Münferit Değil Toplumsal Çürüme – Cansu Yumuşak

Ekranları günlerdir meşgul eden meşhur aile artık bir şekilde herkesin gündemine sızmış durumda. Yalnızca sohbet ilerlemediğinde başvurulan, bir yerlerden duyulmuş enteresan bir bilgi tadında başlamışlardı, şimdi ise aralarındaki ilişkiler yumağı bir şekilde herkes tarafından az ya da çok biliniyor. Kendilerini ifade etmekte ciddi şekilde güçlük çeken kişilerin, zaten tuhaflığı kendinden menkul bu karmakarışık olaylar silsilesine anlatıcılık etmeleri ise baş edilmeye çalışılan zorluk düzeyini biraz daha yukarılara çekiyor.

Bahsedilen aile ve olayların sıralı tam listesi birçok site tarafından derlenmiş durumda. Peki bu olay neden insanların gündeminde? Aslında bu yazı olayı anlamak ya da çözmeye yaklaşmaktan, tahminler çıkarmaya çalışmak ya da kötü karaktere beddua etmekten ziyade, bu olayın neden gündemleştiğini anlayabilmeyi amaçlıyor. Eksiğiyle kusuruyla, çıkalım bakalım yola.

1. Başkalarının Hayatı

 

Uzunca bir süredir herkes kendi tepetaklak giden hayatının içine hapsolmuş durumda. Hızla artan ekonomik sıkıntılar alım gücünü etkilerken, aynı zamanda insanları bir çeşit yetersizlik depresyonuna da sokuyor. İnsanlar sürekli daha gerekli ve en acil şeyler arasında seçim yapmak zorunda kalıyor ve gitgide zorlaşan hayatlarının içerisinde yetersiz aktörler olarak rol alıyorlar. Bu programın didik didik incelediği bu tuhaf aile ise, neredeyse şeytani bir karakter tarafından hayatları alt üst edilmiş, kendilerine dair söyleyecekleri tek bir sözü bile kalmamış, gerçeklik algıları alt üst olmuş, “daha zavallı” insanları getiriyor sefil hayatlarımızın içerisine. Bunları görmenin ve onlara bakmanın, izlemenin, eleştirebilmenin getirdiği bir tür üstünlük hissi yok mu? “O kadar da değiliz” adlı şükür gizli değil mi bu bakışlarda? Dibin de dibiyle sınanan toplumlarda yönetimlerin bir silahı da başkalarının hayatı oluyor belki de. Bakıyor, konuşuyor ve geçiyoruz.

2. Uzaklaşan Uç Nokta

 

Bu hepimizin bir yerlerden bildiği bir durum aslında. Bazı uyaranlara uzun süre maruz kaldıkça “artık hiçbir şey o kadar ekstrem gelmemeye” başlıyor. Duyularımız, duygularımız, duyargalarımız yoruluyor. Hepimizi isyan ettirecek olan uç nokta git gide uzaklaşıyor, meşhur kurbağa muhabbetinde olduğu gibi, su ısınıyor, kaynıyor ve biz hala tellak bekliyoruz.

Özellikle birbirlerine güven duyması ve koşulsuz saygı ve sevgi yuvası olduğu belletilen ve olması beklenen aile içerisinde öyle büyük çelişkilere, çarpıklıklara, çürümüşlüklere maruz kalıyoruz ki. Medya çok uzun zamandır öncelikli ve muhtemelen en etkilileri diziler olmak üzere çeşitli yapımlarla bunu gitgide artan dozlarda enjekte ediyor. Biz de bu dozlara katmerli şekilde alıyor, dozlara alışıyor, dozlarla uyuşuyoruz. “Şu bile olsa artık şaşırmam” diyen ve bunda oldukça samimi olan ne çok insan var, etrafınıza bir bakın.

3. Sırdaş Aile

 

Sanırım bu toplumsal çürüme kokularının kaynağına gitmek bizim olayın dış sınırlarına hâkim olmamızı sağlayabilecek yöntemlerden biri diyebiliriz. Toplum, en küçük yapıtaşı olarak kafamıza ilk hayat bilgisi dersimizden beri kazınan “aile” ile çürüme emarelerini görünür hale getirmeye başladı. Toplum ve aile ikilisinden hangisinin bir diğerinin yapı taşı ya da dinamiği olduğu tartışılır elbette – ancak ikisinin de birçok alanda birbirini aynaladığı su götürmez bir gerçek. Eğer birincil itici güç ikisinde de bireylerden çok yapıyı korumak ise, yapıyı (aileyi ya da toplumu) paramparça etmesi “gereken” birçok olay, yapıyı (aileyi ya da toplumu) bir arada tutmak için görmezden gelinebiliyor, üstü kapatılabiliyor. Bunun en yaygın örneğinin aile içindeki şiddet olduğu herkesçe malum. Buna eklenen ve bununla yarışan diğer bir olgu da cinselliğe dair her şey – ve evet maalesef buna istismar da dahil. En yakından tanık olduğumuz örneğini aile içinde gördüğümüz bu “dışarıyla paylaşmama” ve “sır olarak tutma” ön kabulü aynı zamanda istismarcının elini de güçlendiren bir durum. Sırları bilenler arasında oluşan birlik aileleri birbirinden ayırıyor da aynı zamanda. Sırların bilinirliği sınırı çekiyor. Herkes kendi dünyasının sırlarına hâkim olduğu bir dünyada yaşıyor.

Ancak bu olay, asla ulaşılamayacak kadar derin sırları olan bir aileyi ön plana çıkarıyor ve herkese bu sırları açıyor. Bir çeşit “kendinin olmayanı bilme”, “ele geçirme” hatta belki de “fethetme” duygusu hâkim oluyor takip eden insanlara. Yapıların, yapıyı oluşturan bileşenlerle başa çıkmak için kullandıkları bu sınırların ötesine uzanan bakışlar, suçlu ama çok keyifli hazlarla buluşuyorlar. Bu ailenin sırlarına bakılınca da, gece mutfağa gidip yarım kalan tatlıyı yemek o kadar da ciddi bir sorunmuş gibi görünmüyor. “Sır” eşiği yükseliyor, beklenen tahammül seviyesi çağ atlıyor.

Canlı yayında yapılan bir gözaltı gösterisi ile soruşturma hakkında yayın yapılması yasaklandı. Geriye çözüldüğü iddia edilecek olan bir olay kalacak belki de. Ancak bu “bir” olay değil. Bu bir toplumsal izleğin birikim noktası.

İşlevsizliğin kol gezdiği toplumda güven duyulabilecek hiçbir müdahale organının kalmadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu sebeple bu müdahalelerde bulunabilecek birincil yapılara göz gezdirmek ve buralardaki her türlü çürümeye ilk anda müdahale etmek en işlevsel başa çıkma yolları olabilir. Bunu yapmak için de başkalarının kötü hayatlarına bakıp sürekli şükür içinde olmayı bırakmalı ya da kendi sınırımızı en kötüden bir adım uzak durmak üzerinden çizmeye bir son vermeliyiz belki. Hissizleştiğimizi ve sınırlarımızın karakterimizin dışına taşacak kadar genişleyip laçkalaştığını tespit edebilmeli, yine böyle durumlarda uyaranlardan (konudan, hakkındaki haberlerden, yapılan sonsuz seviyesiz yorumlardan… vs.) bir süre uzak kalmak bazen çok işlevsel olabiliyor. Son olarak da çocukluğumuzda öğretilmesi gereken belki de ilk şeylerden biri olmasına rağmen çokça boşladığımız bir konu olan sırlar konusunda tetikte kalmakta fayda var. Bizi herhangi bir şekilde rahatsız eden, zor durumda bırakan hiçbir şey sır olmak zorunda değildir – kendi yükünü bize taşıtan durum ve olaylardan kurtulmak inanılmaz bir hafiflik sağlıyor – tecrübeyle sabit.

Gözünüz ekrandan gönlünüz karanlıktan ırak olsun sevgili kadınlar. Bu bataklığı kurutmak için, bu çürümeyi durdurmak için güçlenmek zorundayız. Hep birlikte!