Mustafa Koçak için Adalet, Herkes için Adalet! – Mustafa Koçak’ın Ailesi

Dergimizin adalet özel 4. sayısı için ‘’adil yargılanma’’ talebiyle ölüm orucuna giren ve direnişinin 297. gününde ölümsüzleşen Mustafa Koçak’ın ailesiyle röportaj yaptık. Onlara ‘’Mustafa’yı, ‘Ya Adalet Ya Ölüm’ denilerek başlanan 296 günlük direnişi, yargıtayın kararını ve adalet mücadelesinin yarınını’’ sorduk. Anne Zeynep Koçak, baba Hasan Koçak ve kardeşi Mine Koçak sorularımızı yanıtladı. 

Devrim mücadelesi tarihimizin tüm ölüm orucu şehitleri önünde saygıyla eğiliyoruz. Mustafa Koçak Ölümsüzdür!

 

Ailemizle haberleşiyoruz ve röportajı yapmak için evlerine gidiyoruz. Zeynep anne ve Hasan baba bizi kapıda güler yüzle karşılıyorlar: ‘’Hoş geldiniz çocuklar.’’ Oturuyoruz. -‘’Nasılsınız?’’ -’’Bizler iyiyiz, sizler nasılsınız asıl?’’ -’’İyiyiz, sağolun.’’ Konuşma ve sohbet biraz sonra Mustafa’ya geliyor; gözler buğulu, boğazlar düğümlü ama en belirgin duygu: onur. Sıkça tekrarlıyorlar; biz oğlumuzla onur duyuyoruz. Mine (kardeşi), Mustafa’nın mezarından dönüyor. Röportajımıza başlıyoruz. 

Mine Koçak: Adalet, 23 Nisan 2020 22:50’de abimle beraber bizim için öldü. Çünkü abim 296 gün boyunca adaletsizlere karşı direnmişti. Ama 296. günün sonunda çok büyük adaletsizliklerle beraber toprak oldu, ne yazık ki. Bence adalet, adil yargılanmaktır. Bir insan adil yargılanmıyorsa ve adalet isteği karşılanmıyorsa görüyoruz ki en somut örneği 28 yaşında toprak olup gidilebiliyor. Biz aile olarak onların ‘adalet’ kelimesine de iktidardan gelecek adaletin varlığına da inanmıyoruz.

Hasan Koçak: Mustafa 28 yaşındaydı. Yaşamı severdi. Herkes gibi ölümden korkardı. Gülmeyi severdi. Arkadaşlığı ve dostluğu severdi. Yemeyi, içmeyi ve ekmeğini paylaşmayı severdi. Birinin kalbini kırmaktan korkardı. Biz anne ve baba olarak Mustafa’dan birçok şey öğrendik. Mustafa okumayı çok severdi. Bir kitabı bir günde bitirdiği olmuştur. Bana ve annesine de okumayı tavsiye ederdi. Okumanın yaşı olmaz derdi. Haksızlığa tahammülü yoktu Mustafa’nın. Bir karıncanın dahi incitilmesini sevmezdi. Yaşamdan bahsedeceksek eğer Mustafa yaşamayı seviyordu. Beraber manav dükkanı işletiyorduk. Bana yardımcı oluyordu. Herkesi sayar sever, herkes tarafından sayılır sevilirdi. Güler yüzlüydü. Ama birçok şeyi olduğu gibi Mustafa’yı da bize çok gördüler. Mustafa’dan sonra adalet yokmuş, dedim. Adalete inancım kalmadı. Varsa da bize yok.

Zeynep Koçak: Mustafa yokluk içinde büyüdü. Mustafa okula giderken o zamanın parasıyla 1 lira diyeyim, verirdim. O parayı harcamazdı, geri eve getirirdi. Eve ekmeğini alır gelirdi. Ben oğlumu yokluğun içinde büyüttüm. Helal süt emdirdim, büyüttüm. Ondan oğlum; yalan söylemedi, itirafçı olmadı, kimsenin canını yakmadı. Mustafa okula giderdi, hiçbir gün şikayet olmazdı. Ne öğretmenlerinden ne de arkadaşlarından bir gün şikayet geldiğini hatırlamıyorum. Büyüdü, babası ile çalıştı. İşine bakıyordu, ailesine bakıyordu. Mustafa çok değerli bir çocuktu. Mustafa içerde adalet dedi, biz dışarda adalet istedik; duymadılar. Kör oldular, sağır oldular, duymamazlıktan geldiler. Ben ki polisi bilmezdim. Mustafa’nın sayesinde her şeyi öğrendim. İyisini de, kötüsünü de,adaletsizliği de öğrendim. Eskiden adalet var, derdim. İnsanın başına gelmezse bilmezmiş, yeni öğrendim.

Mine Koçak: Abim 3 Temmuz 2019’da açlık grevine başladı. Bu yola çıktığında biz onun her zaman arkasında olacağımızı söyledik. En başta onun suçsuzluğuna inandığımız için biz de dışarıda bir direniş sergilemek istedik. Özellikle annem ve babam; her gün sokaklarda, AKP önünde ya da Ankara’da bir meydanda… Birçok ilde birçok kez gözaltına alındılar. Bize bu gücü veren abimin direnişiydi. Bugüne kadar hayatınızda kaç kere polis gördünüz ya da kaç kere gözaltına alındınız deseniz, hiç derim. Ama bu süreçte yolda yürürken dahi gözaltına alındığımız oldu. Diyorum ya, biz bu gücü abimin direnişinden ve haklılığından aldık. Ve bu haklılıkla annem ve babam sokaklara çıktı. Her nereye gittilerse ‘adalet istiyoruz’ dediler. ‘’Çıkarın oğlumuzu bize verin demiyoruz. Ama suçluysa da kanıtlarla bunu gösterin.’’ dediler. Kanıtlayamadılar çünkü ellerinde herhangi bir kanıt ve delil yoktu. Tek delilleri bir itirafçının beyanlarıydı. İtirafçı şu tarih diyor ama o tarihte abimin raporları var, ameliyat olmuştu ve evde yatıyordu. Düşünün ki adaletsizliği siz bir doktorun yazdığı evraklarla kanıtlıyorsunuz ama hayır deniliyor. Cavit Yılmaz ifade veriyor ve ifadesini değiştiriyor. ‘’Hayır bizim için ilk verdiği ifade geçerli.’’ diyorlar. Bunları görürken sessiz kalmanız imkansız çünkü içerde her gün hücre hücre eriyen sizin bir canınız ve parçanız. Çok acı! 296 gün boyunca nasıl ölüme gittiğini bize izlettiler. Son üç ay durumu çok kötü, ölüyor dedik. Annem ve babam en son Kadıköy’de ‘’Oğlumuz aç, adalete aç.’’ diye haykırdılar. Yargıtay dosyayı incelemedi. Avukatlarımız birçok dilekçe verdiler, Yargıtay 16. Dairesine. Hiçbir cevap alamadık. Müdahaleden sonra her gün dilekçe yazdık. Hiçbir cevap alamadık. Ama ne hikmetse abim öldükten 40 gün sonra dosyayı incelemeye aldılar ve 14 gün gibi kısa bir sürede dosyayı karara bağladılar. Bu kadar kısa bir sürede karara bağlayacaklarsa keşke abim ölmeden önce karara bağlasalardı. Onlarda biliyordu; Mustafa öldükten sonra bu dosyayı onamak dışında bir çareleri yoktu. Ne diyecekler? ‘’Ya biz bu dosyayı bozuyoruz, Mustafa’yı da adil yargılamadık. 3 ay boyunca ailesi, avukatları dilekçe verdi. Görmezden geldik. Mustafa öldükten sonra bu dosyayı bozuyoruz.’’ mu diyeceklerdi? Ölümünün arkasına sığınıp bu dosyayı onadılar. Onama gerekçelerinde ise hiçbir kanıt yok. Vicdani kanaate uygundur, yazıyordu. Bunları görüp sessiz kalmak zaten hiçbir annenin ve babanın vicdanına uymazdı.

Hasan Koçak: Hiçbir suçu olmadan bir tek itirafçının sözüyle 28 yaşındaki genci katlettiler. Adalet bugün herkese lazım. Nedir adalet? Mustafa’nın tek talebi ‘yeniden yargılanmak istiyorum’ oldu. 10 ay boyunca bunu söyledi, bedenini açlığa yatırdı. Açlık grevini ölüm orucuna çevirdi. Suçsuzdu Mustafa, eğer öyle olmasaydı ölüm orucuna girmezdi. Ben adalet istiyorum, dedi. Benim haklılığım sizin mahkemelerinizden ve kararlarınızdan daha ağır çıkacak, dedi. Mustafa’nın adalet haykırışını herkes duydu ama yargıtay duymadı, adalet bakanı duymadı, AKP duymadı. Mustafa öldükten sonra duydular ve açıklama yaptılar. Uyuyan gazeteciler, yandaş basın ancak Mustafa öldükten sonra kulaklarını açtılar.

10 ay boyunca Mustafa içerde adalet dedi biz ise dışarda, sokaklarda adalet dedik. Gözaltına alındık, işkence gördük, hakaretler işittik. Ama yılmadan oğlumuzun, evladımızın arkasında durduk ve onun mücadelesini büyüttük. Ya ölüm ya adalet, dedi Mustafa. Ölüm orucunun 254. gününde İzmir Şakran Cezaevi’nde müdahale edildi, Mustafa’ya. 5 gün boyunca darp edildi. Kelepçelerle bağladılar, taciz ettiler. Ama yine de Mustafa’yı yenemediler. Mustafa onlardan daha güçlü çıktı. Soruyorum, o hapishane yönetimi o taciz olayını yaparken hiç mi vicdanları yoktu? Hani suçlu olmadığı ve aleyhinde hiçbir delil bulunmadığı halde Mustafa’ya ‘’vicdan kanaati’’ ile ceza vermişler ya… Buradaki vicdan nerede? Biz bu adalete inanmıyoruz. Adalet olsaydı, cezaevindeki müdürü, doktorları, hemşireleri ve cezaevinin savcısını yargılarlardı.

Mine Koçak: Biz abimin siyasi görüşlerine ve siyasi duruşuna saygı duyuyorduk. Bunlar direnişte inanın ne kadar etkili oldu deseniz bizim için hiç! Çünkü biz onun haklılığına inanıp sokaklara çıktık. Her gün onun haklılığı ile konuştuk. Bize güç veren abimdi. Evet o gitti ama bundan sonra da gücü yine onun haklılığından alıp devam ediyoruz.

Ne dedi yargıtay bize? Mustafa haksız mı dedi, haklı mı dedi? Talepleri gereksiz miydi dedi, boş muydu dedi? Hayır! ‘’Mustafa’nın ölümü gerekçesi ile Mustafa’nın cezası bozuluyor, diğerlerinin ise onanıyor.’’ dedi. Bu bir cevap değil bizim için. 28 yaşındaki annem ve babam evladını, biz kardeşimizi toprağa verdik. Bu dosyayı bize açıklamak zorundalar. Neydi? Mustafa 296 gün boyunca neden aç kaldı? Ne istedi? Ne verdiniz? Bunun cevabı yok. Klasör klasör dosyayı 14 gün içinde nasıl incelediniz? İncelemediler. Zaten talimatla oluşan bir dosyaydı. Talimatla verilmiş bir cezaydı. Bugün de talimatla onandı. Abim ölüm orucundaydı, dosyası incelenmedi. Herhangi bir karara bağlanılmadı. Abim öldükten sonra karara bağlanıldı. Ve Halkın Hukuk Bürosu avukatları Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal da bugün ölüm orucundalar. Biz hem müvekkillerimiz hem kendimiz için adalet istiyoruz diyerek ölüm orucuna başlamışlardı. Madem 14 gün içinde karar verebiliyorsunuz Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal için de bir karar verin. Neyi bekliyorlar? Onların ölmesini de mi bekliyorlar? İşte biz buna karşıyız. İnsanlar ölmeden bir adım atmıyorlar, öldükten sonra da ölümlerinin arkasına sığınıp bir karar veriyorlar. Biz nasıl adalete inanalım? Benim abim öldü, başka insanlar ölmesin; başka analar, babalar, kardeşler yanmasın istiyoruz. 14 gün içinde karar verebiliyorlarsa aynı kararı yaşayan insanlar için de versinler. Bari onlar ölmesinler.

Hasan Koçak: Mustafa bir yoksul aile çocuğuydu. Mustafa bu suçu işlemedi. Kendi kirli gömleklerini Mustafa’ya giydirmeye çalıştılar. Mustafa bu gömleği giymedi.

Yargıtay “Sanığın ölümü halinde kamu davasının düşürülmesine karar verilir.” maddesine dayanarak Mustafa’nın davasını bozdu. Biz bu kararı kabul etmiyoruz. Mustafa’nın haklılığını savunmaya devam edeceğiz.

Biz Mustafa’nın cenazesini kaldırırken 500 tane, 1000 tane polis vardı. Yasak olduğu için mezarın başında sadece biz varız, ailesi var. Bir ailenin başına 1000 tane polis yığdılar. Mustafa’nın ölüsünden bile korkuyorlar. 30 kiloluk bir insan ya. Neden korktunuz? Neden Mustafa’nın cenazesinin başına 1000 polis gönderdiniz? Yazıklar olsun sizin adaletinize. Gün gelecek, zaman gelecek; Mustafa’ya yapılan işkencelerin, yapılan haksızlıkların hesabını yargı önünde verecekler. Cezaevi müdürü de hesap verecek, o doktorlar ve hemşireler de verecek. İzmir 2 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi Müdürü Abdullah Demirci de taciz ve tecavüzün hesabını yargı önünde verecek. Kimdir o? Ben halkım, halk! Ben olmazsam devlet olmaz, adalet olmaz! Mustafa halk çocuğudur. Sahipsiz sanılmasın.

Ben Mustafa’ya inanıyorum. Mustafa bir zafer kazandı. Acısı büyük ama Mustafa bizim için bir onurdur. Ben her mezarına gittiğimde önünde saygıyla eğiliyorum. Bir Mustafa öldü, benim Mustafa gibi binlerce evladım var.

Bunların düzeninde adalet olsaydı Mustafa’nın patlayan 73 damarının hesabı sorulurdu. Ayaklarının altını kim kesti? Hesabı verilirdi. Mustafa giderek kötüleşti. Direneceğim baba, dedi. O içerde bize moral verdi. Biz dışarda ona moral verdik. Kazanacaksın oğlum, dedik. Mustafa kazandı da. Siz kaybettiniz! Yarın halka hesap vereceksiniz! Bir gün hesabı sorulacak, elbet!

Mine Koçak: Sadece biz değil bu ülkede bir çok insan adaletsizliğe uğruyor. Ve biz adaletsizliğe uğrayanlar birleşmek zorundayız. Bugün ben adaletsizlik yaşadım, bu adaletsizlik dile getirilsin diyorsak Mustafa’ya bakmalıyız. Hepimizin istediği adaletin vücut bulmuş haliydi. Ve hepimiz için 28 yaşında öldü. Bir telefon görüşmesinde abim şunu söyledi: ‘’Ben bir daha kimse adaletle ilgili bir acı çekmesin diye bütün acıları çekmeye razıyım. Eğer benimle beraber bütün adaletsizlikler bitecekse ben bugün ölmeye razıyım.’’ O sebeple biz birleşmek zorundayız. Abim öldü diye çekilmiyoruz. Aksine o öldü diye daha çok alanlardayız, daha çok olmaya da devam edeceğiz. Yaşarken sesine ses olamadık bari öldüğünde sesine ses olalım.

Zeynep Koçak: Mustafa acıları ve ağrıları ile şehit oldu, gitti. Her şeyini bana bıraktı. Ağrısını, sızısını, derdini ve yükünü bana bıraktı, gitti. Biz ailece oğlumun hakkını arayacağız. Ben ona söz verdim: ‘’Mustafa kanımın son damlasına kadar yanındayım.’’ Evet kanımın son damlasına kadar Mustafa’nın yanındayım, bir anne olarak. Okumam da yoktu, yazmam da yoktu. Her şeyi Mustafa’dan öğrendim. O dimdik idi. Ben de onun arkasından dimdik, ya öleceğim ya da onun hakkını alacağım. Ya öleceğim ya da onun hakkını alacağım! Onun hakkını versinler. Berk Ercan’ın annesi, Cavit Yılmaz’ın annesi benim feryadımı hiç mi duymadı? Evlatlarına deselerdi: ‘’Oğlum yapmayın bunu! Gidin bu çocuğu annesine verin.’’ Keşke deselerdi. Berk Ercan ve Cavit Yılmaz Mustafa’nın üzerinden eğer ki o ifadeyi alsalardı, biz pişmanız deselerdi; ben onların ayaklarını yıkar, suyunu içerdim. Mustafam ölmeseydi. Oğlum adalet istedi. Oğlum beni yeniden yargılayın, dedi. Hakkı ne ise onu verselerdi. Bu değildi! Mustafa ölmeseydi. Bizi ölümle sınamasalardı. Mustafa’nın acısı çok büyük! Mustafa’nın yükü çok ağır, derdi çok ağır! Bir anne olarak ben vazgeçmeyeceğim. Oğlumun yanındayım. Oğlumun yanındayım!

Röportajın ardından ailemizle birlikte Mustafa’nın mezarını ziyaret ediyoruz. Zeynep anne: ‘’Oğul kalk bak sana misafirlerini getirdim. Bir telefon görüşmesinde ‘Anne dün gece Helin’i gördüm rüyamda, papatyalar topluyordu’ demiştin. Kalk bak sana papatyalar getirdiler.’’

 

*Bu röportaj, Özgür Gençlik dergisinin 10 Temmuz 2020’de çıkan adalet özel 4. sayısında yayımlanmıştır.