Devrime Cevap Olabilmek; Ulaş Alankuş – Demhat Awaz

“Hiçbir mücadele biçimini mutlak biçimde reddetmemek, daha önce bilinmeyen yeni mücadele biçimlerine açık olmak, somut siyasal ve toplumsal koşulları incelemeden herhangi bir mücadele biçimi sorununda, evet veya hayır diye cevap vermemek.” diyordu Lenin, bu sözler Ağrı’da faşist şeflik rejiminin çetelerine karşı savaşırken ölümsüzleşen Ulaş Alankuş’un mücadelenin gereklerini yerine getirme isteminde yönünü tayin ederken belirleyici olmuştu. Kapitalist sistemin insanı çürütme ve sömürü, faşizmin halklar üstündeki azgın terörü koşullarında gençliğin önüne koyması gereken pratiği Ulaş yoldaş yaşamıyla ve ölümsüzlük eylemiyle gösteriyor: Mücadelenin her biçimine açık, devrim için her aracı geliştirici olmak ve hayatlarımızı devrimin ihtiyaçlarına göre şekillendirmek; kaygısızca ve büyük bir mutluluk içinde.

1997 yılında Ankara Sincan’da doğdu, adını Ulaş Bardakçı’dan alan ve emekçi bir ailede devrimci değerlerle büyütüldü Ulaş, genç yaşta çalışmaya başladı. Gezi Ayaklanması ile bilinci değişti, Kocaeli’nde lise öğrencisi iken kavganın ön saflarında yerini aldı. Liseli Öğrenci Birliği’nde örgütlenerek ücretsiz, demokratik eğitim hakkı için emekçi semtlerde mücadele yürüttü. Devrimin her alanına dokunan Ulaş; bildiri dağıtmış, işçi grevlerini ziyaret etmiş, barikat başlarında yerini almış, “Beraber Savunduk Beraber İnşa Edeceğiz” diyerek Rojava Devrimi’yle dayanışma için Kobanê’ye doğru yola çıkmıştı. Suruç’ta bulunan Amara Kültür Merkezinde katliamın öncesindeki fotoğraflarda bugün bize gülümseyen Ulaş, hayatta kalan yoldaşlardan oldu. Katliamda 33 yoldaşı ölümsüzler kervanına katıldı; hayatta kalmanın sorumluluğuna sırt dönmedi Ulaş yoldaş; onların düşlerini yarım bırakmayacağına dair söz verdi. Hesap sorma bilinciyle kendisini partisinin bir politik askeri olarak yetiştirmek için özgür dağlara yüzünü döndü, faşizmin yıkılması için eline silah aldı.

Ulaş örgütlü bir devrimci olma kararını aldıktan sonra sürekli gelişerek yoluna devam eder, yol ayrımına girdiği her anda devrimci olanı seçerek bir devrimci olarak yetişmenin gereklerini çok erken yaşta kavrar. Henüz bir lise öğrencisiyken devrimin ve partisinin ihtiyaçları onu çağırdığında kendini okul ve aile bağlarıyla sınırlandırmayarak ihtiyaca yanıt olmayı tercih eder. Liseyi bırakarak gittiği İstanbul’un emekçi semtlerinde işçi-işsiz ve liseli gençlik içinde çalışma yürütür. Temas ettiği gençlerle ve emekçilerle sıcak ve sıkı bağlar geliştirir, olanaksızlıklara teslim olmadan emekçi semtlerde cüreti örgütler. Bu pratiği hem çalışma yürüttüğü semtlerde halk tarafından hem de devlet tarafından gözden kaçmaz. Faşizm, özellikle Gazi Mahallesi’nde liseli gençlik içindeki pratiğinin intikamını almak ister ve Ulaş tutsak edilir. Duruşmalarda tutsak arkadaşları için ses çıkartmaya devam edeceğini, şehitlerin anısına bağlılıkla yaşadığını, katillerin değil devrimcilerin yargılandığını mahkeme heyetinin yüzüne söylemekten geri durmaz. Sekiz aylık tutukluluğunun ardından da devrimci görevlerine kaldığı yerden devam eder. Ankara’da gençlik faaliyeti yürütür, Ankara’daki gençlik kurumumuz Fabrika’nın KHK ile kapatılması, yoldaşlara dönük kaçırma ve tehditler, gözaltı saldırıları ve her türden olanaksızlığa karşı yüzünde kocaman bir gülümseme, ferahlık ve sorumlulukla yoldaşlara, örgütüne güç verir.

Bir Dönüm Noktası Olarak Suruç
Ulaş yoldaş, Kobanê İnşa Kampanyası’nda yüksek emekçilik ve heyecanla çalışan yoldaşlardan biri olmuştur. Devrimci değerlerle büyümüş ve devrimci mücadelenin değişik zorluklarını ve sevinçlerini ailesinde dinlemiş bir çocuk olarak 21. yüzyılda kendi bölgemizde, Ortadoğu’da Kürdistan Devrimi’nin bir parçası olarak gelişen Rojava Devrimi Ulaş’ı heyecanlandırmıştır. Kobanê İnşa Kampanyası sırasında verdiği bir röportajda Kobanê yolculuğunun kendisinde yarattığı duyguyu “Devrim, çocukluğumdan beri düşünü kurduğum bir şeydi ve ilk kez görecektim.” diyerek tarif ediyor.

Haklılığın, devrimci olanı seçmenin verdiği güven ile Suruç’ta bulunan yüzlerce kişiden biri olan Ulaş, saldırıda yaralanmış olmasına bakmadan yoldaşlarının cenaze törenlerinin layığıyla yapılması görevine koşar. Katliamdan sonra Suruç İçin Adalet Herkes İçin Adalet platformunun kurucuları arasında yer alan Ulaş, 33’lerin düşlerini yarım bırakmama sözünü her gün pratiğiyle verir. O; acıları öfkesine katmayı bilenlerden, duygusunu kendini yiyip bitiren bir parazit olarak değil düşmanı bitirecek bir araç olarak örgütleme görevini önüne koyanlardan oldu.

Yoldaş sevgisi, emekçilik, fedakarlık, devrimci yaşam disiplini, partizanlık ve militanlık… Ulaş bu başlıklar etrafında durmadan değişti ve gelişti. Kendini övme yahut böbürlenme tuzağına düşenlerden olmadı, zaaflarını kendisi için bir bunalım sebebi haline getirmedi. Çünkü o kendisini geliştirme hedefini, kendi değişimini yönetme işini devrimci mücadelenin ihtiyaçlarıyla bağ içinde kavradı. Ulaş kendisini işçi sınıfı için hazırladı, işçi sınıfının savaş kurmayının saflarında yetiştirdi, öncünün çizgisi temelinde devrimi hazırlayan insan olma düzeyini kendinde örgütlemeyi görev bildi.

Emekçi sol saflarda yılgınlığın örgütlendiği ve devrimci değerlerin eskimiş bir norm olarak sunulduğu bu dönemde burjuva ideolojinin sınırlarını reddetti. İnsan ilişkilerinde çıkarın temel belirleyici olduğu dünyada halkını ve yoldaşlarını karşılıksız sevdi, bu sevgiyle can feda savaştı. Yaşıtları bireysel kurtuluş hülyalarıyla Avrupa’ya doğru yola çıkarken o işçi sınıfı ve ezilenlerin zaferi için dağlara yürüdü. Gençlik saflarında bohem bir yaşamın, umarsızlığın özgürlük olduğu yanılsaması büyütülürken Ulaş; günlük yaşamını devrimci yaşam disiplini etrafında yönetti. Bunalımlı, günübirlik yaşamların karşısına devrimci coşkuyu, görev heyecanını koydu. Gösterişli yaşam hevesi ve kibrin karşısında sade ve mütevaziydi. Bireysel fikirlerin, arzuların her şey haline getirildiği bir dönemde iradesini partiye teslim etmiş bir gerilla olarak ferahça yürüdü. Tembelliğin, işten kaçmanın, koşullara teslim olmanın karşısında yüksek emekçiliği ve sınırsızlığı koydu.

Ulaş yoldaş, partisinin politik askeri olarak kendine verdiği emekte hep ölümsüzleri örnek aldı. Onun devrimci yaşamında iki dönüm noktası vardı; biri Suruç Katliamı bir diğeri de Suruç’un hesabını sormak için yola çıkan Medine (Roza Renas) yoldaşın şehadeti. Her türden zorluğa karşı mücadele ederken ölümsüz yoldaşlar onun iradesini güçlendirdi. Yaşamlarından ve eylemlerinden öğrendi. Ulaş yoldaş yalnızca yaş olarak genç değildi; o her daim öğrenen, gelişen ve değişen yaşamıyla hiçbir duyguyu ve hiçbir değeri eskitmedi. Kendinde yeni insanı yaratma savaşında kararlı, emekçi ve hep gençti.

Çürüyeni yıkma iradesiyle yürüyen Ulaş’ı ve devrim şehitlerini anlamak ve anlatma görevi omuzlarımızda. Tarih, sınıf mücadelesinin tarihidir ve ilk köleden bu yana ezilenlerin tarihi Ulaş gibi sayısız ölümsüzü yani sayısız yaşam ve eylem deneyimini içerir. Aynı Ulaş yoldaşın yaptığı gibi devrimci mücadele içinde ölümsüzlerden öğrenmeye, onlarla tamamlanmaya ihtiyacımız var.

Devrimin ihtiyaçlarına nasıl cevap olabilirim? Daha gelişkin bir parti için ben ne yapabilirim? İhtiyacı karşılayabilmek için kendimle nasıl savaşabilirim? Ulaş’ın kendine sorduğu ve partisinin mücadele birikimiyle, ölümsüzlerin yaşamıyla verdiği yanıtlarını kendinde örgütlediği soruları her devrimcinin düşünmesi gerekiyor. Ulaş’ı anmak bize bir sorumluluk yüklemeli; onun partisine bağlılık, onun eylemine bağlılık, onun yaşamına bağlılık. Bağlılık; Baran Serhat’ın dediği gibi lafzi değildir. Görev almak, değiştirmek, bir yoldaş ortamında yahut kendi içimizde geri olanla savaşmak, halkı ve yoldaşları karşılıksız sevmek, devrimci coşku ve iradeyi durmadan örgütlemek… Ulaş gibi bir partizan olmak bugün her bir komünist gencin pratikte yanıt vereceği bir görevdir.