Çocuk İşçiliği Yalnızca Rakamlar Değil!

Bu yazı, Kızıl Tebeşir Dergisi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır. 

Kâr ve sömürü sistemi olan kapitalizmin egemen olduğu dünyada ucuz iş gücü olan çocuk emeği, sömürenler tarafından vazgeçilmez bir talan sahası olarak görülüyor. Düşük ücretle çalıştırıldığı için emeğinin satın alınması daha masrafsız, iş gücüne örgütsüz dahil olan yani ‘kılçıksız balık’ ve kolayca işten çıkarılabilen çocuklar; yalnızca cebine giren liracıkları düşünen patron bakımından bulunmaz bir nimet. Bu sebepten bugün dünyada milyonlarca çocuk işçi gerçeği ile yüz yüzeyiz. Ekonomik, sosyal ve kültürel nedenlerle coğrafyadan coğrafyaya farklılıklar gösterse de bugün çocuk işçiliği tüm dünyada toplumsal bir sorundur; aynı zamanda bir sonuçtur. Esas kaynağı sömürü düzenidir ve bir sorun tarifi yapılacaksa en başat sorun bu sömürü düzeninin kendisidir.

Başlarken, meselenin kavramsal çerçevesinde kimi ‘’resmi’’ tanımlamalar mevcut, bunları da başa tutturalım: Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 1’inci maddesi, 18 yaşından küçük herkesi “çocuk” olarak tanımlıyor. Çocuk işçiliği ise çocukların çocukluklarını yaşamaktan alıkoyan, potansiyellerini ve saygınlıklarını eksilten, fiziksel ve zihinsel gelişimlerine zarar verici işlerde istihdam edilmesi olarak ifade ediliyor. Bir başka yerde ise “çocuğun yaşına ve işin türüne bağlı olarak, minimum çalışma saatini aşan ve çocuğa zararlı olan iş” şeklinde bir tanım karşımıza çıkıyor.

Çocuk işçiliğinin nedenlerini ekonomik ve sosyolojik olarak inceleyecek olursak karşımıza birçok etmen çıkıyor. Bunların en başında geleni ise yoksulluk. Emeğiyle üreten milyonların yaratılan toplam zenginliğin en ufak dilimini alması; gelir adaletsizliğini ve patronla işçi, ezenle ezilen arasındaki ekonomik eşitsizlik uçurumunu beraberinde getiriyor. Gelir yetersizliği, emekçi bir ailede geçinebilmek için tüm kaynakların sunulmasını zorunlu kılıyor. Bunların başında çocuk ve emeği geliyor. Niteliği gereği yüksek verimli olmadığından çocuklar çok düşük ücretlerde çalıştırılıyor. Yani çocukların işçiliği yoksulluğu da bitirmiyor. Bunun yanında yoksul emekçi bir ailenin en temel gereksinimlere ulaşmasının dahi güç olduğunu düşünürsek çocuk emeği bir başka yerden de yaşamın sürdürülmesi bakımından belirleyici oluyor. Çocuk işçiliğine dair sıralanabilecek işsizlik, hızlı ve çarpık kentleşme, nüfus, işverenlerin çocuk işgücü talebi gibi birçok olgunun düğüm noktasını sistem sorunu oluşturuyor. Çocukların işçileşmesi de patronların ucuz çocuk emeğine talebi de kapitalist sistemin yasaları gereğidir.

Rakamların dili ile konuşacaksak; dünyada 64 milyonu kız, 88 milyonu erkek çocuğu olmak üzere toplam 152 milyon çocuk, diğer bir deyişle her 10 çocuktan biri, halihazırda çocuk işçi olarak çalışıyor. Bu çocukların yaklaşık yarısı ise sağlıklarını ve gelişimlerini etkileyen tehlikeli işlerde çalışıyor ve sayıları 73 milyonu buluyor. Yaş grubuna göre çocuk işçilik oranlarına bakıldığında; 5-11 yaş grubu %48, 12-14 yaş grubu %28, 15-18 yaş grubu %24 dolaylarında görülüyor. Buradan çoğunlukla yaşça küçük olan grubun gelişimlerine uygun olmayan işlerde yer aldığı söylenebilir. Çocuklar hangi sektörlerde çalışıyor diye bakacak olursak da %70.9’unun tarım, % 11.92’sinin sanayi ve % 17.2’sinin hizmet sektöründe olduğunu görürüz. Sanayide çalışan oran düşük olmasına rağmen, çocuklar en fazla riske sanayi işlerinde maruz kalıyor; bu alanda çalışan çocukların üçte biri tehlikeli işlerde çalışıyor. Sahada yapılan gözlemler ve mevcut bilgiler önemli sayıda çocuğun mevsimsel tarım işlerinde, küçük ve orta ölçekli sanayi işletmelerinde ve sokaklarda çalıştığına işaret etmektedir. Çoğu çocuk ise kayıt dışı çalıştırılıyor. Kayıt dışı ekonomi sahası tahminlerimizden çok daha geniş bir hacimde. Bu ‘’görünmez ve müdahale edilemez alanlar’’ patronların emek taleplerini çocuklara yöneltebilmesinde önemli rol oynuyor ve çocuklar üzerindeki sömürüyü katmerliyor.

Çocuk işçiliği aynı zamanda hak ihlalleri ile dolu bir saha. İşçilik, çocukların fiziksel, zihinsel, sosyal ve psikolojik gelişimlerini olumsuz yönde etkiliyor. Çocuklar çok az bir ücret karşılığında, çoğu zaman tehlikeli koşullarda, saatlerce çalışıyorlar. Çalışma koşulları; çocukların okula gitmelerine, akranlarıyla vakit geçirmelerine, oyun oynamalarına ve boş zamanlarını değerlendirmelerine de engel oluyor. Okula devam etmelerinin koşulları zorlaşan ve çoğu kez eğitim haklarından mahrum kalan çocukların okuma yazma bilmeyenlerinin oranı dahi azımsanamayacak kadar fazla. Baskı, korku ve tehdit altında çalıştırılma oranları ise yine benzer şekilde ciddi oranlara sahip. Çocuk istihdamı; çocuklara bedensel, ruhsal ve zihinsel kapasitelerini aşan sorumluluklar yüklenmesi ile esasında “istismara” dönüşmüş bir mekanizmayı da ifade etmektedir.

Bugün pandemi koşullarında çocuk işçiliğinin düne oranda çok daha arttığını söyleyebiliriz. Salgın süresince okulların kapanmasından 130’u aşkın ülkede 1 milyarın üzerinde öğrenci etkilendi. Pandemi krizinin; işsizliği ve beraberinde yoksulluğu artırması, okulların kapanması ve birçok öğrencinin ulaşma imkanının olmadığı online eğitim sistemine geçilmesinin sonuçları daha çok sayıda çocuğun işgücüne itilmesi oluyor. Kız çocuklarının ise tarım sektöründe ve ev işlerinde bilhassa sömürüye karşı daha savunmasız olması nedeniyle, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri daha da görünür bir hâl alıyor.

Bugün ‘’çocuk işçiliği’’ herkes bakımından tanımlı, yadsınamaz adı konmuş bir gerçek. Bunun yanı sıra ‘’çocuk işçiliği ile mücadele’’ de bir o kadar herkesin gündemi gibi görünüyor. Öyle ki mücadele günleri, uluslararası sözleşmeler, yasalar, araştırmalar, fonlar, dernekler; bini bir para ama meseleyi anlamak için öyle uzağa gitmeye gerek yok, çık sokağa ve sor o çocuklara. Sana sorununu ekonominin fiyakalı jargonundan kelimelerle değil alabildiğine sade şöyle anlatıyorlar: ‘’Eğitim masraflarımı karşılamak için çalışmak zorundayım.’’, ‘’Kardeşlerime bakıyorum.’’, ‘’Kira, fatura ve evin masraflarını annem ve babam tek başına karşılayamıyor.’’, ‘’Okumuyorum, evi geçindiriyorum.’’ Bakanlıklar, devletler, Birleşmiş Milletler… Dünyanın ‘’devleri’’ çocuk işçiliğini nicedir masaya yatırıyor ama çözüm yok, sorun devam ediyor. Var olan kapitalist sistemin ömrü boyunca da ‘’çocuk işçiliği’’ bitirilebilir değil. Bu sistemin temsilcileri meseleyle alakadar görünsün ama bizler biliyoruz ki bu düzen değişmediği sürece çocuklar ucuz iş gücü olarak sömürü çarkına dahil edilmeye devam edecek. Sömürü, talan ve kâr düzenini alaşağı etmek ise bugün bizlerin elinde!