O Sözleşme Uygulanacak! – Tanya Kara

Kadın özgürlük mücadelesi kendi varlık hakkını sokakta erkek egemenliğinin değişik türden tüm saldırılarına karşı direnerek kazandı. Kadınlar; Şule Çet’ in katledilmesinin ardından erkek yargıya, kadınların kazanılmış hakkı olan eş başkanlık kurumuna dönük saldırılarından, Gülistan Doku’nun kaybedilmesine karşı sokakta ısrarcı bir mücadele yürüttü. Kadın özgürlük mücadelesi, birçok siyasi gündem etrafında büyüyor ve toplumsal mücadelenin temel dinamiği olarak ortaya çıkıyor. Kadınlar gün geçtikçe çözümün kendi birleşmiş ellerinde olduğunu daha net görüyor. Faşist şeflik rejimi, derinleşen cins çelişkisi karşısında daha da fütursuzca saldırıyor, saldırmak zorunda kalıyor. Ve sis bulutu dağılıyor, dağılan bu sis bulutu içerisinde her şey gitgide daha da şeffaflaşıyor.

Kadına yönelik şiddet konusunda bağlayıcılığa sahip olan ilk uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’ni AKP iktidarı 2011’de imzaladı ve bugün imzayı geri çekmek için ‘hazırlık’ yapıyor. AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’un; ‘’İstanbul Sözleşmesi’ni Türkiye’nin imzalamış olması bir hatadır. Bu hatadan geri dönülmeli. Türk aile yapısını korumalı örf ve adetlerimize bağlı kalmalıyız.’’ açıklamalarından sonra İstanbul Sözleşmesi kadın düşmanlarının saldırısına bilerek ve isteyerek açık hale getirildi. Bu açıklamalar sonrasında burjuva basında İstanbul Sözleşmesi’nin Türk aile yapısını bozduğuna dönük önemli bir algı operasyonu başlatıldı. Kadınlara ve LGBTİ+’lara dönük her türlü saldırıyı da  eşgüdümlü olarak bu zemine oturtup meşrulaştırmak istediler.

Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da cinsiyet eşitliğinin asgari koşullarının dahi oluşmadığına dair sayısız örnek sayabiliriz. Kadına yönelik şiddetin yaygınlığı ve yargı mekanizmalarının işlevsizliği bunlardan biridir. Eğitimde eşitsizlik, hem eğitimin tekçi ve cinsiyetçi içeriğinden hem de eğitim olanaklarına erişim koşullarından bellidir. Çalışma koşullarına gelince; kadın ve erkek arasında eşit işe eşit ücretten çok uzak olan mevcut tablo bir yana, işkolları arasındaki cinsiyetçi iş bölümü de sürmektedir. Kadınlar çoğunlukla güvencesiz ve düşük ücretli alanlarda çalışmaktadır. Ev içi emek ise görünmez emektir. Yaşam tarzı açısından, kadınlar en geri ve geleneksel biçimlere itilmeye çalışılır ve istediğimiz zaman ve istediğimiz kıyafetle sokakta gezme hakkımız bile “tecavüzü hak etmiş” damgası ile karşılaşırken doğuracağımız çocuk sayısını belirlemekten kürtaj hakkımızın gaspına kadar devam eder bu erkek egemen zihniyet. Elbette sadece kadınlar değil, heteroseksist dünyada yeri olmayan LGBTİ+’lara karşı da günlük baskı bütün yakıcılığıyla sürmektedir.

İstanbul Sözleşmesi’ne saldıranlar, kadınların kazanmış olduğu hakları bir çırpıda çöpe atmak istiyorlar. Bunun tek sebebini ise Türk aile yapısının bozulmasına dönük saldırı olarak ortaya koyuyorlar. Ve evet haklılar da; kadınlar, erkek egemenliğinin ve onun işbirlikçilerinin kurallarını ve sınırlarını koydukları aile yapısını istemiyor. Sarsılıyorlar ve yıkılmaktan korkuyorlar. 2011’de sözleşmeyi öve öve bitiremeyenler bugün ne oldu da sözleşmeden geri çekilmeyi tartışıyorlar? Çünkü kadın hareketi önemli bir eşiğe dayandı. 21. yüzyıl, kadın isyanlarının ve devrimlerinin çağı. Mevcut siyasi iktidarın kadınlara ve LGBTİ+’lara dönük şiddeti gün geçtikçe artarken ve bu geniş kadın kitlelerinde ciddi bir öfkeye dönüşmüşken işleri çok zorlaştı. Toplumsal mücadele öznelerini ezip geçmek isteyen AKP, karşısında tereddüt etmeden dikilen kadınlarla hesaplaşmaya girdi. Her erkek egemen karakterli iktidar gibi önce elimizde olanı almak istiyor ve kadınların yükselen mücadelesini ezmeye çalışıyorlar. Biz ise; bizim olandan asla vazgeçmeyecek ve mücadele edeceğiz.

”Reformlar için verilen bu mücadeleler, her şeyden önce, kadınların bu mücadeleler içinde eğitilmesini, kolektif bilinç, birlikte hareket yeteneği kazanmasını ve siyasal mücadele deneyimleri biriktirmesini sağlar. Dahası, reformların elde edilmesi kadınların örgütlenmesi ve siyasallaşması için, toplumsal yaşama ve mücadeleye katılması için daha elverişli siyasal koşullar doğurur. Erkek egemenliğinin fiili geriletilmesi, tek tek reformlar için verilen mücadeleler yoluyla erkek egemenliğinin hukuki, siyasal, ideolojik mevziler kaybetmesi, meşruluk yitirmesi, alanının daraltılması, sonuçta kadınların toplumsal mücadelede özneleşmesinin önünü açar.”

Ve işte bugün; İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması için verilen mücadele başta biz kadınların yaşam güvencelerinden biri olmakla birlikte, erkek egemenliğinin kadınlara dönük değişik türden her saldırısına karşı daha güçlü pozisyon almamızın hazırlığının mücadelesidir. Kadınların kendi haklarını ve yaşamlarını savunmasının birçok yolu ve yöntemi vardır. Haklarımız için sokakta mücadele ettiğimiz gibi erkek şiddeti karşısında öz savunma hakkımızı kullanmak da bunlardan birisidir. Yargının erkeklere kol kanat gerdiği, kadınlara dönük işlenmiş her suçun sineye çekildiği ve kadınların katledilmesi, tacize ve tecavüze uğraması için bütün olanakların seferber edildiği bir süreçten geçiyoruz. Tüm bunlar karşısında yaşamını savunan, öz savunma hakkını kullanan kadınlar ise müebbet hapis cezaları ile cezalandırılıyor. AKP iktidarı biz kadınlara açık bir mesaj veriyor; sizin hayatlarınızın bir anlamı yok, diyor. Tek tek erkeklere dönük her saldırı; benim egemenliğime yapılmış saldırıdır, diyor. Bana meydan okuyamazsınız en ağır cezalar ile karşı karşıya kalırsınız, diyor. İşte tüm bu tablo içinde İstanbul Sözleşmesi’nin her bir maddesinin biz kadınlar için ne kadar önemli ve hayati olduğunu anlamamak söz konusu dahi değildir. Biz kadınların yaşam mücadelesi için bu kadar önemli olan bu sözleşmeye dönük her saldırıya ve sokakta erkek egemenliğinin her türlü engellemesine karşı haklarımızı ve kazanımlarımızı savunacağız. Bir an olsun tereddüt etmeyecek, durmayacağız. Bu saldırı karşısında biz kadınlar birlikte çok daha güçlüyüz. 5 Ağustos günü bunu dosta da düşmana da gösterdik. İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da, Adana’da, Antalya’da ve daha birçok şehirde kadınlar, ”İstanbul Sözleşmesi yaşatır” diyerek buluştu. İzmir’de işkence ile gözaltına alınan kadınların kararlılığı ve direngenliği, İstanbul’da meydana sığmayan kadınların inancı ve inatçılığı, bu sözleşmeden geri adım atıldığı takdirde kadınların yapabileceklerinin resmidir. Haklarımız için mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Bu sözleşme de, hayat da, haklarımız da, bedenimiz de bizim ve bizim olanı vermeyeceğiz!