6. Yılında; Suruç için Adalet! – Anarşist Gençlik, Kaldıraç Üniversite, Öğrenci Faaliyeti, SGDF

Suruç Katliamı’nın 6. yıl dönümüne giderken Anarşist Gençlik, Kaldıraç Üniversite, Öğrenci Faaliyeti ve SGDF’ye sorularımızı yönelttik. Gençlik örgütlerinin 6 yıllık adalet mücadelesini, sokak sokak örülen ”Herkes için Adalet” talebini anlattılar ve 6. yılında Suruç için adalet mücadelesini büyütme çağrısı yaptılar. İyi okumalar. 

 

Anarşist Gençlik

Meltem Çuhadar, Anarşist Gençlik Temsilcisi

Suruç Katliamı’nın 6. yıl dönümüne yaklaşıyoruz. Adalet arayışı ile geçen bu 6 yıllık süreci değerlendirmeniz gerekse ne söylersiniz? 

Suruç Katliamı bu topraklarda yaşanan en kanlı katliamlardan biridir. İlk değildi ve son da olmadı. Bizler kardeşlerimizin, arkadaşlarımızın, yoldaşlarımızın katledilmesinin öfkesiyle sokaklarda olduk ve her zaman bunun için mücadele etmeyi doğru buluyoruz. En başından beri bu mücadelenin bir parçası olmak istedik. Bu katliam devletin gerçekleştirdiği bir katliamdır ve sokaklara her çıktığımızda yalnızca Suruç’un değil Berkin Elvan’ın, Hrant Dink’in, Hande Kader’in, intihara sürüklenen Sibel ve Hakan gibi sıra arkadaşlarımızın sorumlusunun da devlet olduğunu dile getiriyoruz. Mücadeleyi de sokaklarda büyütmeyi doğru buluyoruz. Hepimiz yakınlarımızı, arkadaşlarımızı, kardeşlerimizi kaybettik. Birbirimizle dayanışma içerisinde olmanın, birbirimize kol kuvvet vererek, sırt sırta vererek duruşumuzun çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Katliamdan hemen sonra SGDF’nin bürosunu birlikte açmak, orda beraber durmak, bildirilerimizi beraber dağıtmak gibi bu dayanışma ilişkisini büyüten ve önemseyen bir tarafta durduk. Sokaklarda birlikte mücadeleyi büyütmek de çok önemli. Bu dayanışmanın ve birlikteliğin devlet açısından çok büyük bir korku oluşturduğunu farkındayız. Devlet biz ne kadar güçlenirsek, ne kadar söz söylersek, ne kadar sokağa çıkarsak o kadar saldırıyor. Bu sene, katliamın 6. yılında Ankara’da Suruç için bildiri dağıtan arkadaşlarımızı polisler havaya ateş açarak durdurmaya çalıştı. Bu da ne kadar korktuklarını gösteriyor. Biz her sokağa çıkışımızda, her “Suruç’un katili devlettir” dediğimizde baskı, gözaltı, yasaklarla karşılaştık. Eylem yapacağımız meydanlar, alanlar yasaklandı ve polis barikatları kuruldu. Birlikte duruşumuzla, kol kola girerek ve dayanışmamız ile bu barikatları yıktık. Suruç’un burada çok büyük önemi var, beraber, kol kola girerek, dayanışma içerisinde öfkemizi birlikte haykırdığımızda barikatları yıkabileceğimizi gösterdi. Devlet ne kadar yıldırmaya ve önlemeye çalışsa da bizi durduramayacağının farkında. Her sene daha farklı ve büyük baskılarla karşılaşıyoruz. Biz tüm baskı ve yıldırma çabalarına karşı sokaklarda Suruç’un katilinin devlet olduğunu söylemeye devam edeceğiz.

“Suruç’un kavgası; adalet kavgası” sloganı sokakta, mücadelede vücut buluyor ve sürdürülüyor. Gençlik örgütlerinin 6 yıl boyunca sokakta birlikte omuz omuza ördüğü adalet mücadelesinin öznelerinden biri olarak adalet mücadelesinin dünü ve bugününü değerlendirebilir misiniz? Adalet sizin için neyi ifade ediyor?

Biz sokaklara çıktığımızda hep “Suruç için Adalet, Herkes için Adalet” sloganını kullanıyoruz ve bunu çağrılarımızda eylemlerimizde söylüyoruz. Adalet istediğimizi söylerken bu adaleti devletten ve katillerden beklemediğimizi de her zaman söylüyoruz. Bu 6 yıllık süreçte Suruç davasında yargılananlar hiçbir zaman katiller olmadı; aksine orda yoldaşları katledilen insanların, katledilenlerin ailelerinin yargılandığı süreçler oldu. Yetmezmiş gibi Kobanê’ye yardım götürmek isterken katledilenler %50 kusurlu sayıldı. Bununla yargılama süreçlerinin sahte olduğunu gösterdiler. Kadınları katledenler, tecavüzcüler, tacizciler sokaklarda gezmeye devam ediyor. Özsavunma gerçekleştiren kadınlar bir iki davalık süreçlerle hızlıca yargılanıp cezalandırılıyorlar. Suruç’ta katledenler için devletin yöntemi dava sürecini uzatıp sürekli ertelemek iken; yargılananlar bu mücadeleyi büyütenler ve adalet arayanlar oluyor. Suruç’un katili devlettir diyen bizlere ise soruşturmalar açılıyor ve gözaltına alınıyoruz. Adaleti devletten beklemediğimizi ve adaleti sokaklarda mücadeleyi büyüterek kazanacağımızı ve kuracağımız yeni bir dünya ile sağlayacağımızı söylüyoruz.

Katliamın yıldönümü olan 20 Temmuzların bir çarpışma ve hesap sorma günü olduğunu söylemek mümkün; 20 Temmuz’a dair bu seneki çağrınızı alabilir miyiz? 

Biz “Suruç’un Kavgası, Adalet Kavgası” diyoruz. Herkesi sokaklara bu kavgayı büyütmeye çağırıyoruz. Suruç’ta katledilenlerin düşleri vardı. O düşleri bizler de taşıyoruz. Unutmuyoruz ve affetmiyoruz. Katliamın yıl dönümü olan 20 Temmuz günü herkesi sokaklara ve mücadeleye omuz vermeye çağırıyoruz.

 

Kaldıraç Üniversite

Azad Aksoy, Kaldıraç Üniversite Temsilcisi

33 düş yolcusunu kaybettiğimiz Suruç Katliamı’nın 6. yıl dönümüne yaklaşıyoruz. Adalet arayışı ile geçen bu 6 yıllık süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Suruç için adalet mücadelesinin geçtiğimiz 3 yılında daha çoşkulu ve örgütleyici süreçler işlettik. Süreçten kaynaklı 2016 Suruç anması İstanbul özelinde daha sınırlı ve basın açıklaması şeklindeydi. 2018, 2019 ve en son geçtiğimiz yıl 2020 anması hem örülen süreç hem de günü bağlamında Suruç’un ruhunu yansıtan; bu topraklarda Gezi ile başlayan direnişin Kobanê direnişi ile birleşmesinin etkisiyle bölgemizdeki halkların ortak mücadelesi zemininde bir yere oturmaya başladı. Devletin son 5-6 yıllık savaş politikaları işletme hamleleri karşısında bir direnişin örgütlendiğini; toplumun birçok kesiminde, öğrenci ve işçi gençlik nezdinde bir patlama noktası yarattığını biz Suruç eylemlerinde ve Suruç eylemlerinden sonraki süreçte de gözlemledik. 2019 Suruç eyleminden sonraki dönem üniversiteler özelinde daha hareketli ve Suruç eyleminin dönem başladığında da harekete müdahale eden noktası vardı. Belki evet çeper olarak, devrimci öğrencilerin çevresinde bir toplamdı. Bu 1 sene sonra, 2021‘in başındaki Boğaziçi Direnişi ile birlikte kitlelere mâl olan hareket tarzı geliştirmeye başladı. Bunun Suruç ve öncesindeki süreçlerle bir bağı ve anlamı var. 33’lerin yolunda bunu işletmek ve devam ettirmek nezdinde o ruhu yansıtan bir tarafı vardı. Siyasi olarak da anlamı şuydu; bizim hareketi ivmelendirdiğimiz ve müdahale ettiğimiz noktaların, toplumun diğer kesimlerini de harekete geçiren onlara da cesaret veren, cüret veren bir yanı vardı.

Gençlik örgütlerinin 6 yıl boyunca sokakta birlikte omuz omuza ördüğü adalet mücadelesinin öznelerinden bir olarak; bu topraklarda adalet sizin için neyi ifade diyor? Adaleti nasıl kazanabiliriz?

Adalet ve özgürlük dediğimiz süreçler; tarihin sınıf savaşımlar tarihi olduğu çerçevesinden bakıldığında sınıfın kendi elleriyle yazdığı bir şey. Bugünkü adalet mücadelesi de öyle. Kendi ellerimizle biz adaleti sağladığımız noktada aslında gerçek adaleti görebileceğiz. Bugün bir çok noktada ”Herkes için adalet” talebi ve söylemi var; adalet bizim ellerimizle gelecek. Bu adaleti sağlayacak olan da bizim kendi gücümüz ve örgütlenmemiz.

“Hiçbir düş yarım kalmayacak” diyerek yola çıkılan bu mücadelede; katliamın yıl dönümü olan 20 Temmuz’a dair bu seneki çağrınız nedir? 

Bu adalet ve özgürlük savaşının kendisi; bu uğurda yolda yürüyenlerin bayrağı yere düşürdüğü vakit; bu bayrağı başkalarının teslim aldığı ve yerden kaldırdığı bir süreç oluyor. 20 Temmuz da bizim için böyle bir yerde duruyor. Suruç, devrimci gençlere dönük saldırı ve aslında imha politikasının bir ürünüydü. Bu tutmadı. Tutmadığı noktayı biz kendi eylemlerimizden görüyoruz. Bütün mesele burada o bayrağı yerden kaldırmak ve bulunduğumuz her alanda onların sesini eylemimizle duyurabilmek. Eylemimizi gösteren gücümüz oluyor. Gücümüzü de örgütlülüğe tarif edebildiğimiz oranda kazanım elde etmiş oluyoruz. Bu dönem, Suruç ve devamındaki süreçte bize çizilen sınırları aşmakla ilgili olduğumuz vakit, kazanmak ve zafer dediğimiz denklem giderek yakınlaşacak. Bu seneki çağrımız ise şu; zafer bizim olacak biraz daha yüklenelim!

 

Öğrenci Faaliyeti

Fırat Sertkaya, Öğrenci Faaliyeti Temsilcisi

Suruç Katliamı’nın 6. yıl dönümüne yaklaşıyoruz. Adalet arayışı ile geçen bu 6 yıllık süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

7 Haziran-1 Kasım 2015 sürecinin ve bu süreçteki Amed, Suruç ve Ankara katliamlarının bugünkü saray faşizminin gelişiminin önemli bir uğrağı olduğunu düşünüyoruz. Bugün devlet ve mafya ilişkileri ile birlikte; HDP’ye dönük saldırılar, üniversitelere kayyumlar atanması, belediyelere kayyumlar atanması öğrenci gençlik hareketi için bir antifaşist cephenin yaratılmasını önümüze koyuyor. Halihazırda adaletsizliklerin toplumun her kesimine dönük olması ile birlikte pandemide yoksulluk, geçim sıkıntısı katbekat arttı. HDP’ye ve Kürt halkına dönük saldırılar, mafya-çete ilişkileri ile birlikte daha fazla açığa çıktı. İzmir’de Deniz Poyraz yoldaşımız katledildi. Bundan kaynaklı “Herkes için Adalet” sözünü çok önemsiyoruz. “Suruç için Adalet, Herkes için Adalet” kampanyası yıllardır gençlik örgütleri adıyla ördüğümüz bir kampanya. 16 Mart’tan beri üniversitenin direk muhatabı olduğu ve aynı zamanda devrimcilere dönük de en büyük katliamlardan olan Suruç’a dair ördüğümüz bu kampanya, toplumun adalet arayan diğer tüm kesimlerini birleştiren ve gençlik olarak sokaklarda adım adım ördüğümüz bir adalet mücadelesi.

“Suruç için Adalet, Herkes için Adalet” diyerek yola çıkılan bu mücadelede; katliamın yıl dönümü olan 20 Temmuz’a dair bu seneki çağrınız nedir? 

Bu yıl Boğaziçi Direnişi ile Suruç gündemine gidiyoruz. Boğaziçi Direnişi, kayyum düzenine karşı uzun zamandır üniversitede görmediğimiz bir karşı koyuştu. Bununla birlikte Boğaziçi Direnişi’nin bu denli yaygın kitlelerce sahiplenilmesi ve diğer toplumsal kesimlerle kurduğu ilişkiyle birlikte direnişin kapasitesinin arttığını düşünüyoruz. Aynı şekilde bugün Suruç Katliamı’nın da diğer adaletsizlikler ve katliamlar zinciri içerisinde bu anlamıyla önemli bir uğrak olduğunu düşünüyoruz. Tam olarak da 20 Temmuz gününün Boğaziçi Direnişi’nin kapsayıcılığı ile, diğer bütün toplumsal kesimler; kadınlar, lubunyalar, işçiler, devrimciler, Kürt halkı, Aleviler yani saray faşizminin karşısındaki muhataplar ve ezilenler bakımından direniş ve hesaplaşma günü olacağını düşünüyoruz. Bütün herkesin de bu mücadeleye kendisinin ezilmişliği ile katılması ve bir anlamıyla burdan ezilenlerin birlikteliğini sokağa yansıtmamız gerektiğini düşünüyoruz.

 

SGDF

Tanya Kara, SGDF Temsilcisi

Suruç Katliamı’nın 6. yıl dönümüne yaklaşıyoruz. Yüzlerce kişiyi Kobanê’nin sınırına götüren İnşa Kampanyası ve “Beraber Savunduk Beraber İnşa Edeceğiz” sloganı bize neyi anlatıyor, anlatır mısınız?

”Beraber savunduk beraber inşa edeceğiz” sloganı SGDF’nin, eylemini nasıl ortaya koyduğunun en net tarifidir. Rojava Devrimi’nin direnişçi simgesi olan Kobane’ye gitme ve yıkılmış bir kenti yeniden inşa etmek üzere başlattığımız kampanya devrimci gençlik hareketi için yeni bir tarih yazımı oldu. Kampanya, durumun devrimci niteliği ve birleşik devrimin gerekliliği fikri ile örgütlenmişti. Yıkılmış bir kenti yeniden inşa etmek için Gezi’nin çocukları Kobanê’ye gidiyordu; bu kampanyanın temel hedeflerinden birisiydi. IŞİD çetelerine karşı, özgürlük mücadelesinin devam ettiği devrim coğrafyasına doğru yola çıkmak halklar arasında bir köprü inşa etmek demekti. Kampanya birleşik devrim stratejisinin güçlü kavranışının ürünüydü. Dönemin siyasal konjonktürü içerisinde gençlik, Gezi ve Kobanê örneklerinde olduğu gibi devrim nerede harekete geçiyorsa oraya doğru yönünü çeviriyordu. Gezi Ayaklanması’nda gençlik kitlelerinin katılım düzeyi, tecavüzcü barbar IŞİD çetelerine karşı Kobanê savunmasında gençliğin üstlendiği sorumluluklar ve daha özelde sosyalist gençliğin devrim ile buluşmadaki netliği ve kararlılığı kendisini ortaya koyuş pratiğinde billurlaştı. Kampanyasının ruhunda; cüret, cesaret ve kopuş oldukça belirleyici bir yerde durdu. Bir dönem sosyalist gençliğin saflarında mücadele eden genç devrimciler Kobanê savunusunda şehit düştü. Sınırlara, olanaksızlıklara, değişik türden engellemelere, tehditlere karşı kendi kopuş eylemini örgütleyen gençlik kitlelerinin aktığı bir nehre dönüştü kampanya. Devrim ile buluşmaya, hiçbir yasağa ve sınıra takılmadan yeniden inşa etmeye hazır bir gençlik kitlesi, cüretli bir kopuşun özneleri… İşte tam da bunu yok etmek istediler. “Beraber savunduk beraber inşa edeceğiz” kampanyasının hedef seçilmiş olması tesadüf değildir, bu kampanyanın yaratıcısı olan sosyalist gençliğin seçilmesi de. Bu cüretli kopuş eylemini ve öznesini yok etmek istediler.

Adalet mücadelesi ile geçen bu 6 yıllık süreçte en çok öne çıkan slogan “Herkes için adalet” oldu. Bu bağlamda geçen bu 6 yılı nasıl değerlendiriyorsunuz? Adaleti mahkeme salonlarında değil sokakta aradığınızı hep dile getiriyorsunuz. Adalet ve adalet mücadelesi sizin için neyi ifade ediyor?

Katliamın hemen ardından yaptığımız açıklamalarda; eğer Suruç’un failleri, iş birlikçileri açığa çıkarılmazsa yeni katliamların gerçekleşebileceğini, Suruç Katliamı’nın yeni bir sürecin başlangıcı olduğunu ifade etmiştik. Sonrasında gelişen süreç de bu tespitimizi doğrulayan nitelikte gelişti. Katliam failleri Ankara’da, Reina’da, Sultanahmet’te, havalimanında, Antep’te yeni katliamlar gerçekleştirdi. Bu katliamlar birbiri ile bağlantılıdır ve Suruç Katliamı aydınlatılmadan diğer katliamlar da aydınlatılamayacaktır. Suruç için adalet mücadelesinin çığlığı Cumartesi Annelerinin, Gezi Şehitleri’nin, Hrant Dink’in, Gülistan Doku’nun, Şenyaşar ailesinin sesiyle birleştirilmiştir.

Geride bırakmış olduğumuz 6 yıllık adalet mücadelemizin en önemli kazanımı gençliğin birleşik biçimde örgütlediği adalet mücadelesi olmuştur. Katliamın hemen ardından Suruç Şehitleri’ne sahip çıkan, meydanlarda faşist saray rejimine meydan okuyan gençlik örgütleri katliamı birleşik bir direnişle karşılamıştır. “Suruç için Adalet, Herkes için Adalet” mücadelesi gençlik örgütlerinin omuzlarında yükselen bir slogandan ziyade eyleme dönüşmüştür. Gerçek adalet; ancak birleşik bir direnişle kazanılabilir. Burjuvazinin mahkemelerinden medet uman değil, sokakta hesap soran bir çizginin yürüyüşçüleri olduk. Adaleti beton yığınlarında değil halkların öfkesinde, hesap sorma kararlılığında aramaya devam edeceğiz.

“Hiçbir düş yarım kalmayacak” diyerek yola çıkılan bu mücadelede; katliamın yıl dönümü olan 20 Temmuz’a dair bu seneki çağrınız nedir?

Bu yıl Suruç aileleri, yaralıları ve SGDF olarak ”Suruç için Adalet, Herkes için Adalet” diyerek Ankara’ya bir yürüyüş başlattık. Bu yürüyüş coğrafyanın dört bir yanından yükselen adalet mücadelelerinin birleştirilmesi için atılmış bir adımdı. Suruç davasının karar duruşmasına doğru giderken Suruç Şehitleri’mizin mahkeme salonunda %50 kusurlu bulunduğu, faillerin mahkeme salonuna dahi getirilmediği, mahkeme salonunun adeta tiyatro sahnesine çevrildiği bir durum ile karşı karşıyayız. Son dönemde Sedat Peker’in açıklamalarıyla birlikte mafya- devlet işbirliği ile işlenen suçların ortalığa saçıldığı bununla birlikte faşist devlet terörünün saldırıların arttığı bir süreçten geçiyoruz. Boğaziçi direnişinde yerini alan gençlik kitlelerine, Deniz Poyraz’ın katledilişinin ardından sokaklara dökülen gençliğe yenileceksiniz. Bu yıl da “Suruç için Adalet, Herkes için Adalet” mücadelemizin sahiplenilmesi, bir gençlik katliamı karşısında gençlik örgütlerinin hesap sorma bilinci ve kararlılığıyla 20 Temmuz günü sokakta eylemiyle cevap olması hiç kuşkusuz çok önemlidir. 20 Temmuz hesaplaşma günüdür, hesaplaşalım.