Ya Basta! – Esma Kılıç

TO GO WITH AFP STORY Picture provided on November 12, 2010 by the Mexican National Institute of Anthropology and History (INAH), showing the leader of the Mexican Revolution Francisco Villa (C), aka "Pancho Villa", with his soldiers in Mexico. On November 20, 2010 Mexico will celebrate the 100th anniversary of the Mexican Revolution. AFP PHOTO/Jesus Abitia - INAH --- RESTRICTED TO EDITORIAL USE

20. Yüzyılın şahitlik ettiği önemli devrimlerden biri Meksika Devrimi. Devrimin amacı 1876-1910 yılları arasında ülkeyi baskı ve zorbalıkla yöneten, köylünün olan toprağa büyük toprak zenginlerinin el koymasına müsamaha gösteren ve ülkeyi sermayedarların açık pazarı haline getiren Porfirio Diaz diktatörlüğünü devirmekti.

Meksika’nın %80’ini köylü halk oluşturuyordu ve ekonomisi tarıma dayalıydı. Diaz yönetimi bir yandan demiryolları ve maden üretimini hızla geliştirirken diğer yandan ülkenin kapılarını Amerikan, İngiliz ve Alman sermayedarlarına sonuna kadar açıyordu. Ülke ekonomisi kapitalistlerin denetimine girmişti. Diaz sermayedarlara göz yumarken aynı zamanda köylünün elinden toprağını alıp mülksüzleştiriyor ve büyük toprak sahiplerinin güçlenip halkı sömürmesine destek oluyordu.

Diaz modern bir ekonomiyle ülkeyi kapitalistleştirmeye çalışırken ülkenin asıl üretim aracı olan toprak tarımı konusunda hiçbir değişiklik yapmıyordu. Bir yandan zorbalık, diğer yandan ülkeyi kalkındırma çabası… Bu tutarsız davranışlar düzende çatlamalara sebep oldu ve tek bir çözüm yolu vardı: Diaz’ın inşa ettiği diktatörlük rejimin ortadan kalkması.

1910’da seçim zamanı gelmişti ve Diaz yönetimine karşı başkanlığa Francisko Madero aday oldu. Babası toprak sahibi olan Madero demokrasiye bağlılığı ile biliniyordu ve Diaz’a karşı oyların özgür biçimde kullanılmasını güvence altına alan bir siyasal programla çıktı. Ancak Diaz’ın koltuğu bırakmaya hiç niyeti yoktu ve Madero’yu tutuklatarak tek aday olarak seçimi tekrar kazandı.

Madero şartlı salındı ve ABD’ye kaçtı. Diaz’ın baskıcı ve sömürücü düzenine seçimlerle son verilmeyeceğinin bilincindeydi. Seçimler temelden bozuk hileliydi. Tek meşru yol vardı ve bu da zor kullanmaktı. Madero 7 Ekim 1910’da serbest genel seçim bildirisi yayımladı ve Diaz rejiminin ortadan kaldırılması için halkı ayaklanmaya çağırdı. Kısa sürede güçlü bir direniş sergileyen halka ordu müdahale edemiyordu. Zaten bir iç savaş çıkması burjuvazinin sermayesine  zarar verecek, çıkarlarını zedeleyecekti. Ayaklanma başarıyla sonuçlandı. Madero kuzeydeki birliklerin kontrolünü ele geçirirken, güneyde devrimin unutulmaz isimlerinden Emiliano Zapata’nın önderliğindeki Güney Kurtuluş Ordusu Morelos eyaletini ele geçirdi. 21 Mayıs’ta Ciudad Juarez Anlaşması’yla Diaz’ın başkanlığına son verildi.

Diaz’ın yönetiminin son bulması sorunlara çare olmamıştı. Madero’nun demokrasinin her sorunu çözeceğine olan inancı boşa çıkmıştı. Burjuvazinin talep ettiği demokrasi ve özgürlük ile işçi ve köylülerin talepleri farklıydı. Ayrıca Ciudad Juarez Anlaşması’nda köylüleri asıl ilgilendiren toprak sorunuyla ilgili bir çözüm yoktu. Madero’nun istediği hukuki yolsuzlukların giderilmesi amacıyla bir tarım reformu, asayişin sağlanması için Zapata ve ordusunun silah bırakmasıydı. Ama bu mümkün olmayacaktı. Zapata köylülerle beraber çıktığı bu yolda kararlıydı ve kendisi de bir toprak sahibi olan Madero’nun yüzeysel reform önerilerine karşı net bir duruş sergiliyordu. Zapata 15 maddelik Ayala Planı’nı yayınladı. Bu plan toprağın akıbetine karar verme yetkisini köylülere ve onların seçmiş olduğu demokratik kurullara bırakıyordu.

Madero 6 Kasım 1911’de başkanlık görevine başlamıştı ve hükümet ile Zapata ordusu arasında ateşkes sona ermiş, alevlenen savaşla Madero kurşuna dizilmişti.  Bu süre zarfında da General Huerta başkanlık yetkilerini devralmıştı. Meşru bir başkan olmayan Huerta karşısında kuzeyde Pancho Villa önderliğinde Kuzey Tümeni, güneyde devrimin en başından beri mücadele veren Zapata’nın Güney Kurtulus Ordusu ve burjuvazinin desteklediği eski politikacı Venustiano Carranza önderliğinde anayasalcı bir blok vardı. ABD de Huerta’ya karşı bir tutum içerisindeydi ve Carranza’yı destekliyordu.

ABD’nin desteğine güvenen Carranza, Zapata ve Villa ile görüşmelere başladı ve silah bırakmalarını istedi. Ancak Zapata ısrarla Ayala Planı’nın uygulanmasını istiyordu. Yine burjuvazinin çıkarları zedelenmiş ve yine bir savaş kaçınılmaz olmuştu. Bu defa Zapata ve Villa yenilmiş, Carranza tarafından bozguna uğratılmışlardı.

Carranza petrol endüstrisinde, madenlerde, tarımda ve hayvancılıkta Amerikan çıkarlarını zedeleyecek reformların vaadiyle Amerikan sömürgeciliğine bir engel teşkil ettiğinden desteğini kaybetmişti. Yenilen Villa da Carranza’ya karşı Amerikan örneği bir demokrasiyi kabul edeceğini söyleyerek Amerika’yla iş birliği yapmak istemiş fakat Amerika istemeyerek de olsa Carranza hükümetini tanımaya razı olmuştu. Villa 16 Amerikalıyı öldürmüş ve bu, Amerika’nın iç işlerine müdahalesine sebep olmuştu. Carranza Amerika’nın içişlerine müdahalesinden hoşnut değildi. Amerika, Carranza’nın Amerikan demokrasisini tehdit ettiği bahanesiyle ülkeye müdahale hakkını meşru bir zemine oturtmaya çalışmış ve Meksika’ya karşı genel bir savaş durumuna dönüştürmeye çalışmıştı.

ABD’li tröstlerin amacı Meksika’nın petrol ve diğer doğal zenginliklerini sömürmekti; ancak planları bekledikleri gibi olmamıştı. ABD’de barış yanlılarının tepkileri yoğunlaşmış ve 1. Dünya Savaşı iyice hızlanmıştı. Bu yüzden ABD, Meksika’daki birliklerini geri çekmek zorunda kalmıştı. Sermayedarların Meksika üzerindeki sömürü hayalleri suya düşmüştü.

Carranza Ekim 1916’da anayasa yapacak bir kurucu meclis seçmiş ve 1917 Anayasası oluşturulmaya başlanmıştı. ABD başkanı Wilson demokratik bir hükümeti destekleyeceğine söz vermişti.  Maliye ve sanayi burjuvazisi yine bir askeri müdahale ortamı yaratmaya çalışsa da başarılı olamamıştı.

Devrimin öncülerinden Zapata güneyde  halkla beraber mücadele veriyordu. Carranza’nın burjuva anayasası hala halkın taleplerine tam cevap olmuyordu. Zapata’nın devrim mücadelesi 10 Nisan 1919’da hain bir pusuyla son buldu. Ondan geriye şu sözler kaldı: “Bu politikacılar ben ölmeden halka hakkını vermeyecekler. Biliyorum diktiğimiz ağacın meyvesini asla göremeyeceğim. Ama sizler göreceksiniz.” Adalet için mücadele eden, özgürlüğü için direnen bir halkın karşısında hiçbir güç duramaz.