Teslim Alınamayan Türkümüz Erkut Yoldaş – Yasemin Direkçi

“Bir yanardağ kalbidir Erkut
Teslim alınamayan bir türkü

Ölümü yendi, ihaneti de
Korku kaçtı düşlerinden”

Aylardan kasım. Şehit haberleriyle sarsıldığımız, onların kavgasına bağlılık sözlerimizi tekrarladığımız bir yılın daha sonuna yaklaşırken kasım “parti ve devrim şehitleri” ayı bir kez daha yanı başımızda beliriverdi. Şüphesiz bu ay devrimciliğimizi yeniden üretmek, yenilenmek ve şehitlerimizin yaşamlarından öğrenmek bakımından çok önemli. Bu görevler yalnızca kasım ayı ile sınırlı tutulamaz elbette ancak durup kendimize, yoldaşlarımıza, partimize bakmak; şehit düşen yoldaşlarımızın bayraklarını ne kadar yüksekte tutabiliyoruz sorusunu yanıtlamak için kasım ayı marksist leninist komünistler bakımından özel bir yerde duruyor. Yoldaşlarımızın yaşamından öğrendiğimiz kadar parti çizgisine sımsıkı sarılabileceğimize göre bizlere onların yaşamlarını öğrenmek ve öğretmek düşüyor.

Tüm bunlardan hareketle “bir yanardağ kalbi” olan Erkut yoldaşı anlatmaya çalışacağız bu yazıda. Erkut Direkçi, 26 Ocak 1973 Ankara doğumlu idi. Devrim ve sosyalizm mücadelesi ile henüz 16 yaşında, 1989 senesinde tanıştı. Erkut’u yoldaşları tanımlarken güleryüzlü, devrimci iyimserliği yüksek, insanlarla kolaylıkla sıcak bağlar kurabilen bir devrimci genç olarak tanıtıyorlar. Biz henüz çok yenice örgütlü mücadeleye atılan gençlere yıllar öncesinden yaşamıyla örnek oluyor, yol gösteriyor Erkut yoldaş. İnsanlarla kolayca sıcak bağlar kurabilmek demek örgütçü niteliğimizin artması için önemli bir ölçek değil midir? Ya da güleryüzlülük.. Devrimci bireyin devrimciliğini ürettikçe mutluluğu da yeniden üretmesi gerekir. Partinin ve devrimin küçük büyük demeden her ihtiyacına koşan bir devrimcinin mutsuz olması beklenebilir mi? Devrimci iyimserlik başka bir yerden yakalıyor bizi. Sürekli yapılamamışlara, başarısızlıklara odaklanmanın, sorun çözme yerine sorun taşımanın yaşamımıza hakim olması durumunda nasıl örgütlü yaşamla sağlıklı bir bağ kurar, yoldaşlarımızla doğru bir ilişki yakalarız? Bu soruları seneler öncesinden bize soruyor, nasıl yapacağımızı gösteriyor Erkut yoldaş.

Çok yönlüydü. Yaşamın her alanıyla devrimci ilişkileniyordu; edebiyattan bilime kadar.. Faşist rejimin gençliği tek tipleştirme saldırılarına yaşamıyla karşı çıkıyordu. Devrimci kişiliğin zihinlerde tek tipleştirilmesine de bir yanıttı ayrıca bu. Devrimci yaşamda ısrarcıydı. Burjuva düzen bizi ilk olarak günlük yaşamdan vurmaya çalışır, bir kez alıştık mı gerisi çorap söküğü gibi gelir bunu biliyoruz. O, devrimciliğini yeniden üretmesiyle, devrimde ve devrimci yaşamında ısrarıyla yeni insanı kendinde yaratıyordu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okurken devrimci gençlik mücadelesinde önder yanlarıyla göze çarpıyordu. Mücadelenin çeşitli alanlarında baş eğmezliğiyle gördüğümüz Erkut yoldaş, 1995’te Türk- İş mitinginde gözaltına alınıp 15 günlük işkenceli sorgudan ser verip sır vermeyerek çıktı. Ardından tutsak düştü. Tutsaklık süreci 96 ölüm oruçları sürecine denk düşmüştü. Yoldaşları gibi bedenini açlığa yatırdı. Süresiz açlık grevinde bedeninin aldığı tahribattan dolayı kanser hastalığına yakalandı. Faşist devlet yıllar önce de aynı devletti. Hasta tutsaklara zulmediyor, tedavilerini engelliyordu. Erkut Direkçi de ağır hastalığına rağmen tahliye edilmeyen devrimcilerden biriydi. Nihayet tahliye edildiğinde hastalığı oldukça ilerlemişti. Tedavisi için yurt dışına çıktığında mücadeleyi orada da sürdürdü. Erkut yoldaş tedavi gördüğü Avrupa’da 12 Aralık 1997 tarihinde ölümsüzleşti.

Erkut Direkçi’nin annesi Ergül Direkçi “Oğluma Terörist Dediler” isimli kitabında yaşadıklarını ve oğlunu anlattı. Tüm devrim şehitlerinin anneleri gibi o da artık sadece oğlunun annesi değildi. Şöyle belirtiyordu bu durumu: “Bir zamanlar bir tek oğlumun annesiydim… Şimdi pek çok gencin annesi oldum.” Erkut da sadece annesinin evladı değildi artık. Uğruna mücadele ettiği ezilen halkların, yoksulların, işçi sınıfının evladıydı. Çünkü yaşamını da ölümünü de toplumsallaştırmıştı Erkut yoldaş, tıpkı diğer devrim şehitleri gibi. Bizler onların arkasından bayraklarını yüksekte tutmaya, kavgalarını sürdürmeye devam edeceğiz. Her gün devrimciliğimizi üreterek yapacağız bunu. Mezar başlarında, anmalarda dediğimiz gibi:
Sizin sesiniz olup
Sizi haykıracağız
BİZ KAZANACAĞIZ
BİZ KAZANACAĞIZ!..”