1 Mayıs: Emek, Özgürlük, Direniş – Leyla Can

İşçi sınıfı ve ezilenlerin birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs devrimci hareket ve işçi sınıfının mücadelesinde yeni eşikler açmış asırlık bir yoldur.

1856’da işçiler ilk defa kendi iradi kararları ve örgütlenmeleri ile Avustralya Melboune’de, sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesi’nden parlamento binasına yürüyüş gerçekleştirdiler. İşçilerin kendi doğal şartlarından doğan bu iradi karar büyük etkiler yarattı. Bu günden gelen güçle 1886 1 Mayıs’ında günde 12 saat haftada 6 gün olan çalışma süresine karşılık; işçiler 8 saatlik çalışma talebi ile iş bırakma eylemi gerçekleştirdi. Bu büyük direnişe 500.000’in üzerinde işçi katılırken, Luizvi’de de 6.000’i aşkın emekçi, hakları için yürüdü. Bu büyük ve güçlü iş bırakma eyleminden sonra devlet baskısı giderek artarken, artan direnişlerden sonra 4 Mayıs tarihinde kanlı Haymarket saldırısı gerçekleştirildi. Tüm bu baskılara, irade kırmaya yönelik kanlı saldırılara rağmen 1888’de 1890 yılının 1 Mayıs’ının örgütlenmesine karar verildi.

1889’da 2. Enternasyonel’de Fransız bir işçi önerisi ile 1 Mayıs’ın tüm dünyada “Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kutlanmasına karar verildi. Tarih 1976 1 Mayıs’ını gösterdiğinde dört yüz bin işçi ile beraber Taksim Meydanı doldurulur. 76 1 Mayıs’ı gençlik hareketi bakımından kendini sözleri ve eylemleri ile var ettikleri, gençlik örgütlerinin imzasını taşıyan bir eylem olma niteliği taşırken devrimci hareketin yükseliş döneminin de başlangıcıdır. Bu 1 Mayıs’ta da 400.000’i aşkın işçi alanları doldururken, alanın güvenliği tam teçhizatlı olan devrimci gençlik tarafından sağlanmıştır.

Kanlı 1 Mayıs diye hafızalarımıza kazınan 77 1 Mayıs’ı ise 500.000’i aşkın emekçinin, işçinin, öğrencinin faşist diktaya karşı dayanışma ile Taksim Meydanı’nda verdiği bir cevap olmuştur. Bu güçlü örgütlenmeye karşı polis arabalar, binalar üzerinde konumlanmış, halkın üzerine ateş açmıştır. Bu saldırı sonucu 34 emekçi hayatını kaybetmiştir.

77’nin kanlı 1 Mayıs’ı sonrası 1978 yılı devrimci gençlik hareketinin yasaklara, baskılara karşı 1 Mayıs alanlarında bedeller ödeyerek faşist rejime cevap verdiği, katliamlar ile gençliği sindirmek isteyen diktatörlüğe omuz omuza cevap olduğu, Taksim Meydanı’nda tüm irade kırma yöntemlerine rağmen binlerin dolduğu bir yıldır. 79 yılında sıkıyönetimin tüm baskısına ve sokağa çıkma yasaklarına rağmen yüzbinlerce kişi 1 Mayıs’ta yine alanları, meydanları doldurur.

12 Eylül darbesinden sonra 1984 yılında kutlamalar üniversite anfilerine taşınırken, 1987’ye gelindiğinde “Tek tip öğrenci derneği” yasasına karşı direnen gençlik; aynı zamanda sindirme politikası uygulanan halkı tekrar alanlarla buluşturmayı başarmış ve 1 Mayıs’ın yolunu açmıştır.

1989 yılında alanlara direniş bayrağını taşıyan devrimci gençliğe ve halka karşı faşist rejim giderek saldırganlaşmış, polisler tarafından kitleye ateş açılmış, açılan bu ateş sonucunda 17 yaşındaki çocuk işçi “Mehmet Akif Dalcı” katledilmiştir.

95 1 Mayıs’ı Gazi Ayaklanmasıyla beraber devrimci hareketin tekrar canlandığı yıldır. Buradan taşan cüret ile 96 1 Mayıs’ında Taksim yasağına rağmen Kadıköy alanında 150.000 kişi ile binlerce kişilik yasadışı kortej ve komünist öncülerin kızıl maskeleri ile barikat başlarını tuttukları, devrimci gençliğe ve kitle hareketine yön vermeleri açısından büyük önem taşıyan, devrimci militanlığın somutlaştığı yıllardır. Bu 1 Mayıs’ta da bu cürete faşist polis yine silahla halka saldırmış ve bu eylemde de 20 yaşındaki Hasan Albayrak ile beraber Yalçın Levent ve Dursun Adabaş ölümsüzleşen kızıl karanfillerimizden oldular. Bu baskılar, gözaltılar, saldırılar halkın direnişini geriletemezken eylemlerin yönünü daha kapsamlı direnişlere çevirmiştir.

Tüm bu direniş cüretine karşı Taksim’den sonra Kadıköy de yasaklanır. Devrimci gençlik yine kendi alanlarını ve sınırlarını aşarak Çağlayan 1 Mayıslarının öncüsü olur. 2004 Saraçhane direnişi ile 2005 ve 2006 yılında Kadıköy geri kazanılır.

2008’de Taksim Meydanı tekrar yasaklanmış, sabah saatlerinde başlayan direniş çatışmalarla sürmüştür. Polisin hastaneye gaz bombası atması sonucu pek çok insan yaralanırken, 19 yaşındaki Burhan Gül başına isabet eden plastik mermi sonucu hayatını kaybetmiştir. 2009’ da tüm yasaklara rağmen kızıl bayrak meydanda yerini alırken, komsomol İstanbul, İzmir ve Antakya’da eylemlerle direnişi selamlamıştır.

2013 yılından itibaren faşist AKP rejimi tarafından Taksim Meydanı tekrar yasaklanmak istenir. Devrimci gençlik sert müdahalelere rağmen meydanı zorlarken direniş örgütlenir. Aynı zamanda Gezi öncesi kitle hareketinin militanlaştığıı bir sürece imza atılır. 2014 ve 2015 yılları Gezi Ayaklanmasından kalan cüret ve ruhla görkemli direnişlerin tanığı olan yıllardır.

2020 1 Mayıs’ında faşist şefliğin, ezilenlerin emeğinin daha fazla sömürüldüğü ve can verdiği COVID-19 sürecini bahane ederek yasaklamaya çalıştığı eyleme devrimci gençlik hareketi “Yaşasın 1 Mayıs, Yaşasın Sosyalizm” diyerek yürümüş, giderek artan ekonomik krizde, burjuva siyasetin yeni yollar üretemediği, genç kesimin daha radikal bir zeminde politikleştiği bir dönemde kurtuluş yolunu yine meydanlarda göstermiştir.

1 Mayıs direniş tarihi bizlere bedel kapılarından geçilmeden zafere varmanın mümkün olmadığını gösterirken, zafer kapılarına varmanın da devrimci cüret ve direnişlerden geçtiğini gösteriyor.

1 Mayıslar devrimci gençlik ile işçi sınıfının mücadele alanında barikat başlarını beraber tutmanın gücünü gördükleri, faşist iktidarla çarpışmanın büyütüldüğü, devrimci gençliğin militanlaşırken aynı zamanda devrimci mücadeleye eşik atlatıldığı alanlardır. Bu yüzdendir ki; iktidarların asıl amaçları halkın örgütlü bir şekilde bir araya gelebildikleri bu meydanları baskı araçları ile kapatmaktır.

Faşist şeflik, baskısını gençlik üzerinde artırırken, ezilenlerin ve işçi sınıfının üzerindeki zulmünü de artırmıştır. Yaşanan süreç bahane edilip kadınlar, LGBTİ+lar baskılanıp ev içinde sömürülürken işçiler de bu süreçte çalıştırılıp sömürülmüştür. Bu sebeptendir ki bu 1 Mayıs yalnızca sokaklarda olmak değil aynı zamanda faşist şefliğe ve yönetemediği krize cevap olmak açısından da bir sorumluluk taşımaktaydı. Devrimci gençlik bu tarihi sorumluluğu omuzlarına almış ve 1 Mayıs’ta işçilerin, ezilenlerin egemen sınıfa cevabını yine meydanlarda örgütlemiştir.

Bu 1 Mayıs’ ta fiili meşru mücadele neden önemlidir?

Mesele yalnızca 1 Mayıs değildir; mesele Boğaziçi’dir, mesele kadın üniversiteleri, feshedilen İstanbul Sözleşmesidir. Mesele kapatılmaya çalışılan halkın iradesi HDP, LGBTİ+ bireylerin hedef gösterilmesidir. Gün geçtikçe yoksullaşan, ezilen halklardır mesele.

Sırtını faşist şefliğe dayayanlar lüks arabalarda zevk, sefa sürerken giderek derinleşen toplumsal ve siyasal krizlerin bedelini işçiler, emekçiler ve ezilenler ödemektedir. Kod-29 bahanesi ile binlerce insan hem işinden atılıp hem de ödenmeyen hakları ile bir kez daha hakları gasp edilirken faşist şefliğin işbirlikçileri ceplerine milyonları sığdıramamaktadır.

Bir yandan “İnsan Hakları Eylem Planı” adı altında burjuva demokrat hayalleri aşılayan açıklamalar yapılırken ekranın görünmeyen kısmında İstanbul Sözleşmesi bir gecede feshediliyor, Boğaziçi öğrencilerinin iradeleri hiçe sayılarak kayyum rektör atanıyor, HDP’ye kapatma davası açılıyor, işçiler meşru direnişlerinde yaka paça gözaltına alınırken bir yandan faşist şefliğin polislerinin elleri başka bir eylem alanında öğrencilerin boğazında duruyor, bir kadın hastanede yatacak yatak bulamadığı için ölüyor, bayat ekmek taze ekmekten daha ucuza satışa çıkarılıyor ama işçinin cebindeki para yine de yetmiyor.

İşçi sınıfına,

Kentlerden kırlara devrimin emekçilerine selam olsun,

Selam olsun yaratana ve haklı kavgamıza…