TİP Kimin Yeri? – Asmin Deniz

Türkiye İşçi Partisi’nin “Yerin burası, TİP’e katıl!” şiarıyla yürüttüğü örgütlenme kampanyası, bu düzenin değişmesini arzulayan emekçi halkımıza, gençlere ve kadınlara sesleniyor; onları saray rejimine karşı mücadeleyi büyütmek için TİP saflarına çağırıyor. Peki, TİP, anti-faşist mücadelenin odağı olmaya muktedir midir? Anti-faşist halk kitlelerinin, gençliğin, kadınların yeri gerçekten de TİP midir?

Sorumuzu cevaplamaya geçmeden önce, bu kısa metnin, gençlik hareketinin uzun yıllardır unuttuğu bir nitelik olarak “polemik kültürünü” geliştirme ve ideolojik, siyasi, örgütsel olarak devrimci olana işaret etme hedefiyle kaleme alındığının altını çizelim. Aşağıdaki satırlar, hem devrimci-demokratik gençlik hareketine hem de TİP’li Öğrenciler’e sesleniyor, gençlik hareketimizin ilerleme rotasında yapıcı bir eleştirinin zeminini kurmayı hedefliyor.

TİP, sosyal şovenizmiyle tanıdığımız gelenek çizgisinden “örgütsel ve politik kopuş” iddiasıyla emekçi solun sahnesine çıktı. “Türkiye İşçi Partisi” ismini alarak bir tarihin devamcısı olma iddiasını ve sırtını bu tarihe yaslama avantajını taşımayı amaçladı. Gelinen noktada görüyoruz ki emekçi solun reformist bölüğünde konumlanışıyla, birinci ve ikinci TİP’in mirasçılığını alnının akıyla yerine getirmektedir.

HDP listelerinden seçime girerek elde ettikleri iki milletvekilliği ve Ahmet Şık gibi devrimci demokratik kamuoyunda saygınlığı olan vekillerin transferiyle TİP, meclis kürsüsünden kitlelere seslenme fırsatını yakaladı. Redde caesari quae sunt caesaris.[1] Medyatik ve hitabet sanatını kullanmayı bilen vekilleriyle bu fırsatı iyi değerlendirdi. Hedef kitlesi olarak kentli orta sınıflara yönelen TİP, yakaladığı rüzgarla hızla genişledi.

Sürecin gençlik ayağı ise oldukça fırtınalı dönemlerden geçti. FKF içerisinde yaşanan ayrışmalardan Öğrenci Sendikası çalışmasına; Öğrenci Sendikası’nın krizlerinden Sosyalist Devrimci Gençlik’in kuruluşuna bir türlü “oldurulamayan” bir gençlik örgütü tablosu, TİP’li Öğrenciler’in ilanıyla durulmuşa benziyor.

TİP’in gençlik çalışması olarak TİP’li Öğrenciler’in gençlik örgütleri tablosundaki konumunu ve gençlik kitleleriyle olan ilişkisini anlayabilmemiz için TİP’in politik hattını daha yakından incelememiz gerekir. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın reformist bölüklerinden TİP, reformizmin tatlı sularında sakince yol alırken “Saray’la hesaplaşacağız” kavli yüksek perdeden çıkışlar yapmasıyla karakterize olmuş bir politik tarzı benimsiyor.

Peki Saray, meclis kürsüsündeki heyecanlı fakat kof nutuklarla mı yıkılır? Faşizmle hesaplaşma, meclisteki soru önergeleriyle mi yapılır? Bugün TİP, parlamentoyu faşist şeflik rejimine karşı mücadelenin odağı, seçimleri ise bir umut kapısı olarak kitlelerin önüne koymaktan çekinmiyor. AKP’li vekillerin konuşmaları sırasında “Palavra” şarkısını açmak önümüze “orantısız mizahlı” bir mücadele yöntemi olarak konulabiliyor. Karşımızda faşist bir iktidar varken, ağlasak mı gülsek mi halimize!

29 Ekim’de “Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılı”nı müjdeleyen TİP, “Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının Cumhuriyet’i inşası ülkemizin aydınlık günlere olan yürüyüşünün önemli adımlarından birisi olarak anılacaktır.” diyor. Cumhuriyet; emekçi, Kürt, Rum, Ermeni ezilen halklarımıza katliam ve yıkımdan başka ne getirmiştir? Cumhuriyet’in ezilenlere ne yararı olmuştur? Her sınıf kendi Mustafasına yanar imiş. Öyleyse, Mustafa Suphilerin katliam emrini veren Mustafa Kemal’i 10 Kasım’da saygıyla anan TİP, hangi sınıfın devrimciliğini üstlenmektedir?

Kentli orta sınıfları ürkütmekten ölesiye korkan TİP, cumhuriyet savunusuyla pek tutarlı bir biçimde konu Kürdistan üzerindeki sömürgeci boyunduruğa, Kürt halkına uygulanan faşist baskıya gelince üç maymunu oynamaya başlıyor. Rojava’daki işgalci sömürgeci savaşa karşı faşist iktidarın muradını zerre miskal dert edinmeden dillendirdiği barış talebiyle “AKP”lilerin çocukları değil, sıvasız evlerin çocukları şehit düşüyor” demekten bir adım ötesini görmüyor. Neden Türk işçi sınıfının evlatlarını davullar zurnalarla Kürt halkını katletmeye gönderdiğini sormaya cüret edemiyor. Türk işçi sınıfını köleleştiren şovenizmle mücadele etmeden, Kürt ulusunun özgürlük mücadelesine omuz vermeden bırakın “Sarayı yıkmayı”, kumdan kaleleri bile yıkamazsınız.

Reformist akıl, kadın özgürlük mücadelesine yaklaşımda da etkisini gösteriyor. TİP’li kadınlar faşist Meral Akşener’i dahi kız kardeşleri olarak bağrına basıyor, son dönemde yoğun olarak yürüttükleri “Kadınlar İşe, Çocuklar Kreşe” kampanyasında “üç çocuk istemeyi bilenler her mahalleye üç kreş açmasını da bilsin” diyerek erkek egemenliğiyle pazarlığa tutuşuyor, onun kadınlara görev biçtiği anneliği kabulleniyor. Emekçi sınıftan kadınların güncel sorunlarına dair kampanyalarını kadın özgürlük mücadelesini örecek tuğlalardan değil, su değse eriyecek kiremitlerden inşa ediyor.

Gençlik mücadelesine yaklaşımları ise, adıyla müsemma: “TİP’li Öğrenciler”, TİP’in gençlik mücadelesini öğrenci gençliğe daraltmasını, mahalle gençliğinden, işçi emekçi gençlikten nesnel uzaklığını gözler önüne seriyor. TİP’li Öğrenciler, TİP’in yukarıda değindiğimiz politik hattının gereğince, gençlik örgütleri tablosunda da reformcu bir eğilimi temsil ediyor. TİP’in son dönemde yakaladığı popülarite, samimi duygularla devrimci mücadeleye katılmak isteyen, faşist şeflik rejimini reddeden ve yıkmak isteyen gençlik kitlelerini çevresinde toplamasına yol açıyor. Fakat bu akış, gençlik hareketini ileriye taşıyacak bir enerjiye dönüşmüyor. TİP’li öğrenciler reformist politikaları, “aman başımıza bir şey gelmesin”ci refleksleriyle, mücadeleye atılmak, sokağa çıkmak isteyen gençlik kitlelerinin önüne set çekiyor. Suruç 7. yıl anmaları sırasındaki tavırları, bunun apaçık örneğidir. TİP, bu politik aklı yüzünden, devrimcilik yapmaya hevesli pek çok gençten hızla “eski solcular” yaratıyor. Bu hızlı örgütlenme ve aynı hızla mücadeleden düşme, TİP’li Öğrenciler için de ciddi bir kadro sorunu vaziyetini alıyor.

TİP’in HDP listelerinden meclise girişi de özellikle batının büyük şehirlerindeki pek çok Kürt gencinin yüzünü TİP’e dönmesini sağlamıştı. Bugün ise, durumun aksi yönde değiştiği söylenebilir. 18 Mayıs’ta devrimci önder İbrahim Kaypakkaya’yı anıp bir sonraki gün 19 Mayıs’ı kutlayan tutarsız politik hattıyla TİP’in, kentli orta sınıfların “laik ve cumhuriyetçi” özlemlerini okşamak için Kürt genç kadınlarının üzerinde barbar asimilasyon politikaları yürüten Türkan Saylan’ı “minnetle” anarken Kürt gençliğini kaybetmemesi mümkün mü? Zaxo Katliamı’ndan sonra İstanbul Üniversitesi’ne giden faşist şefin, katliamın faili oluşunu teşhir etmek dururken, “Diplomanı almaya mı geldin?” diye “orantısız mizah” laubaliliği ile seslenen TİP’in Kürt gençliğine devrimci bir odak olması mümkün mü? Bugün pek çok devrimci-yurtsever gençlik örgütü sokağa çıkar ve kimyasal silahı, işgal saldırısını kınarken Rojava’da sürdürülen işgalci sömürgeci savaşa sessiz kalan; “şiddetin her türlüsüne” karşı çıkmayı bilen fakat sömürgeci faşist Türk Devleti’nin insanlık suçu işleyerek gerillaya karşı kimyasal silah kullandığında tüm cüretini yitirip bıyık altından cılız sözlerle, barış talebini öne sürerek söz söyleyenler Kürt gençliğine ne vadedebilir ki?

Geleceksizlik ve yoksulluk, staj sömürüsünün çarkları arasında ezilen gençliğin tepesinde Demokles’in kılıcı gibi salınır; faşist baskı ve yasaklar kampüslerde ve liselerde öğrenci gençliği abluka altına alır; erkek devlet genç kadınları yaşam tarzlarına müdahalelerle makbul kadınlara dönüştürmek isterken, TİP ne yapıyor dersiniz? Oyun konsollarına yapılan fahiş zamları gündem ediniyor, “Gençlik PES oynamayı bilmeden yetişiyor” diyerek gençliği bu durumu değiştirmeye, TİP’li Öğrenciler saflarına çağırıyor. Kişi, işi kendinden bilirmiş; TİP’li Öğrenciler kendi küçük burjuva istek ve arzularını gençlik kitlelerinin yakıcı sorunlarıymış gibi gündemleştirmeye çalışıyor. Oysa bugün genç kadınların gündeminde özgürlük, halk gençliğinin gündeminde geleceksizlik, barınma sorunu, yoksulluk var. Karışmasın, PES oynayamadığınız, iki bira içemediğiniz türden bir yoksulluk değil bu.

Tarihi neredeyse nesnesinin doğuşuna dayanan “var mı, yok mu” tartışmalarını açmadan hatırlayıp geçelim ve eşyayı adıyla çağıralım: Bugün Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da hüküm süren rejim, faşist niteliktedir. Ve bir kez faşizmin varlığını tespit etmek, beraberinde faşizme karşı mücadelenin stratejisini somutlaştıracak özel bir politik hattın inşasını gerektirir. Dimitrov’dan beri biliyoruz, faşizme karşı mücadelenin aracı, tüm devrimci-demokrat toplumsal kuvvetlerin antifaşist birleşik cephesidir. Doğal olarak bugün de gençlik örgütlerine düşen, birleşik gençlik mücadelesinin örgütlenmesi ve antifaşist safların bir kuvveti olarak inşa edilmesidir. Peki öyleyse bir bakalım, birleşik gençlik mücadelesinin örgütlenmesinde TİP’li Öğrenciler nerede duruyor? Kuruluş sürecindeki kitle buluşmasında tüm gençlik örgütlerinin kapısını çalan, birleşik mücadeleyi önemsediklerinin altını çizerek hepsini söz konusu buluşmaya davet eden TİP’li Öğrenciler’in bir daha -çok kısıtlı gündemler haricinde- gençlik hareketinin bileşenleriyle yan yana geldiğini maalesef ki görmedik. Bu ayrıksı tavrı besleyen damarlardan biri elbette ki TİP’in reformist politik hattır.

Bu reformizm, ideolojik pozisyonların da küçük burjuvazinin alışkanlıkları ve ahlakı tarafından belirlenmesini beraberinde getiriyor. Oyun konsolu fiyatını “yakıcı gündem” görenler, devrimci önderlere ve devrimci değerlerimize bağlılık, devrimci bir yaşam kurma, devrimci ilişkileri yeşertmede de vasatın gerisinde kalıyor. Örneğin, kuruluşundan bu yana TİP’li Öğrenciler, lafzen sahiplenme iddiasında oldukları devrimci önderlerin anmalarına ve ölümsüzleşen devrimcilerin cenaze törenlerine büyük bir kayıtsızlıkla yaklaşıyor. Gençlik örgütlerinin birlikte örgütledikleri Kızıldere ve Kaypakkaya anmalarında 71 Devrimci Atılımı’nı sokaktan selamlayanlar arasında yer almamayı seçen TİP; Ulaş Alankuş ve Çağlar Demiröz gibi gençlik hareketi için faşizme karşı yan yana geliş anlamını taşıyan, birleşik mücadelenin her alanında siper yoldaşlığını büyütme sözünün verildiği cenaze törenlerine de aynı ilgisizlikle yaklaşıyor. Suruç için Adalet kampanyasının 7. yılında ise, kendi eğiliminden bir istisna hali yaratarak gençlik örgütleri toplamıyla yan yana gelen, süreci örgütleyen ve çalışmalara aktif olarak katılan TİP’li Öğrenciler, 20 Temmuz günü adeta sırra kadem bastılar. Suruç için Adalet talebini yükselten yüzlerce genç ve gençlik hareketi bileşeni sokakta işkenceyle gözaltına alınırken TİP’li Öğrenciler’in il bürolarında kalma tercihi yalnızca onlar değil, gençlik hareketi adına da utanç vericidir.

[1] “Sezar’ın hakkı Sezar’a”