Gökkuşağının Altında Direniş Var! – Kızıl Okyanus LGBTİ+

“Gökkuşağının Altında Direniş Var” diyen Kızıl Okyanus LGBTİ+ ile söyleşi yaptık. Biz sorularımızı yönelttik; onlar, onur mücadelesi serüvenlerini anlattılar. Yola nasıl çıktılar, neler yaptılar, ne için mücadele veriyorlar, Kızıl Okyanus LGBTİ+’nın ayırt edici yanları neler; anlattılar. 

İyi okumalar.

 

  1. Kızıl Okyanus LGBTİ+ nedir, ne için, nasıl mücadele eder; biraz anlatır mısınız? 

Kızıl Okyanus LGBTİ+ ilk olarak İzmir’de kuruluyor. Erkek egemen-heteroseksist sistemi yıkma ve LGBTİ+’ları özgürleştirme amacıyla kurulmuş bir LGBTİ+ örgütlenmesi diyebiliriz. Devletin karakterlerini Türk, Sünni, heteroseksist, erkek vb kavramlarla tarifleyebiliriz bu topraklarda. Hal böyleyken hem soyun yeniden üretimini engelleyen hem de devletin ve erkek egemenliğinin heteroseksist kimliğiyle ters düşen ve bu doğrultuda devletin en küçük yapı birimi olan aileyi dağıtabilecek bir tehlike olarak görülüyor LGBTİ+’lar. Bundan kaynaklı kadınları bir nebze de olsa ikincil bir cins olarak görüp böyle kabul gören erkek egemen heteroseksist devlet LGBTİ+’ları kabul etmek bir yana katlini vacip görüyor. Dolayısıyla Kızıl Okyanus olarak LGBTİ+’ların kurtuluşu ve özgürlüğü için erkek egemen heteroseksist sistemin ve bu topraklardaki görünümü olan devletin yıkılması ve yeni bir düzenin inşasının gerekli olduğunu düşünüyoruz. Kızıl Okyanus bu topraklardaki birçok LGBTİ+ örgütü/derneğinin aksine sokakta kendisini var ediyor ve LGBTİ+ hareketinin sokakta kendisini var etmesi gerektiğini savunuyor çünkü devlet bizleri sokaklar dahil hayatın her alanından silmek istiyor ve onların asıl korktuğu ise bizim taleplerimizle kendi politikamızı sokakta var etmemiz. Kızıl Okyanus; her türlü reformcu hak talebini (eşcinsel evliliğin yasallaşması, LGBTİ+ işçilerin sendikal hak ve talepleri vb.) savunup mücadelesini yürütürken aynı zamanda bu sistemin kendisini de yıkmayı hedefliyor diyebiliriz. Bütün bunların ışığında bizler cinsel özgürlük, cinsel kimlik ve yönelimlerimizin tanınmasını ve özgürleştirilmesi gerektiğini savunurken aynı zamanda kadın özgürlük mücadelesi ile temas kuruyoruz. İşçilerin sömürü çarkları altında ezilmesine karşı çıkıyoruz. Burada seks işçilerinin haklarını savunmamız hem cinsel kimlik ve yönelimlerimizin özgürleşmesi hem de seks işçiliğinin bir işçilik biçimi olarak sömürülmesinden doğru da ilişki kuruyoruz. Bizler LGBTİ+’ların hayatın her alanında politika yapması gerektiğini düşünüyoruz. Bu Kanal İstanbul’a karşı mücadele de olabilir, Kürdistan’da yürütülen işgalci politikalara karşı da olabilir. LGBTİ+ kimliğimizle birçok mücadele alanıyla temas kuruyoruz. Bu topraklarda var olan politik özgürlük sorunun beraber mücadele ederek ortadan kalkacağını düşünüyoruz.

 

  1. Kızıl Okyanus LGBTİ+ bugüne değin neler yaptı, bahseder misiniz? 

Kızıl Okyanus’un İzmir’de 2015 öncesi kurulduğunu belirtmiştik. İzmir’de kurulan İzmir Kızıl Okyanus öncelikle birçok görünürlük çalışması yapıyor. Burada birçok mücadele alanıyla da temas kuruyor. Bir yandan ‘Hayır Ayol’ diyerek referandumda başkanlığın karşısında durarak kendi tarafını belli ederken bir yandan da 1 Mayıs’larda LGBTİ+ hareketi ile işçi sınıfının kesişimsel mücadelesini örgütlüyor. ‘İşçi İbne El Ele Cinsel Sınıfsal Devrime’ diyerek 1 Mayıs alanına çıkan Kızıl Okyanuslular hareketin sınıfsal karakterine de aslında vurgu yapıyor. Hayır Ayol çalışmaları devam ederken cumhurbaşkanına hakaretten İzmir Kızıl Okyanus’un bir aktivisti, Asya tutuklanıyor. Aynı süreçte “Asya’ya Özgürlük” çalışmaları devam ediyor. Bunlar 2015 sonrası yapılanlar. Öncesinde ise Samsun’da Kızıl Okyanus LGBTİ+ Samsun için bir ilk diyebileceğimiz Samsun Onur Yürüyüşü’nü örgütlüyor. O dönem Samsun’un homofobik yapısına rağmen yapılan Onur Yürüyüşü tarihimiz bakımından çok önemli bir yerde duruyor diyebiliriz. Samsun Kızıl Okyanus LGBTİ+’nın çalışmalarından bahsederken Aydan Ezgi Şalcı’yı anmaktan onur duyuyoruz. Aydan Ezgi heteroseksüel bir kadın olmasına rağmen Kızıl Okyanus’un bütün çalşmalarına destek vermiş, Samsun Onur Yürüyüşü’nün örgütlenmesinde önemli sorumluluk almıştır. Aydan kadın kimliği ile kendi özgürlüğünü LGBTİ+’ların özgürlüğü ile beraber olacağının bilincinde olarak öznesi olmadığı bir alanda dahi verdiği emekle kadın ve lubunya dayanışmasının tarihimizdeki en büyük örneği oluyor. Aydan sonrasında Suruç Katliamı’nda devlet ve IŞİD çetelerinin işbirliği ile 32 yoldaşı ile beraber katlediliyor. Kızıl Okyanus bütün bunlarla beraber Rojava Kadın Devrimi ile güçlü bir bağ kuruyor ve orada şehit düşen lezbiyen komünist savaşçı İvana Hoffman’ı da sahiplenmekten imtina etmiyor. Aynı zamanda hızla büyüyen ve birçok kentte kurulan Kızıl Okyanus’lar birçok atölye, film gösterimi, bildiri dağıtımı vb çalışmaları da örgütlüyor. Yine 2015 sonrası Kızıl Okyanus, Sosyalist Kadın Meclisleri ile beraber açlık grevinde olan tutsak trans kadınlar Diren Coşkun ve Kıvılcım Arat ile dayanışmak için bir günlük destek açlık grevine giriyor. Geçmişinde yaptığı çalışmaların sadece bir kısmının bunlardan ibaret olduğunu söyleyebiliriz.

 

  1. Boğaziçi’ndeki direniş ve İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması gündemleriyle birlikte LGBTİ+’lara dönük homofobik söylem ve politikalar arttı. LGBTİ+’lar her kürsüde hedef gösteriliyor. Kadın üniversiteleri gündemi de ikili cinsiyet dayatması ile başka bir yerden LGBTİ+’ları yok sayıyor. Bu bağlamda son süreci değerlendirir misiniz ve toplamda homofobik, erkek egemen heteroseksist sistem ve devlet politikalarına dair ne söyleyebilirsiniz? 

LGBTİ+ hareketi uzun süredir kendisini sokakta var etmiyor. Birçok LGBTİ+ derneğinin çalışmaları kapalı alanlarda, devletin sunduğu sınırlı bir çerçevede ilerliyor. Ki şu an dernek örgütlenmeleri dahi tehlike altında. Gezi’de rüzgar estiren hareket bugün o kadar da görünür değildi. Tâ ki Boğaziçi Direnişi’ne kadar. Boğaziçi Direnişi’nin hareketin görünürlüğü ve mücadele pratiği bakımından özgün bir yeri olduğunu düşünüyoruz. LGBTİ+’lar direniş boyunca eylemleri örgütlemekten, kayyumlara karşı eylemlerde gözaltına alınmaya kadar direnişin her alanında yer aldı. Muazzam bir görünürlük olduğundan bahsedebiliriz. LGBTİ+’lar direnişte özgün bir pozisyon aldı çünkü süreç içerisinde gördüğümüz gibi kayyumun ilk müdahalesi LGBTİ+’lara, BÜLGBTİ+ kulübüne oldu. Pandemi süreci ile beraber lubunyalar işsiz kaldı, küçük de olsa kendilerini var ettikleri üniversite ortamından uzak kaldılar ve fobinin ve şiddetin çok yoğun üretildiği aile evlerine dönmek zorunda bırakıldılar. Bu süreçte erkek egemen heteroseksist faşist devlet pandemiyi fırsat bildi ve birçok hakkımıza saldırdı. Kadın üniversiteleri açma fikri ile beraber üniversitelere ikili cinsiyet anlayışını yerleştirmeyi ve toplumsal cinsiyet rollerini dayatmayı istedi. Bir yandan da İstanbul Sözleşmesi’ni feshederek kadınların ve LGBTİ+’ların hayatlarını tehlikeye atmayı resmen yasallaştırdı diyebiliriz aslında. Sözleşme sadece kadınlar için çok önemliymiş gibi görünse de aslında bizler bakımından da çok önemli bir yerde duruyor. Bütün bu saldırılar karşısında uzun süredir sessiz kalan hareketi sokakta görmek, Boğaziçi’nde sürükleyici bir özne olarak konumlanması, İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkması devlet için tahammül edilmeyen bir yerde durdu. LGBTİ+’ların devletin bu politikalarını kabul etmemesi devleti korkuya düşürdü. Kırılgan ikili cinsiyet sisteminin yok olacağından korkuyorlar. Boğaziçi Direnişi boyunca birçok işkence ile karşı karşıya kaldık. Diğer direnişçilerle beraber aktivistlerimiz gözaltında çıplak aramaya maruz kaldı. Bu çıplak arama işkencesini cesurca teşhir ettikleri için özelde aktivistlerimiz genelde bütün lubunyalar devlet tarafından hedef tahtasına oturtuldu, bizzat devletin iç savaş bakanı Soylu tarafından sapkın ilan edildi. Hareket büyüyor ve kendisini sokakta ifade ediyor; bütün bunlarla beraber antifaşist karakterini açığa çıkarıyor. Dolayısıyla kendisini heteroseksist bir zeminde var eden devlet için de korkulu bir rüya haline geliyor. Korkularının gerçek olacağını geçmişimizden, LGBTİ+ hareketin inadından, Boğaziçi Direnişi’nden ve sözleşmenin feshine karşı gösterilen kadın ve LGBTİ+ dayanışmasından aldığımız güçle söylüyoruz.

 

  1. Kızıl Okyanus LGBTİ+ “Gökkuşağının Altında Direniş Var” sloganıyla bir kampanya yürütüyor. Bu kampanyayı anlatır mısınız? 

Bu kampanyamız özellikle İzmir’de yürüttüğümüz bir çalışma. Bu süreçte direnen LGBTİ+’lardan aldığımız güçle bu kampanyayı örgütlüyoruz. Kampanya kapsamında hem görünürlük çalışması yürütürken bir yandan da 8 Mart alanlarında, 1 Mayıs alanlarında, kayyumlara karşı eylemlerde yani direnişin olduğu her alanda mücadelemizi büyütmeyi hedefliyoruz. “Gökkuşağının Altında Direniş Var” diyerek bir yandan LGBTİ+’ları özgürlükleri için mücadeleye çağırıyor diğer yandan da toplumsal mücadelenin diğer alanlarıyla temas kuruyor, o alanlarda da kendimizi var ediyoruz. İzmir, Eskişehir ve İstanbul’da LGBTİ+ kimliğimizle bütün direnişlerin içinde varız. Erkek egemen heteroseksist sisteme karşı LGBTİ+’lara özgürlüğümüz için direnişin kaçınılmaz olduğunu vurguluyor ve bunun için mücadeleyi adres gösteriyoruz.

 

  1. Son olarak ne söylemek istersiniz?

Bizler kendi özgürlüğümüz için LGBTİ+ mücadelesini büyütmekte iddialıyız. Bizlere çizilen sınırları kabul etmiyoruz ve hayatın her alanında direnişi büyütmeye devam edeceğiz. Bireysel yapılan her türlü desteği değerli görüyor ancak özgürlüğün örgütlenmekten geçtiğini biliyoruz. Genelde ve son süreçte yaşanan tüm saldırılara karşı LGBTİ+’ları örgütlü mücadeleye çağırıyoruz. Bize çizilen sınırlarda değil kendi çizdiğimiz genişlikte mücadele etmemiz önemli. Kadınlardan, işçilere kadar bütün mücadele alanları LGBTİ+ hareketini tanıyıp, temas ettikçe, birlikte mücadele ettikçe özgürlüğü kazanabiliriz çünkü bizleri sömüren, katleden, düşmanlaştıran ve hedef gösterenler aynı. Dolayısıyla mücadelemiz de kol kola olmalıdır. Herkesi birlikte mücadeleye çağırıyoruz.