KAMU SPOTU: Heteroseksizm Tarihsel Olarak Bir Sorundur – İsyan Avaşin

Tarih 18 Eylül. Şu an bu yazıyı ele alırken İstanbul Saraçhane’de düzenlenen “Büyük Aile Buluşması” adı verilen, İstanbul Valiliği onaylı faşist ve heteroseksist eylemin başlamasının üzerinden saatler geçti. Biraz daha geriye gidersek bu faşist ve heteroseksist buluşmanın öncesi var. Heteroseksist egemenlik kendiliğinden, doğanın ve evrimin yasaları sonucu ortaya çıkmış bir egemenlik biçimi değildir. Onu var eden maddi toplumsal koşullar vardır ve bu koşullar bizi en başa, özel mülkiyetin ortaya çıkışına kadar götürecektir. Fakat biz bu yazıda o kadar geriye gitmeyeceğiz. 21. yüzyılın 2022’sinde, politik islamcı faşist saray rejiminin hüküm sürdüğü Türkiye’de LGBTİ+’lara yönelik son süreçte gerçekleşen saldırılara bakacağız. Tüm bu saldırılar, bu faşist ve heteroseksist buluşmanın devletli örgütleyicilerini, dayanaklarını göstermeye yeter de artar bile. Öncelikle belirtmek gerekir ki kesinlikle heteroseksüel ilişkiye karşı değiliz. Zira homoseksüel ilişki ne kadar doğalsa heteroseksüel ilişki de o kadar doğaldır, ya da tam tersi. Çünkü heteroseksüel ilişki doğanın kendi akışı içinde bir sorun değildir. Ne zaman ki heteroseksüellik kendi dışındaki tüm ilişki biçimlerini yok sayarsa, hatta yasaklar koyarsa işte o zaman kendisi de bir sorun olur. Yani heteroseksüel ya da homoseksüel ilişkilerin özgürce yaşandığı cinsel özgürlükten sadece heteroseksüel ilişkinin dayatılmasına geçilirse cinsiyet bölümlü heteroseksist ataerkil sistem devreye girer. İşte tam da burada heteroseksizm tarihsel olarak bir sorun niteliği taşır.

Faşist şefliğin erkek egemen, heteroseksist ve LGBTİ+ düşmanı karakteri ile kadınlar ve LGBTİ+’lar her gün karşı karşıya kalıyor. Kadın cinayetlerinin hız kesmeden artması, katillerinin cezasızlık politikasıyla ödüllendirilmesinden tutalım da LGBTİ+’ların sokaklarda saldırıya uğraması, polislerce evlerinde katledilmesine, meclis kürsülerinden yuhlatılmalarına kadar. Ağustos 2016’da LGBTİ+ hakları savunucusu, trans kadın Hande Kader nefret cinayeti sonucu katledildi. 2 Temmuz 2014’te Okyanus Efe Özyavuz isimli trans erkek, transfobik baskı sonucu kendini balkon demirine asarak intihar ettiğinde henüz 17 yaşındaydı. İzmir’de 9 Ocak 2019’da seks işçisi trans kadın Hande Buse Şeker evinde vurularak katledildi, katilinin Volkan Hicret isimli bir polis olduğunu öğrendik. İsimler değişiyor, hikayeler değişiyor, tarihler değişiyor fakat saldırılar ve heteroseksist egemenlik hiç durmuyor. Tüm bunların bireysel suçlar olduğuna kimse inanmasın. Çünkü nasıl ki kadınların katledilmesi ve katillerinin ön kapıdan girip arka kapıdan çıkması, yargısından medyasına her bakımdan örgütlü erkek egemenliğinin ürünüyse LGBTİ+’ların da katledilmesi ve her türlü haklarının sistematik saldırıya uğraması da erkek egemenliği ile kan kardeşi olan LGBTİ+ düşmanı politikaların ve heteroseksizmin ürünü.

Faşist Şeflik ve Heteroseksist Egemenlik

Faşist şef Erdoğan, 2002 seçimleri öncesinde katıldığı Genç Bakış programında, “Gay ve eşcinsel vatandaşlarımıza bazı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi haklar tanımayı düşünüyor musunuz? Kişisel olarak ne düşünüyorsunuz?” sorusuna “Bir defa eşcinsellerin de kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde yasal güvence altına alınması şart. Zaman zaman bazı TV ekranlarında onların da muhatap oldukları muameleleri insani bulmuyoruz” diye yanıt vermişti. Gün geçtikçe eriyen kitle desteğini güçlendirmek, dindar ve kindar bir nesil yaratmak hülyasıyla yanıp tutuşan faşist şef bugün en ufak esneme payını dahi kaybetmiş, neredeyse çıktığı her kürsüde “sapkınlaaaar” diye haykırmaktan kendini alamıyor. Faşizm için LGBTİ+’lar, kutsal aile ve politik islamcı neslin inşasına karşı tehlike oluşturuyor. Devletin en küçük hücresi, erkek egemenliğinin ağacı yaşken eğmek isteyen en önemli organı, ev içi emeğin sömürüsünün üretildiği burjuva ailenin devamlılığını erkek egemenlik heteroseksizmle el ele sağlar. Bir varoluş meselesi olan cinsel yönelimler ve cinsiyet kimlikleri sapkınlık ve ahlaksızlıkla nitelendirilir, LGBTİ+’lar her gün hedef gösterilir. Faşist şeflik ve aparatları öyle çığırından çıkmış ki artık bir varoluş şekli olan LGBTİ+’ların bir örgüt olduğunu iddia ediyor. Belki de politik islamcı faşist kitlesini her zaman yaptığı gibi örgüt ve terör demagojisi ile harekete geçirmek, onlara cihat çağrıları yaptırmak daha rahat oluyordur. Geçen bir yıllık zaman dilimine bakarak sırtını doğrudan faşist şefin bu söylemlerine dayandırarak gerçekleştirilen bir dizi saldırı sayabiliriz. Kadınlara ve LGBTİ+’lara saldırıyı artıran faşizm, sistematik bir şekilde LGBTİ+’ları hedef göstererek İstanbul Sözleşmesini feshetti. Yine bir gece yarısı kararnamesi ile Boğaziçi Üniversitesine atanan kayyum rektörün ilk saldırısı BÜLGBTİ+ kulübünün kapatılması olmuştu. Yine geride bıraktığımız Onur Yürüyüşü etkinlikleri politik islamcı, faşist çeteler tarafından hedef gösterildi. İstanbul Onur Yürüyüşü’nün olduğu gün için Taksim Camii önüne toplanma çağrıları yapıldı ve en nihayetinde Onur Yürüyüşü birçok kentte erkek devlet şiddetiyle karşı karşıya kaldı, İstanbul Onur Yürüyüşünde 373 gözaltı oldu. Tüm bu saldırılar beraberinde İstanbul Üniversitesi Eşitlik Topluluğu’nun etkinliğinin IŞİD artığı cihatçı çeteler tarafından engellenmesini getirdi. Geçtiğimiz günlerde ne kadar İmam Hatiplere hakaret etti denilerek tutuklanıp ardından ev hapsi ile tahliye edilse de Gülşen’in de yaşam tarzından ve konserlerinde gökkuşağı bayrağı açmasından kaynaklı tutuklandığını söylemek hiç de zor olmayacaktır. Hatta Gülşen’i tutuklayarak kitlelere sesini çıkaranı ezerim demek istemiş fakat faşizmin esneme payının hiç kalmadığını da alenen göstermiştir. Son bir yılın özeti ve Büyük Aile Buluşması adı altında gerçekleştirilen faşist, heteroseksist eyleme giden süreç böyle geçti.

Büyük Aile Buluşması ve Faşizmin Erkek Egemen Heteroseksist Aile Gerçekliği

Erkek egemen faşizmin kutsal ilan ettiği aile gerçekliğine dönüp baktığımızda kadının her türlü emeğinin sömürüldüğü, özgürlüğünün kısıtlandığı, ekonomik özgürlüğünün olmadığı, her gün erkek şiddetinin ve cinsel saldırının sistematik devam ettiği hatta çocuklara yönelik istismarın yaşandığı ve üstünün örtüldüğünü görmek zor değil. Hatta en son iki yaşındaki bir kız çocuğu istismar edilip öldürüldü ve bunu faşist şefin ağzından düşürmediği kutsal aile yaptı. Kadınlar ve çocuklar bakımından böyle olan aile LGBTİ+’lar bakımından ise tam bir zulüm ve işkence yuvası. Çocukluktan başlayan travmalar, zorla toplumsal cinsiyet rolleri dayatmak, intihara sürüklemek hatta infaz etmek. Toplumsal cinsiyet normlarına uymayan LGBTİ+’lar işte bu ailelere tehlike oluşturuyor. Çünkü bu ailelerin devamlılığı için heteroseksizmle el ele yürüyen erkek egemenliği iktidarını koruyamayacak. Aile kurumunun erkek egemenlikli sistem ve devlet için ne kadar önemli olduğunu çok iyi biliyoruz. Tıpkı Büyük Aile Buluşması adı altında örgütlenen bu heteroseksist eylemin doğrudan AKP-MHP faşist bloğu tarafından örgütlendiğini bildiğimiz gibi.

Büyük Aile Buluşmasından önce Yesevi Alperenler Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği adındaki politik islamcı devlet aparatı tarafından bir imza kampanyası başlatıldı. “Aileni ve Neslini Koru, Sapkınlığa Dur De.” başlığıyla yayınlanan kampanya metninde şu cümlelere yer veriliyor: ’’Çünkü çok iyi biliyoruz ki; ahlakı çöken bir millet çözülmeye, yok olmaya, tarihten silinmeye mahkum olur. Dolayısıyla sapkın LGBTİ örgütünün tüm faaliyetlerinin yasaklanması ve ceza kapsamına alınması için imza kampanyası başlatmış bulunmaktayız. Niyet hayır, akıbet hayır olur inşallah.” Çökmesinden korktukları ahlak anlayışlarının Ensar Vakfı’nda gerçekleşen çocuk istismarı vakasına “Bir kereden bir şey olmaz” diyerek üstünü örtme mücadelesi verdiğini hatırlatmak isteriz. Burada sapkının ne olduğu ayrıca açığa çıkıyor. Yine bu LGBTİ+ düşmanı eylem için hazırlanan video kendisinden olmayanı yasaklamakla bilinen RTÜK tarafından kamu spotu olarak yayınlandı. Bu hamle ile LGBTİ+’lar doğrudan medya kanallarından hedef gösterildi. Müdafaa-i İslam Hareketi başta olmak üzere birçok politik islamcı çete bu çağrıya destek verdi.

18 Eylül günü Saraçhane’de toplanan ve LGBTİ+’lara karşı savaş ve politik islamcı faşist şefliğin bekası için cihat çağrıları yapan kitle, LGBTİ+’lara karşı yapılan valilik izinli ilk eylem oldu. Tarihini katliamlarla bildiğimiz devlet ilk defa resmi olarak, halk kaynaklarını kullanıp LGBTİ+lara karşı bir sokak gösterisi örgütlüyor. En net belirtmemiz gereken şey bu eylemin bir nefret suçu olduğudur. Türk burjuva devleti tarihinde Kürt ulusuna karşı nefret suçu niteliği taşıyan birçok eylem gerçekleştirildi. Saraçhane’de gerçekleşen bu heteroseksist buluşmanın da bundan farkı yok. Seçim sürecine yaklaşırken kitlesini terör demagojisi ile motive etmeye çalışan faşist şefliğin bir diğer odağı da LGBTİ+’lar olabilir. LGBTİ+ düşmanlığı üzerinden kitle desteği sağlamak çok da uzak bir ihtimal olmasa gerek.

SPoD LGBTİ+ derneği yaptığı açıklamada bu çağrının devletin yakın tarihinin katliamlarla dolu olduğu göz önüne alındığında, basit bir siyasi hamleden öte, tehlike arz eden bir toplumsal hareketliliğe yol açma riskinin olduğunu ifade etti. Heteroseksizme ve LGBTİ+fobiye karşı mücadelede SPoD’un mücadele yöntemini doğru bulmamakla birlikte yaptığı tespite katılıyoruz. Toplumun birçok kesimi olduğu gibi LGBTİ+’lar da erkek egemenlikli heteroseksist devlet tarafından açık saldırı altında.

LGBTİ+’ların tüm bu tablo karşısında verdiği, vereceği direniş oldukça önemli. Kadın hareketinin ve toplumsal mücadelenin özneleri ile verilecek bütünlüklü bir direniş bizi kurtuluşa götürecektir. Onur Yürüyüşlerinin hareketimiz açısından önemi oldukça büyük. LGBTİ+’ların cesurca sokaklara döküldüğü ve öfkesini haykırdığı bir yürüyüş. Fakat artık bu saldırılara senede bir kez Onur Yürüyüşü örgütleyerek karşı koyamayız. Daha örgütlü ve programlı hareket etmek zorundayız. Devrimci-demokrat mücadele dinamiklerini LGBTİ+fobiye ve heteroseksizme karşı mücadele için harekete geçirmek öncelikli görevlerimizden biri. Aynı zamanda sokağı hedef alan, fiili meşru mücadele hattını zorlamalıyız. Bugün faşizme karşı direnen antifaşist güçlerle buluşmaya ihtiyacımız olduğu açık. Politik islamcı faşist şefliğin iktidarını sürdürmek için her türlü saldırıyı yapabileceğini göz önüne aldığımızda ortaya tek bir sonuç çıkıyor. LGBTİ+’ların devrimci bir örgüte ve ezilenlerin antifaşist bir cepheye ihtiyacı var. Mücadeleyi büyütmek için ise kaybedecek zamanımız yok.