bunu görüyoruz. Türkiye Devleti’yle yapılacak anlaşmalara, çıkarlara dayalı çıkan AİHM kararları. Bu nedenle AİHM kararının politikada gelişen kimi durumların, Erdoğan’ın sıkışmışlığının göstergelerinden biri olarak okumak da önemlidir. AHİM kararlarının zamanlamasından içeriğine kadar politik olduğu su götürmez bir durumdur fakat kararın kendisi Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksedağ’da simgeleşen halkların birlikte mücadelesi ve bu mücadelenin kazanımları ile okunabilecek bir karardır. Yani adalet meşruluğunu AHİM’den almadı, tersine AİHM’e kendini dayatan bir mücadele zemininden gelişti ve bir belirleyen oldu.

 

Erdoğan bir yandan en ufak bir esnemenin, faşist diktatörlüğünün çöküşünü getireceğini biliyor. Diğer yandan içinden geçilen ekonomik-politik-toplumsal krizlerin içinde çöküyor. AİHM karara derhal uyulması gerektiğini belirtse de “Karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz.” diyen Erdoğan’ın önünde iki seçenek var. Biri bir süre direnip ardından karara uymak. Bu tabi ki sadece Demirtaş’la ilgili bir karar olmayacak. Tutuklu siyasetçilerin tamamının siyasi rehine olduğunun kabulü demek olacağı gibi Osman Kavala gibi kimi uzun tutukluluk mağdurlarının tahliyesinin önü açılacak. Diğer seçenek de işaret ettiği gibi kararı tanımamak ve siyasetçileri rehine olarak tutmaya devam edecek. Krize, talana karşı sözünü söylenen gençliğe saldırmaya; meclis konuşmalarından ötürü vekilleri tutuklamaya; sürekli OHAL’i sürdürmeye devam edecek. Hala Gezi’nin korkusunu iliklerinde hisseden Erdoğan için bu seçenek oldukça mümkün. Fakat Erdoğan’ın ne yapacağından, sürecin nereye evrileceğinden evvel bütün yazdıklarımız Türkiye’de bir rezaletin kanıtıdır: Yargı mekanizması tek adamın iki dudağının arasındadır. AİHM kararında geçtiği haliyle söyleyeceksek “Bağımsız olduğu son derece kuşkulu bir yargı var.” Kimileri bunu AİHM kararlarından okumuş olabilir. Fakat Sosyalist Gençlik, Suruç Katliamı’nın ardından adalet talebiyle sokaklara çıktığında bugüne işaret ediyordu. “Adalet yalnızca geçmişi aydınlatmak değil, geleceği kurmak ve kurtarabilmek için herkesin ihtiyacıdır” diyordu. Dokunulmazlıkların kaldırılmasının faşist şefin HDP’yi hedefe alıp ardından meclisi ekarte etme yolundaki adımı olduğunu biliyorduk. Buna rağmen HDP düşmanlığında AKP’yle birleşen CHP yönetimi dokunulmazlıkların kaldırılması yönlü tutum sergilemişti. Erdoğan buna, Enis Berberoğlu’nu tutuklatarak teşekkür etti. Suruç Katliamı’nın ardından faillerinin açığa çıkarılmaması Ankara’da, İstiklal’de, Havalimanı’nda, Antep’te gerçekleşen katliamların önünü açtı. Basın açıklamaları gerçekleştirdiği için tutuklanan öğrencilerin ardından tahtakurularıyla uyumak istemiyoruz diyen havalimanı işçileri tutuklandı. Şimdi de Demirtaş’ın belirttiği gibi gerek AİHM kararı gerek karara uyulup uyulmaması kişisel bir konu değildir. Saray’ın krizinin faturasını ödemek istemeyen, geleceğini kurmak isteyen ve vicdanı olan her bireyin arayışıdır adalet. Adaletin tek adamın iki dudağından çıkan bir karikatür olmaktan çıkmasının yolu yaşamı için özsavunma uygulayan kadınlara özgürlük istemekten, tutuklu havalimanı işçileriyle kurulacak dayanışmadan, tutuklu öğrencilerin sesi olmaktan, 22 Kasım’da (yarın) gerçekleşecek Suruç Katliamı duruşmasında “Suruç İçin Adalet, Herkes İçin Adalet” demekten geçiyor.