Cellatlar ve Çocuklar – Ecem Polat

“Aynı evrende yaşamamalı cellatlar ve çocuklar. Ya ölmeli cellatlar, ya da hiç doğmamalı çocuklar!”

Türk Psikiyatri Derneğinin verileri yılda ortalama 8000 çocuğun cinsel olarak sürekli istismar edildiğini ortaya çıkarıyor. Bu, bir günde yasal olarak 21 çocuğun cinsel istismara maruz kaldığını gösteriyor. Artık yeter!

Çocuğun beden veya ruh sağlığına zarar veren, zarar verme riski taşıyan, fiziksel, duygusal, zihinsel veya cinsel gelişimini olumsuz etkileyen, kendisine bakmakla yükümlü kişi veya kişiler tarafından zarar verici olan, kaza-dışı ve önlenebilir bir davranışa maruz kalması çocuğa karşı kötü muamele ya da çocuk istismarı şeklinde tanımlanmaktadır. Kötü muamelenin fiziksel, cinsel, duygusal istismar ve ihmal olmak üzere dört farklı boyutu bulunmaktadır (WHO, 2006). Türkiye’de  çocukların korunmasına yönelik olarak hizmet veren ilk kurum, Kurtuluş Savaşında yetim kalan çocukların korunması ve yetiştirilmesi amacıyla 1921 yılında kurulan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumudur.

Çocuğun cinsel istismarında Türkiye dünya da 3. sırada yer alıyor. 16 yıldır iktidarda olan  AKP/Saray hükümetinin izlediği erkek egemen politikalar ile birlikte bu sayı gün geçtikçe artıyor. İktidarın dayattığı erkek egemen zihniyetle birlikte istismar, taciz, tecavüz, şiddet gibi durumlar da gün geçtikçe katlanarak devam ediyor. Bu politikaların en önemli örneği de “Bir kereden bir şey olmaz.” denilen Ensar Vakfı olaylarıdır. “Nasıl olsa ortaya çıkmaz.” denilen 115  kız çocuğuna uygulanan bir çoğunu mültecilerin oluşturduğu “bedava ve gizli” doğum uygulamalarıdır.

Son iki haftadır kayıp çocuk haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. Önce Eylül’ün küçücük bedeni bir sokak lambasının altında bulundu. Sonra Leyla’nın umutla bakan gözleri, bedeni açlığa terk edildi. 2 yaşındaki Sami Yusuf bir dere yatağında ölü bulundu. Kars’ta 12 yaşında bir çocuğa ait “Niye herkes bana kötü davranıyor.” yazılı bir not bulundu. Sonucunda amcası da dahil 6 kişi tarafından istismara uğradığı ortaya çıktı. Ardından ablası da istismara uğradığını belirten ifadesini sesi kıstırıldığı için değiştirdi. Bunu dile getiremeyen çocuklar ne olacak ? Onlar seslerini nasıl çıkaracaklar? Peki sizlere soruyoruz. “Çocuğun rızası vardı.’’diyenler, “Askerden yeni gelmiştim, cinsel arzularım vardı.” diyenler: Vicdanınız rahat mı? Peki ya insanlığınız?  

Özellikle biz kadınlar her gün sokaklarda, okullarımızda, kimi zaman şort giydik diye metroda tacize veya şiddete maruz kalıyoruz. Peki biz bu durumlarda ne yapacağız? Geceleri kendimizi eve mi kapatacağız? Ya da şortlarımızdan eteklerimizden mi vazgeçeceğiz?

Bugün iktidar tarafından bunların çözümünün idam olduğu tartışılıyor. Defalarca söylediğimiz gibi idam çözüm değil. Adalet mahkeme salonlarında değil sokaklarda ve bizlerin elindedir. Adalet talebimizi özsavunma hakkımızla alacağız. Gerektiğinde Akp otobüslerine attığımız saksılarımızla, sokakta tacize uğrayan bir kadın gördüğümüzde kızıl sopalarımızla, okullarımızda kitaplarımızla, kalemlerimizle gerektiği her alanda özsavunmanın meşruluğunu dile getirmekten ve uygulamaktan vazgeçmeyeceğiz. Adalet salonlarında bulamadığımız adaleti sokaklarda, kampüslerde her alanda aramaya devam edeceğiz.

Helin Palandöken’i öldüren tutuklu sanık Mustafa Yetgin, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarpıtırılırken, Mustafa Yetgin’i araçla olay yerine götüren tutuksuz sanık Halis Can Dağarslan ise ‘delil yetersizliği’ iddiasıyla beraat ettirildi. Karar sonrası konuşan baba Palandöken, “Helin’ler öldürülmesin, öldürenlere indirim yapılmasın. Karardan memnunum.” dedi. Bizler de daha fazla Helin’i, Özgecan’ı, Münevver’i kaybetmemek için tıpkı Nevin ve Çilem gibi özsavunma hakkımızı kullanmaya devam edeceğiz.  Özsavunma hakkımız erkek egemen sisteme karşı sadece bir fiziksel savaş olarak kalmayacak aynı zamanda buna karşı bir zihniyet savaşı da vereceğiz!

Ve biz kadınlar sesi kısılan her çocuğun sesini yükselteceğimize, her kadının yanında olacağımıza bir kez daha söz veriyoruz!