Kapitalizmin Eğitim Politikası ve Özerk-Demokratik Üniversite Mücadelesi – Yaren Tuncer

Eğitim ve öğretim süreci kuşkusuz türümüzün hayvandan ayrıldığı; bilinç ile yaşadığı ve ürettiği, ürünü ile yüzleştiği günden bugüne bir deneyim ve birikim aktarımı olarak gelişmiş, sınıflı toplumlar ile beraber de sınıfsal bir içerik kazanmıştır. Kapitalist eğitimin ise ezilen yığınlar üstünde kurumsal, örgütlü ve düzenli bir araca dönüşmesi 19. yüzyıla tekabül eder. Egemen sınıfın eğitimini bir kenara koyar isek sanayinin gelişimi, üretimin toplumsal karakterinin gelişimi, iş bölümü ve uzmanlaşmaya duyulan ihtiyaç ile beraber işçi emekçi yığınlar için eğitim; vasıflı-vasıfsız iş gücü yaratımının konusu ve işçi sınıfının üstünde burjuva ideolojik bir aygıt halindedir. 19.yüzyılın ortalarında kapitalist gelişmeye bağlı olarak vasıflı iş gücü ihtiyacının artması ile yığınlara eğitim verilmesinin ihtiyacı çok daha sınırlı idi; ancak 20. yüzyılda SSCB’de geliştirilen sosyalist eğitim ile nitelikli, parasız eğitim hakkının kapitalist ülkelerde yarattığı basınç ve işçi sınıfı-ezilenlerin hak mücadeleleri, burjuva devletleri eğitimi daha geniş emekçi yığınlarına sunmak zorunda bıraktı. Kapitalist gelişmenin doğurduğu gereksinimden de öteye geçen, hatta kârın bir bölümünün feda edilmesi ile finanse edilebilen eğitim, emperyalist küreselleşme çağında sermaye birikimin ulaştığı düzey ve Sovyetlerin çöküşünün de etkisiyle hızla sermaye yatırım alanı haline geldi. Üniversitenin bilginin üretim alanı ve “meslek ve iş dışı bir alan” nitelikleri “modern üniversite”den bugüne hızla değişti. Üniversite, bugün esasında iktisadi olarak iki temel amaca hizmet etmektedir. Birincisi, burjuvazinin vasıflı/vasıfsız iş gücü ve işsizler ordusu ihtiyacını karşılamasıdır. İkincisi ise toplum yararına bilgi üreten değil, kapitalist üretim için bilgi üretme faaliyetini gerçekleştirmesidir. Yani üniversite denilen kurumlar sermaye gruplarıyla sıkı bağlar içerisinde örgütleniyor, holdinglerin kolları haline getiriliyor. Üniversiteler toplumun eğitilmesi, insanın insanlaşması, toplumsal yarar amaçlı bilgi üretimi, bireyin kendini geliştirmesi vb. amaçlara hizmet etmiyor ancak üniversite, egemenler için burjuva ideolojik bir aygıt olan kapitalist eğitim-öğretim sürecinin derinleştirilmesinde daha zorlu bir alan olmuştur. Köleci topluma dayanan özgün tarihi ve tarihsel olarak bilimsel-kültürel üretim alanı, görece fikir ve düşünce “özgürlüğü”nün bilgi üretimi için zorunluluğu ve iş gücü yetiştirme niteliğinden yoksunluğu dolayısı ile ezilenler için erişilebilir olmaması ile üniversite ilk ve orta öğrenimden ayrılmıştır. Yine 19. yüzyılda vasıflı iş gücü ihtiyacını ve sermaye için teknolojik bilgi ihtiyacını karşılamanın zorunluluğu ve 20. yüzyılda SSCB’nin varlığının yarattığı sosyal basınç ile nitelik değiştirmiş ve daha geniş yığınlar için erişilebilir hale gelmiştir, burjuvazinin üniversite özelindeki politikası da üniversitenin erişilebilirliği ile aynı doğrultuda değişime uğramıştır. Bugün Türkiye ve Bakur Kürdistan bakımından 80 askeri faşist darbesinin ürünü YÖK ile doğrudan iktidara bağlanan üniversite ise öğrenci gençlikten vasıflı iş gücü, işsiz yaratımı, sermaye için bilgi üretimi, şoven-ırkçı-faşist-cinsiyetçi yığınlar, rekabetçi-bencil-bireyci ve itaat eden gençleri yaratmanın bir aracı. Faşist diktatörlük üniversiteyi tepeden tırnağa piyasacı, cinsiyetçi, politik islamcı, faşist temelde yeniden düzenliyor. Emekçi memurların ve akademisyenlerin, öğrenci gençlik hareketinin on yıllardır dişiyle tırnağıyla ve bedeller ödeyerek kazandığı haklar, gençliğin akademik-demokratik mücadelede inşa ettiği mevziler, bir gecede çıkan kararnamelerle siliniyor. Politik özgürlük mücadelesinin gençlik cephesinden öncülüğü iddiasındaki gençlik örgütleri tasfiye edilmeye, böylece geniş gençlik kitleleri hafızasızlaştırılıp susturulmak isteniyor. Yılların mücadele birikiminin sonucu olan kısmi özerklik tarihten silinmek isteniyor. Faşist şeflik, kayyum siyaseti ile rejimi üniversitelerde de atanmış rektörler ve polis aracılığı ile örgütlemeye çalışıyor. Gençliğin kulüp ve topluluk gibi sosyal, siyasi araçlarını kapatıyor; söz, eylem ve örgütlenme özgürlüğüne istisnasız saldırıyor. Duraksamadan, ÖGB-polis terörünü işletiyor. Soruşturmalara ve okuldan atmalara başvuruyor. Yoğunlaştırdığı kamera sistemleriyle öğrenciler için dört koldan açık hapishaneye çevirdiği kampüslerde politik islamcı, ülkücü faşist çetelere cirit attırıyor. Her geçen gün üniversiteler üzerindeki faşist hegemonya genişletiliyor ancak onca baskıya rağmen öğrenci gençliğin patlamalarının önüne geçilemiyor. Bugün Boğaziçi Direnişi ile tekrar yükselen özerk-demokratik üniversite talebi öğrenci gençliğe mücadele bayrağı oluyor.

Öğrenci gençlik nasıl bir üniversite istiyor? Özerk-demokratik üniversiteyi işçi sınıfı ve ezilenlerin devrimci demokratik iktidarı ile bağı içinde ele aldığımızda tahayyülümüz anlam kazanmakta. “Özerk ve demokratik” esas olarak üniversitenin bileşenleri tarafından yönetilmesinin karşılığıdır; somutlaştırmak için bir nevi üniversite içinde bileşenlerin iktidarı olarak düşünebiliriz. Gençliği gerici, faşist, şovenist, dinsel ve militarist düşüncelerle zehirleyen bugünkü gerici-faşist ve cinsiyetçi eğitim sistemi kaldırılacaktır. Üniversiteler özerk-demokratik hale getirilecektir. Eğitim maddi üretimle birleştirilecek, bütün gençlerin anadilde, bilimsel ve devrimci bir eğitim görmeleri için gereken olanaklar sağlanacak, paralı eğitime son verilecektir.

Faşist diktatörlüğün denetimi altında bir üniversite gerçeğimiz var. Öğrenci gençliği bastırma, akademiyi sermayenin Ar-Ge çalışmalarının aracına dönüştürme, özelleştirme, ideolojik hegemonyasını derinleştirme özcesi üniversitenin burjuvazinin yararına işleyen bir aygıt ve denetlenebilir alan oluşunda ısrarcı bir devlet var. Faşist şefin emri ile atanan kayyum şefler de egemenlerin üniversiteye biçtiği misyonun bir dışavurumu. Biz parasız, bilimsel, eşit, anadilde ve cins özgürlükçü eğitim, özerk-demokratik üniversite istemimizi yükseltirken faşizmin bize bunu vermeyeceğini çok iyi biliyoruz. Bugün değil egemenlerin üniversiteyi kendi için bir aygıt olarak kullanmasını engelleyip özgürleştirmek, en basit ve karşılanabilir ucuz yemek hakkımızı istediğimizde dahi karşımıza polis barikatları kuruluyor. İşçi sınıfı ve ezilenlerin her kesimi gibi öğrenci gençliğin de söz eylem ve örgütlenme hakkı gasp ediliyor. Kayyum rektör istemeyen öğrenci, deresini korumak isteyen köylü, sendika hakkı için direnen işçi, erkek şiddetine karşı sokağa çıkan kadın; önce AKP-MHP faşist iktidarının barikatını aşmak zorunda. Dolayısıyla kampüslerden yükselen özerk demokratik üniversite istemini sokaklara, meydanlara akıtalım; öğrenci gençliğin mücadelesini ezilenlerin ortak mücadelesi ile buluşturup egemenleri ezip geçelim; gerçek manada özerk demokratik üniversiteyi devrimci demokratik cumhuriyet ile kuralım!