25 Kasım’da Sokağa! – Demir Leblebi, Özgür Genç Kadın, Üniversiteli Kadın Kolektifi

25 Kasım’a bir kala; kampüslerde, sokaklarda ve meydanlarda kadın özgürlük mücadelesini büyüten öznelerden olan Demir Leblebi, Özgür Genç Kadın ve Üniversiteli Kadın Kolektifi’ne sorularımızı yönelttik. Demir Leblebi’den Yasemin Aladağ, ÖGK’dan Melek Bulut ve ÜKK’dan Zelal Baydemir sorularımızı yanıtladı. Pandemi sürecinde genç kadınların yaşadığı sorunlardan, kadın kazanımlarına yönelik saldırılardan bahsettiler ve 25 Kasım için de mücadele çağrılarını yinelediler. İyi okumalar. 

 

Demir Leblebi

Kadın mücadelesi gün geçtikçe büyürken bir kolunu da cinsiyetçiliğe, ataerkil sisteme dayayan politikalar kadınların kazanımlarına hızla saldırmaya başladı. Bugün kadın haklarını güvence altına almaya çalışan, bu koşullar altında kadınların bir nevi can simidi olan ve her gün tartışmaya açılan İstanbul Sözleşmesi eğer kadınların ortaya koyduğu irade olmasa kaldırılmış dahi olacaktı.

Her gün yeni bir proje ortaya atarak kadınları inşa ettikleri makbul kadın profili içerisine yerleştirmeye çalışıyorlar. Üniversiteli kadınlar olarak baktığımızda şimdilerde karşı karşıya kaldığımız şey ‘kadın üniversiteleri’ oldu. İktidarların her zaman kendi ideolojilerini işlemeye çalıştığı ve bunu öğrenci gençlikte diri tutmaya çalıştığı bir yer halini alan eğitim kurumlarında, bu sefer de yaratmaya çalıştıkları makbul kadın profilini kurumsallaştırmaya çalışıyorlar. Öyle ki; bu bir zaman sonra kadınların kendi istedikleri üniversiteye seçme haklarına dahi ket vurabilecek bir yerde duruyor. Bunca zamandır üniversiteli kadınların kampüslerinde kurdurmak için çalıştığı cinsel şiddetle mücadele birimlerinin ve güvenli kampüslerinin hayata geçirilmesi yerine kampüsleri kendi arka bahçeleri haline getirmek istedikleri açıkça ortada olan kadın üniversitelerini karşımıza çıkarıyorlar.

Bugünlerde her on dakikada bir kişinin koronavirüs nedeniyle hayatını kaybettiği salgın dönemini dahi bir fırsata çevirmeye çalışarak, mecliste çocuk istismarını meşrulaştırmak için önergeler bir gece yarısı sunuluyor, kadınların kazanımlarına sahip çıkmak için çıktığı sokaklar; tecavüzcüler, kadın katilleri pandemi affıyla çıkıp dolaşırken kadınlara yasaklanıyor. Okullar kapalıyken üniversitenin öznesi olan bizlere söz hakkı tanınmıyor ve bir anda kadın üniversitelerinin açılması resmileştiriliyor.

Muktedirler kadınları hedef tahtasına oturta dursun; biz üniversiteli kadınlar pandemi döneminde kâh kadın üniversitelerine karşı güvenli kampüsler yaratma mücadelemizden kâh can simidimiz olan İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmaktan bir adım geri atmayacağız. Memleketin dört bir yanında kız kardeşlerimizin katledilmesine ortak olanlar kadınların kazanımı olan ‘İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırmaya çalışanlardı; bizler kadın üniversitelerini açmak isteyenlerin de aynı kişiler olduğunu biliyoruz. Üniversiteli kadınlar olarak kampüslerimizde bulunamasak dahi o kadın üniversitelerini açtırmamak için elimizden geleni ardımıza koymayacağız. Erkek şiddetine karşı ağzımızı kapattık diye susmayacağız!

Dünya salgınla boğuşurken, depremlerle insanlar hayatını kaybederken, bundan dolayı hayat dururken bizler erkek şiddetinin durmadığını biliyoruz. Tam da bu yüzden 8 Mart’a gittiğimiz süreçte bu tespitle “Erkeklik koronadan daha öldürücü.” demiştik. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ne doğru giderken de Mirabel Kardeşler’den aldığımız cesaretle erkek şiddetine karşı “Ağzımızı kapattık diye susacak değiliz!” diyoruz; çünkü “Hayat Eve Sığar” diyerek ortaya attıkları sloganın kadınlar için geçerli olmadığının farkındayız. Evin içerisinde her geçen gün artan ev içi emeğinin sadece kadınların omzuna yüklendiğini biliyoruz. Evin içerisinde kadınların erkek şiddetiyle baş başa bırakıldığını ve buna dair herhangi bir politikanın hayata geçirilmediğini biliyoruz. Bu nedenle susmuyoruz, ağzımız maske ile örtülü olsa dahi hayatlarımızı bizden çalanlara karşı yan yana gelmekten, kadın dayanışmasının gücüne inanmaktan vazgeçmiyoruz.

 

Özgür Genç Kadın

Bugün kadın özgürlük mücadelesi, birçok siyasi gündem ve olaylar çerçevesinde hızla büyüyor, toplumsal mücadelenin temelinde yer alıyor. Kadın özgürlük mücadelesi şu anki konumunu erkek egemenliğinin ve faşist erkek-devlet ideolojisinin dayatmalarına karşı evlerden, kampüslerden ve sokaklardan yükselttiği isyanla kazanıyor. Gün geçtikçe, kadınların cins bilincini kuşanmalarıyla ve kendi birleşik mücadelelerinden aldıkları güçle erkek egemen bu düzene karşı kuvvetli karşı koyuşları faşist şeflik tarafından kadın kazanımlarına dönük saldırılar ile engellenmeye çalışılıyor. Bunun bir örneği de AKP iktidarının kadınların bizzat kazanımı ve yaşam güvencesi olan İstanbul Sözleşmesi’nin 2011 yılında imzacılarından biri olmasına rağmen bu son süreçte imzasını geri çekmek istemesidir. Bu kararına gerekçe olarak da türk aile yapısının korunması, gelenekler ve görenekler diyerek kadınları ve LGBTİ+ları hedef gösteriyorlar. Böylelikle İstanbul Sözleşmesi kadın ve LGBTİ+ düşmanlarının, gerici kesimlerin hedefi haline getirilmiş oldu. Ancak kadın özgürlük mücadelesinin son süreçte engellenemeyen yükselişi karşısında iktidar, İstanbul Sözleşmesi kararını ve yerine tasarlayacağı ‘yerli ve milli’ sözleşmeyi rafa kaldırmak zorunda kaldı. Bir diğer örnek ise ‘kadın üniversiteleri’ projesidir. Bugün erkek egemen devletin yargısı tacizci ve tacavüzcüleri tahrik indirimleriyle ve iyi hal indirimleriyle cezasız bırakırken bu proje ile bizleri cam bir fanusun içine kapatmaya, sosyal hayattan izole etmeye çalışıyorlar. Sokakta, evde, okulda yani yaşamın her alanında şiddetle burun buruna olan bizler için çözüm kadın üniversiteleri değildir. Failleri adil şekilde cezalandırmak, İstanbul Sözleşmesini uygulamak, güvenli kampüsler yaratacak politikaları hayata geçirmek yerine kadın üniversiteleri açmayı planlayanların esas projesi izolasyondur ve kadınların sosyal hayatlarını bir kıskacın içine almaktır. Bu da sosyal alanlarda kadına yönelik tacizi, tecavüzü ve şiddeti meşrulaştırma çabalarının apaçık bir kanıtıdır.

Pandemi sürecinde kadına yönelik şiddetin yaygınlaştığını, cinsiyet eşitliğinin derinleştiğini gördük. Genç kadınların okullarından ve yaşadıkları şehirlerden ayrılmak zorunda kalmaları ve aile evlerine dönmeleriyle ev içinde yaşanan psikolojik, ekonomik ve fiziksel şiddetin arttığını biliyoruz. Kadınların görünmeyen ev içi emeği üzerindeki sömürünün arttığını görüyoruz. Ve tüm bunların erkek egemen iktidarın politikalarıyla inşa edildiğinin farkındayız. 

Bizler Özgür Genç Kadın olarak, cins kırımının had safhada olduğu bu dönemde, tıpkı merkezlerde yaptığımız gibi sokak sokak, mahalle mahalle gezerek yerellerde de kadın dayanışmasını örmeye, örgütlü kadın gücüyle kadın özgürlük mücadelesini yükseltmeye çalışıyoruz. Kampüslerde ise eğitimin tekçi, cinsiyetçi, eşitsiz koşullarına ve uzaktan eğitimin sorunlarına karşı örgütsüz üniversiteli kadınları örgütlü mücadeleye çağırıyoruz. Genç kadın örgütleri ile birleşik bir zeminde “Üniversiteli Kadınlar” olarak çalışma yürütmeyi hedefliyoruz. Kadın üniversiteleri konusunda “Sana Kadın Üniversitelerini Açtırmayacağız.” şiarıyla emin adımlarla yürüyoruz. Bu dönemki “Altüst Et” kampanyamız ile de erkek egemenliğini, cinsiyetçi eğitimi, homofobiyi, kadın düşmanlarını ve tek adamı altüst etmeye geliyoruz. 25 Kasım’da haklarımız, hayatlarımız için sokakta ve isyanda olacağız. Tüm genç kadınları isyana ve erkek egemenliğini altüst etmeye çağırıyoruz. 

 

Üniversiteli Kadın Kolektifi

Pandemiyle beraber bir kez daha gördük ki patriyarkal kapitalist sisteminin krizlerinden en fazla kadınlar etkileniyor. Covid-19’u kendisi için fırsata dönüştürmeye çalışan AKP, içinde bulunduğu siyasal, ekonomik, erkeklik krizlerinin faturasını kadınlara ödetmeye çalışıyor. Salgının patlak vermesiyle ilk elden işten çıkarılanlar kadınlar oldu. Üniversitelerin kapatılmasıyla birçok üniversiteli kadın geçimini sağlayamadığı için ya aile evine dönmek zorunda kaldı ya da üniversiteyi kendine özgürleşme alanı olarak tanıyan birçok kadının elinden bu alan alınmış oldu yani kadınlar ev içi bakım emeğinin tamamen sömürüldüğü bir kapatma dönemi geçirdi. Kadınların güvenli alanlarının yok edilmeye çalışıldığı bu dönemde artan kadın cinayetlerine, kadına yönelik şiddet oranlarına rağmen her fırsatta kadınların kazanılmış haklarına saldıran tek adam rejimi kadınların doğrudan ‘Haklarımızdan vazgeçmiyoruz.’ söylemiyle karşılaştı. Bu söylemin karşılığı bizim için feminist öz savunmadır. Haklarımızdan, hayatlarımızdan vazgeçmiyoruz diyen kadınların bulunduğu her alanda yaşamı savunması, feminist öz savunmayı yükseltmesi bütün artan baskılara rağmen bugün faşizmin önündeki en büyük engel niteliğini taşımaya devam ediyor. Bu baskılara en fazla maruz kalmasına rağmen sistemle uzlaşmayı reddeden üniversiteli kadınların da mücadele hattı uğradığı şiddet karşısında gerçekleştirdiği öz savunmayla şekil alıyor. Son süreçte dillendirilen kadınları ikincilleştirip, izole etmekten, AKP’nin itaatkar kadın modelini oluşturmaktan başka bir amacı olmayan kadın üniversiteleri de bizim için iktidarın erkek-devlet şiddetinin bir çeşidi. Üniversiteli Kadın Kolektifi olarak bu erkek-devlet şiddetine karşı feminist bilgi üretim süreçlerinin sağlandığı, bilimsel, laik eğitim aldığımız içinde katledilmediğimiz, tacize, erkek şiddetine uğramadığımız kampüsleri yani feminist üniversiteyi savunuyoruz. Eşit, özgür, bilimsel eğitim hakkı bugün ancak feminist üniversiteyle sağlanabilir; bu 25 Kasım’a giderken tüm üniversiteli kadınları gerici kuşatmaya karşı feminist üniversiteyi savunmaya çağırıyoruz.