Ayşe Deniz Karacagil: Hayatını Devrime Uyarlamış Bir Komünist Kadın

Türkiye’den Kürdistan’a, dağlardan Rojava’ya devrimin sınırsız rotasına ayak uydurabilen bir savaşçı. Ezilen halkların birbiri için yaşama ve ölebilme ruhunu günümüzde gerçekleştirebilmenin sembolü. O kadın cinsinin önündeki engelleri yıkabilme başarısının işareti. Egemenleri telaşa düşüren ve en yüksek halk birlikteliğinin yaşandığı günler olan Gezi’nin “Kırmızı Fularlı Kızı”.

Her bir eylemi tarihe not düşülebilecek ve miras alınacak bu genç kadın komutanı dört yıl önce Rakka cephesinde ölümsüzlüğe uğurladık ve Kobane’ye emanet ettik.

Sosyalizm yolunda yitirdiğimiz yüzlerce yoldaşımızın ardından pek çok şey söylenebilir. Biliriz ki; onları anmak ve anlatmak, onları canlı kılabilmenin bir yoludur. Anlatmak birebir şehitlerle yaşamlarını fiziken buluşturamayan birçok kişiye şehitlerle köprü kurma işlevi görür.

Ölümsüzlerimizin dilden dile aktarılan yaşamları, devrim mücadelesine koyulacak kişilere kılavuzluk eder.

Tam da yukarıda saydığım nedenlerle Ayşe’yi tanıyanlar olarak nasıl anlatmalı, hangi yönlerini öne çıkarmalı, dinleyende ya da okuyanda Ayşe nasıl imgelenmeli?

Ayşe’yle birçok anı ortaklaştırabilmiş biri olarak, onu nasıl anlatabilirim ki diyorum. Bu karmaşa içindeyken ve duygularım beni bir yazı düzenine tutunamaz hale getirirken, şu soru hep aklımda dönüp duruyor; Ayşe’yi nasıl anlatmalı?

 

Yüzü Herkesin Yüzüne Benzer

Damarlarındaki bilmem hangi soyun kanı değil… / O bir yarış atı değil. / Yüzü herkesin yüzüne benzer. / Su içer ağzıyla ayaklarıyla gezer…

Başlangıçta Ayşe’ye dair karar kılabildiğim şey, Ayşe’nin Nazım’ın ‘’Sıradakinin Ölümü‘’ şiirinde betimlediği gibi hepimize benzeyen insan oluşudur. Düşmeleri ve kalkmalarıyla, eksiği ve gediğiyle, onu geriye iten çelişkileriyle insan oluşu…

En zamansız anlarda ayak direten ve yine en zamansız anlarda öne fırlayandır Ayşe. Kolektif olmak ve bireysel olmak arasındaki gelgitleri en derinden yaşar. Ayşe zorluklara karşı dimdik ayakta durduğu kadar, doludizgin ağlamayı da zül saymayandır. Özcesi olabildiğine sıradandır.

 

Bütün Mesele: Kopmak ya da Kopmamak 

Devrimcilik adı Destan’ın kısacık ömrü bir serüvenin toplamıdır. Arkasına bakmadan yürümenin pratiğidir. Gezi Ayaklanması’nın bağrında olgunlaşan devrimci fikirleri onu dağlara yönlendirir. Destan’ın dağlara gitme kararının arkasında sonu gelmeyen iç gerilimler yatar. Hayatını geri alınamaz şekilde değiştirecek ve bir bakıma hayatını yeniden yazacağı anın startını verecektir. Dağa çıkması, başka bir tanımla profesyonel devrimcilik yapma isteğini perçinleyen Gezi Ayaklanması ve Gezi sonrası tutuklanma süreci olur. Reformist partilerin kadro tipiyle, devrimci örgütlerin kadro tipi arasındaki farkı en net görebildiği süreçtir. Eğip bükmeden söyleyecek olursak, yaşamlarının birkaç kesitini siyasetlerle dolduranlarla, yaşamını devrim kılabilmişler arasındaki mücadele düzey farkını daha şeffaf görebilir. Öte yandan Gezi’nin başarıya ulaşamamasını iyi okuyabilme dürüstlüğü, zor araçlarıyla yakından ilişkilenmesinin önünü açar.

Devrimciliğe dair düşünsel aydınlanmalar ve manevi bağlar beraber gelişir. Hapishanede kaldığı günler, devrimci yoldaşlıkta onu büyüleyen günlerdir.

Destan’ın pek çok konuda olduğu gibi “bir şey yapılacaksa hakkıyla yapılacak‘’ desturu bir kez daha devreye girer ve dağlara doğru yola koyulur.

 

Günü Gelir Dağa Çıkar 

Dağlar ve gerilla çok öncesinden romantizmiyle onu sarmalamıştır. Somutta gerilla ve gerilla yaşamını tanıması PKK aracılığıyla olur. Dağlar Türk ulusuna mensup biri olarak, Kürt ulusuyla yoldaş olabilmenin vesilesidir. Onun için sancılı olan gerillacılığın teknik kısımlarını öğrenebilmek değil, şimdiye kadar çok uzağında olduğu Kürt halkını tanımak ve anlamaktır. İçine sinmiş ve örtülü olan şoven bakış açılarını yıkmayı büyük oranda başarabilir.

Dağlar, devrimciliğinin iskeletini oluşturduğu yer olur. Onun hayatının ‘’ilkleri’’ dağlarda gerçekleşir.

Türkiye’nin ve Kürdistan’ın dört parçasından dağlara gelen kadın gerillaların hayatlarını büyük bir merakla dinlemek ister. Tuttuğu günlüğünde, tanıştığı kadınların yaşamlarını yazar ve öyküleştirir. Destan zorluğa düştüğü anlarda dönüp dönüp bu hikâyeleri okur ve güç alır.

Destan’da simgeleşebilecek bir özellik de; her andan öğrenebilmek, her anı öğretici kılmaktır. Dağları anlatırken dinlediğinizde her ayrıntıyı hatırlıyor olması ya da her ana anlamlar biçebilme yeteneği sizi şaşırtır ya da Destan’ı tanıyan çoğu kişi eminim ki Destan’ın her şeyle canlı ve hissederek ilişkilendiğini söyleyebilir.

Pirsûs (Suruç) Katliamı Destan’ın yeniden karar verme sürecidir. Hapishanede gördüğü, dağlarda yaşadığı yoldaşlık önemlidir; ancak devrimcilik iddiası ve amaçları için bu yeterli gelmemektedir. Pirsûs (Suruç) Katliamı yeniden kararlaşma sürecidir. MLKP/KKÖ ile yeniden buluşur.

Destan dağda temel askeri eğitimin yanı sıra askeri bir branşta uzmanlaşmak ister. Suikast branş eğitimini dağda alır. Her branşta olduğu gibi suikast branşının da güçlükleri vardır; Destan seçtiği branşın insanı olma ya da branşıyla yaşamını bütünleştirebilmenin en güzel örneklerden birini yaratır. Askeri yeterlilikler dışında suikast branşının gerektirdiği kişilik özelliklerini hızlıca kazanmaya çalışır.

Destan Kanas’ına sevgiyle bağlıdır. Kanas’ına isim takar ve ona en ince ayrıntısına kadar hâkim olur. Destan kamuflaj kıyafetine günlerini ayırır. Güneşin alnında saatlerce Kanas’ının başında provalar yapar.

Suikast branşına bağlılığını siyasi nedenlerle harmanlar. Dürbününe gözünü kırpmadan baktığı anlarda faşistleri ve tecavüzcüleri vurduğunu hayal eder. Onun için düşmana sıkılacak kurşun sapmamalı, kurşun hedefine tek vuruşta 12’den ulaşmalıdır.

Dağlar Destan için ilk komutanlık yeridir. Bir süre MLKP Ş. Hüseyin Demircioğlu Akademisi’nde komutanlık görevini üstlenir.

 

Rojava Kadın Devrimi Toprakları 

Rojava Kadın Devrimi topraklarına yolu düşer. Henüz Rojava’ya ayak basmadan yoldaşlarından Rojava’yı dinlemiştir. Yola koyulmadan önce kentlerin adını ezberler, Rojava’daki cephe savaşlarını, askeri taktikleri öğrenir. Rojava’ya ayak bastığında Rojava onun için tanıdıktır.

Suikast branşında gelişim kaydetmek ister. Uzun süredir düşlediği suikast eylemlerini gerçekleştirme isteği ağır bastığında Rakka Hamlesi’nin birinci ve ikinci aşamasında suikast taburunda yerini alır. Rakka’da ilk suikast eylemini yapar. İlk suikast eyleminde silahının başından kalkıp dans eder.

Özgürleştirilen topraklarda Arap kadınlarını sevgiyle kucaklar. Arap kadınlarına borcu olduğunu bilir ve sıktığı her mermide Arap kadınlarının öfkesini taşır.

Destan’la özdeşleşen başka bir özelliği de onun bazı anlarda kuralsız oluşudur. Destan istediği anda en gidilmeyecek mevzilerdedir. O cephede kadınların motor kullanmasının yasak olduğu günlerde motorla dolaşandır.

 

Kadın Özgürlük Mücadelesinin Genç Öncüsü 

Destan’ı birkaç ‘’sıfatla’’ tanımlamak zor. Destan bir kadın olarak şiirler, öyküler yazandır. Şarkı söyleyen, bağlama çalandır. İyi bir konuşmacıdır. Resim çizendir. Doğayı sevendir. Kadın komutan, kadın gerilladır. Başarılı bir suikastçıdır. Sevgi işçisidir.

Destan’ın genç yaşlarında devrimciliğe dair biriktirdikleri sıralamakla bitmez. Destan bir komünist kadın olarak devrimciliğini inşa etmede sınırsız olabilmeyi istedi ve başardı.

Destan’ın mücadelesine bağlılığının en kalın halkasını kadın özgürlük mücadelesine bağlılığı oluşturur. Destan kadın özgürleşmesinin devrimcilik yolundan geçtiğini bilir. Yaptığı her eylemi kadın cinsi adına yaptığının farkındadır. Öte yandan karşılaştığı her zorluğun erkek egemenliğiyle ilişkisini asla görmemezlikten gelmez. Bir işi başarma isteği, erkek egemen anlayışlara inatla katmerleşir.

Destan’ın cümleleri arasında “Ben yapamam.” yoktur. Destan askeri alanda ya da kolektif ortamlarda bedeni, biçimi ve davranışları erkek egemen akılca tartışıldığı anlarda kadın özgürlük anlayışını savunmaktan geri kalmaz ya da erkek egemen anlayışların kendisinden şüphe duydurtmasına izin vermez. Maalesef devrimci ortamlarımızda yaşanan kadını bir kalıba boyun eğdirtme ya da askerliği erkeklikle özdeşleştirme halinin en yoğun yaşandığı anlara tanıktır. Eleştirir, tartışır ve en güzeli pratiğiyle erkek egemen tarzlara cevabını verir. İleri çıktıkça onu geriye çekmeye çalışan erkek aklıyla mücadelesini yorulmadan sürdürür.

 

Ölümsüzlüğe Doğru 

Rakka Hamlesinin son aşamasında Destan, Enternasyonal Özgürlük Taburu’nda konumlanır. MLKP/KKÖ’nün genç komutanlarındandır. Önceki aşamaların aksine operasyon gruplarında yerini alır. Bir süre cephelerdeki kimi düzenlemeler nedeniyle ön cepheye operasyonlara gidilmez. Operasyonlara gidememek onun için gerilim kaynağıdır, yerinde duramaz. Yoğun çabalarımız sonucu operasyon ekipleri çıkarmaya başladığımızda ilk ekipte olmak ister. Ki öncesinden bunun sözünü kopartmaya çalışır.

Devrimcilik kesintisiz iç mücadele etmeyi gerektir. Destan da ölümsüzleşmeden önce irade olabilme tartışması yürütür. Destan’ın duygusal yanları, çoğu zaman ‘’hayır’’ demesi önünde engeldir. Yoldaşını kırmak istememesi kimi zaman ideolojik mücadelede de zayıflıklara mahal verebilir.

Belki metafizik bir inanç ya da klişe olacak ama operasyonlara gitmeden önce şehit düşeceğini hissederek yanımızdan ayrılır. Eşyalarını toplar, notlar yazar, âşık olduğu erkek yoldaşa günlüğünde mektuplar yazar, annesine verilmesi için saç örgüsünü kesmek ister.

29 Mayıs’ın akşam saatlerinde DAİŞ’e karşı savaşırken hayata gözlerini yumar. Destan ile birlikte BÖG savaşçısı Hasan Ali de ölümsüzleşir.

Özgürlük savaşçıları; Rakka’nın DAİŞ’ten temizlenmesinin zaferini, Destan’a ve Hasan’a hediye eder.

Eminim ki; Destan kısa ama dopdolu yaşamını son ana kadar ezilenlerin mücadelesine ve kadın iradesine güvenerek yaşadı. Sosyalizme ve devrimciliğe inancını paylaşan yoldaşları bugün savaş cephelerinde Destan gibi savaşıp, Destan gibi yaşamayı başarabiliyor. Destan’ın sevdiği şarkılardan biriyle Destan’ı sevgiyle ve özlemle anarak….

Vurulup düşen teninde / Özgür ülkemiz nakışlı / Yangınlarda yol bulanı / Sevdiğine kul olanı / Üşütür mü kara toprak / Ölümü yere çalanı…