Ayaklanmaların Kalbinde Bir Kızıl Yıldız: Gençlik – Merve Havalı

Ayaklanmaların devrime erdiği 1905’in fırtınalı günlerinde Lenin, devrimi bir adım ileriye taşıma mücadelesinde tıkanıklıklar yaşayan Petersburg Komitesi Mücadele Komisyonu’na şöyle sesleniyordu:
“Burada, gerekli olan şey, şaha kalkan enerji ve bir kez daha enerjidir. (…) Efendiler, gençliğe dönün! Biricik şifa aracı budur. Yoksa, emin olun geç kalacaksınız (bütün olup bitenlerden bunu çıkarıyorum) ve bütün ‘bilgili’ taslaklarınız, planlarınız, resimleriniz, şemalarınız ve büyük reçetelerinizle, ama örgütsüz ve canlı eylemden yoksun olarak yerinizde sayacaksınız. Gençliğe dönün.”

Lenin’in Komisyona yaptığı bu kısa öneri, gençlik ve ayaklanmalar arasındaki ilişkiyi en duru şekilde özetliyor olsa da hem bu ilişkiyi daha iyi kavrayabilmemiz hem de kendimize dersler çıkarabilmemiz için biraz derinleşmemiz şart. Bu metnin kapsamında önce gençliğin özgül konumuna odaklanacak, ardından tarihsel örneklerle de inceleyerek ayaklanmalardaki rolüne eğileceğiz.

“Şaha Kalkan Enerji”: Gençlik
Devrimin engellerle karşılaştığı, bu engelleri aşmakta ise oldukça zorlandığı bir anda Lenin’in “gençliğe dönün” çağrısı boşuna değildir. Gençlik, toplumun değişime en açık kesimidir. Bunun maddi zeminini, kapitalist toplumsal düzenin pençelerini ona henüz tam olarak geçirememesi oluşturur. Fakat, “ağaç yaş iken eğilir” misali düzen, dört bir yandan sarar gençliği, gelenekler, aile, okul, din, gibi kurumlarıyla baskı altına alıp şekillendirmek ister. Gençliğin “enerjisi”, tam da bu uğradığı baskılarda cisimleşmiş düzene karşı tavır alma potansiyelinden gelir: Henüz eğilmemiştir ve eğilmeyi de eğmeye çalışanları da reddetmeye meyyali vardır. Bu yönüyle gençlik, toplumun değişmeye, dönüşmeye, yenilenmeye en yatkın kesimidir. Düzenle güçlü bağlar kurmadığından yüzünü devrimci olana çevirmekte, eskiden kopuşmakta, mücadelenin en ön safında yerini almaktan çekinmez. Arkasına bakmadan ileri atılacak cüreti, kendi gücüne güveni vardır. Lenin’in deyimiyle gençlik, “şaha kalkmış enerji”dir, onun “gözü karadır”, “kanı deli akar”. Tüm bu sebeplerden gençlik, işçi sınıfı ve ezilenlerin antifaşist cephesinin en diri ve dinamik kuvveti olarak anılma hakkını kazanır.

Gençlik Kavganın Ortasında
“Ay vurunca çatlatır göğsümdeki mahşeri
çünkü kavganın göbeğidir benim yerim”

Gençlik enerjik, gençlik dinamik, gençlik kavganın ortasında, fırtınanın gözünde durmaktan çekinmez… Peki neden böyle konumlanır gençlik?

Faşizm koşullarında karşı devrimci cephe, toplumun en direngen kesimlerini hedef tahtasına koyarken gençlik de bundan payını alır. Gençlik politik, ekonomik ve ideolojik saldırının hedefindedir. Liseli gençler idare ve aile baskısıyla “makbul” kalıplara dökülmek istenir, üniversitelerde kayyum rektörler ve faşist genelgelerle demokratik gençlik susturulmaya çalışılır. Ekonomik krizin yükü ise yine gençlerin omuzlarına yüklenir. İşçi gençler güvencesiz koşullarda düşük ücretlere çalıştırılır, öğrenci gençlik barınma, ulaşım ve beslenme gibi en temel haklarına dahi ulaşamazken genç kadınlar yaşam tarzları üzerinden erkek egemenliğinin baskı ve şiddetine uğrar. Bu koşullarda gençliğin kurtuluşu, işçi sınıfı ve ezilenlerin kurtuluşuyla bir kader birliği içindedir. Gençlik, bu kader birlikteliğinin bilinciyle, faşizme karşı politik özgürlük ve sosyalizm mücadelesinin bir parçası olarak ayaklanmalardaki yerini alır. Geleceksizlik prangasını parçalamak, özgür yarınları kazanmak ancak devrimlere yürüyecek ayaklanmaların bir parçası olmakla mümkündür.

Bu verili dinamizmiyle gençlik, dünyada ve coğrafyamızda devrim ve ayaklanma okulundan pek çok kez alnının akıyla geçmiştir. 1917 Büyük Ekim Devrimi’nin genç yapıcılarıdır onlar, 2. Paylaşım Savaşı’nda Nazi işgaline karşı direnen Partizanlardırlar. Faşizme ve emperyalizme karşı ’68 hareketini üniversitelerden başlatmış, kampüslerden fabrikalara ve mahallelere taşarak işçi ve emekçilerle buluşup bir çığ gibi ’71 devrimci atılımına akmıştır. Gazi Ayaklanması’nda yalnızca kitlenin önünde yürümekle kalmaz, kitleyi yürütür de. Kendi dinamizmini, enerjisini kitleyle buluşturur, ayaklanmayı bir adım ileri taşır.

Yakın tarihimizde ise Gezi Ayaklanması ve Kobanê Serhıldanı, gençliğin ayaklanmalarda üstlendiği rolü en açık biçimde serer önümüze. Bu iki ayaklanmada gençlik kitleleri, gün geçtikçe derinleşen devlet-halk çelişkisi ekseninde saflaşmayı ve anti-faşist saflardaki yerini sağlamlaştırmayı başarmıştır. Gençliğin politik özgürlüğün kazanılması mücadelesiyle kurduğu sıkı bağlar, onun kendisini Gezi Ayaklanması’nın kalbinde konumlandırmasıyla taçlanır. Barikatlarla çevrili Gezi Parkı’nda yeni bir dünyanın yepyeni toplumsal ilişkilerini yeşerten ve hem faşizmin kuvvetleriyle hem de kitlenin birtakım geri yanlarıyla mücadele ederek barikat başlarında direnişi örgütleyenlerin başında gençliğin gelmesi tesadüf değildir. Gençlik aynı enerjiyle faşizme ve inkarcı sömürgeciliğe karşı Kobanê Serhıldanı’na ilerlemiş, Rojava Devrimi’nin savunmasına tereddütsüzce koşmuş, eski olan ne varsa ondan kopuşurken yeni olana da tüm benliğiyle katılmayı bilmiştir. Gezi’den Kobanê’ye gençlik faşizme karşı can pahasına ayaklanmış, ayaklanmalar kadar devrimin de güncelliğini işaret etmiştir.

Ayaklanmalar Çağı’ndan Devrimler Çağı’na
Fransız yazar Charles Dickens, ünlü romanı İki Şehrin Hikayesi’ne şu satırlarla başlar:
“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü.”

Emperyalist küreselleşme çağından geçen bizler de bu tespitin geçerliliğine katılabiliriz. Kapitalizmin süreğen bir krize dönüştüğü günümüzde, ABD’den Haiti’ye, Lübnan’dan Sudan’a, Kazakistan’dan Sri Lanka’ya halk ayaklanmalarına tanık oluyoruz. Kapitalizmin varoluş krizinin maddi temelini oluşturduğu bu ayaklanmalar yalnızca mali-ekonomik sömürgelerde değil fakat emperyalist merkezlerde de ortaya çıkıyor. Gittikçe yoksullaşan, dünya çapında yükselen faşizmin baskı çarkları arasında sıkışan ve geleceksizlikle terbiye edilmek istenen gençlik ise ayaklanmalardaki yerini alıyor.

Tunus’taki halk ayaklanmasının öznelerinden Yurtsever Demokratik Devrimci Sosyalist Gençlik Örgütü (KIFAH), gençliğin ayaklanma ile kurduğu ilişkiyi şöyle özetliyor:
“Önce, toplumsal değişim talepli kitle ayaklanmasına katıldık, bu ayaklanmanın taleplerine ve amaçlarına yön vermeye çalıştık. (…) [S]on ayaklanmadan bu yana ilk kez olarak sistemin yıkılması gerektiğini dillendirdik. Bu nedenle reformistler ve revizyonistler bizi “sol sapkınlar” olarak tanımladılar.”

KIFAH’ın altını çizdiği gibi, toplumsal kurtuluşunun işçi sınıfı ve ezilenlerin kurtuluşuna bağlı olduğunun bilincine varan gençlik, ayaklanan halk kitlelerinin en ileri bölüklerinden biri olarak ayaklanmayı devrimcileştirmesi ve kendiliğinden kitle hareketlerini devrimci rotaya kanalize etmeye çalışmasıyla bir adım öne çıkıyor. Enerjisi, direngenliği, cüreti ve yeni olana özlemiyle gençlik, yalnızca düzen unsurlarıyla değil fakat aynı zamanda ayaklanan kitlenin geri unsurlarıyla da mücadele ediyor, onları devrimcileştiren ve kolektif iradeyi ileri sürükleyen bir rol oynuyor. Gençlik, ayaklanmaları toplumsal devrimi gerçekleştirme amacına kilitliyor.

Fakat ayaklanmaların devrimle buluştuğu önceki yüzyılın aksine, günümüzde bu yaygın ve kitlesel ayaklanmalar bir türlü öncüsüyle buluşamıyor, devrime yürüyemiyor. Coğrafyamız özelinde Kürdistan ve Türkiye’de eşitsiz gelişen birleşik devrimimiz, yeni ayaklanmaların kapıda olduğunu söylerken, gençliği de bu devrimin birleşik öncüsünün saflarında yer almaya, Ayaklanmalar Çağı’nı bir Devrimler Çağı’na dönüştürecek kuvvetin inşasına katılmaya davet ediyor.

Seçim sathı mahalline girilmişken, ekonomik krizin derinleşmesiyle gittikçe yoksullaşan geniş halk kitlelerinin öfkesi artıyor. Kitleleri ikna kabiliyetini yitirmiş inkarcı sömürgeci faşizm ise meşruiyetini Kürdistan’a bombalar yağdırarak geri kazanmak istiyor. Bu manzara, adeta bir ayaklanmanın işaret fişeğini bekliyor.

Gençlik, faşizme yedeklenmeyeceğini Gezi Ayaklanması’ndan Boğaziçi Direnişi’ne birçok uğrakta gösterdi. Burada devrimci gençlik hareketine düşen görev ise barınma, beslenme, ulaşım gibi temel haklarına dahi erişimi engellenen, faşist genelgelerle politik özgürlüğü elinden alınan ve susturulmak istenen gençliği faşizme karşı birleşik antifaşist cephede daha güçlü saflaştırmaktır. Gençlik kitlelerinin taleplerini işçi sınıfı ve ezilenlerin talepleriyle ortaklaştırmak, devrimci gençlik hareketini devrimci mücadelenin vurucu gücü haline getirebilmek, gelecek yeni ayaklanmalarda gençliğin en ön safta yer alacak ileri kuvvetlerini bugünden inşa etmektir. Ayaklanmalarla devrime yürüyüşümüz, ancak bu yolla zafere ulaşabilir.