Bu Abluka Dağıtılacak

Kapitalizmin varoluşsal krizi dünyanın her noktasında gittikçe derinleşiyor, egemenlerin yönetme krizi büyüyor. Birçok ülkede öfke patlamaları, direniş ve ayaklanma; sokakları, düşman siperlerini, lüks villaları, bankaları, okulları sarıyor. Bu öfke devlet terörü ve burjuva restorasyon çağrıları ile bastırılmak istense de egemenler tarafından esaslı bir başarı yakalanamamakta. Türkiye ve Kuzey Kürdistan için de durum dünyadan bağımsız değil. Rojava Devrimi, Gezi Ayaklanması, 7 Haziran Seçimleri, Kobanê Serhildanı sonrası faşist rejim çareyi devlet terörünü tırmandırmakta görüyor. Rejimin tekerleği göreviyle hemhal olmuş burjuva muhalefet cephesi ise restorasyon çağrısıyla halkın öfkesini soğurma işlevinde. Sermaye çeteleri arasında çıkar kavgası, rejim içinde çatlaklar sürüp giderken emekçilerin sırtındaki yük ağırlaşıyor, Kürt ulusuna dönük saldırılar kayyumundan aile katliamlarına ve bombalamaya kadar geniş bir boyut kazanıyor, mülteciler ve LGBTİ+’lar bir nefret nesnesine dönüştürülüyor. Alevilere saldırılar tırmandırılıyor, kadına yönelik şiddet ve cins kırımı toplum gözünde meşru hale getirilmek isteniyor.

Burjuva seçim hattına girildiğinin ilan edildiği ve egemenler cephesinin bu düzleme hazırlık yaptığı günlerdeyiz. Seçim sürecinin eksenini rejimin yürütücüleri AKP-MHP faşist bloğunun siyasal-ideolojik ihtiyaçları belirlemekte. Faşist şeflik rejiminin sandık ile hükümeti kazanmasının yolu sermayenin kendisiyle yürümesine ikna edilmesi ve faşist terör, demagoji ile halkı sindirmekten geçti; önümüzdeki seçimler için de bu geçerlidir. Bu dönemde yeni saldırı konseptinin devreye sokulduğunu devrimci sosyalistlere dönük komplo saldırısı, Rojava’ya dönük işgal tehdidi ve saldırılar, HDP vekili Semra Güzel’in tutuklanması, gerilla cenazelerine ve şehit ailelerine yapılan işkence, hapishanelerde devrimci tutsaklara dönük ağır tecrit, konser ve festival yasakları, üniversitelere dönük faşist genelge ile görebiliriz. Aynı zamanda işbirlikçi burjuvaziye para akışı sağlamak için diyar diyar gezen Erdoğan; işgalci savaş çığırtkanlığıyla savunma sanayine, TOKİ demagojisiyle inşaat ve bağlı sektörlere para akıtıp, işçinin sömürü koşullarını ağırlaştırarak sermayenin yüzünü güldürmek istiyor. AKP-MHP bloğuna alternatif olma iddiasındaki burjuva muhalefet ise Kürtlere karşı savaşı desteklemek ve HDP’yi kriminalize etme göreviyle hemhal olmuş durumda. Ezilenlere sabır, gençlere de “Provokasyona gelmeyin” çağrısı ile büyüyen öfkeyi tutma rolünü oynuyorlar.

Kuşkusuz gençlik yığınları; emekçilerin ve ezilenlerin bir parçası, özgün sorunları ve değiştirici potansiyeli ile egemenler cephesinin de kazanmaya dönük özel politikalar geliştirdiği bir kesim. Halk gençliği; yoksulluğu ağır biçimde yaşamakta, paralı eğitim sorununun ise en yakıcı halini aldığı bir dönemden geçmekte. Barınma sorununu en ağır biçimlerde yaşayan kesim öğrenci gençlik; yurt sorununa karşı devletin çözümü ise cemaat ve tarikat yurtlarına bütçe ayırmak, öğrencileri yurt odalarına istiflemek.

İşsizliğin, sefaletin büyüdüğü ve temel ihtiyaçların yüksek fiyat karşılığının olduğu bu dönemde özellikle genç kadınların eğitim hakkının gasp edildiğini görüyoruz. Faşist şeflik rejimi ise lise ve üniversitelerde özellikle 2016’dan beri hakimiyet kurmak için kayyum rektör atamaları, faşist çetelerin palazlandırılması, polis ve ÖGB işbirliği, kampüs içi istihbarat çalışmaları, soruşturma ve cezalar, kulüp, topluluk vb. platformlara yasaklar gibi birçok araç ve biçimi devreye soktu. Boğaziçi Direnişi hem üniversitelere dönük bu faşist hegemonyaya karşı bir itiraz hem de toplumsal mücadelenin farklı kesimleri ile bağı içinde toplamda Erdoğan’a karşı bir itiraz olarak gelişti. Ardından gelişen barınma hakkı için mücadele ise yine öğrenci gençliğin dışında da yankı bulan ve birleşme potansiyeli taşıyan bir odaktı. Her iki süreç de gençlik hareketinde bugüne kadar farklı analiz ve polemiklerimizin konusu olan sebeplerle parçalılık duvarına çarptı, barınma hakkı için mücadele de bu parçalı duruşla beraber faşist zor ve demagoji yolu ile dağıtıldı.

Bugün ise faşist şeflik rejimi gençliğin ekonomik krize, söz-eylem-örgütlenme hakkının gaspına, yaşam tarzına müdahaleye, faşist teröre karşı tutum aldığını görüyor. Her türden sorunun öfkesinin iktidara yöneldiğini, özellikle de barınma sorununun yakıcılığını ve bu hak için mücadelenin politik mücadele bilincini geliştirme potansiyeli olduğunu görüyor. “Üniversitelerde Güvenlik ve Barınma Tedbirleri” ismini verdikleri genelge bu okumanın iktidar nezdinde pratik karşılığıdır: Halk gençliğinin hızla politikleştiği ve Erdoğan’a itirazının durdurulamadığı, gençlik kitlelerinin sorun ve talepleri ekseninde giriştiği mücadelelerin hızla devletle karşı karşıya geldiği, toplumsal mücadele kuvvetleri ile buluşma potansiyeli taşıdığı, artık kapitalizmde nefes alınamadığını söylüyor ve gençliği faşizme karşı mücadelede ateşleyici bir kuvvet olarak tanımlıyoruz. Burjuvazinin her kanadı da gençlik kitlelerini ideolojik olarak etkileyip saflarına katma, hegemonyası altında tutma mücadelesi vermekte. Sosyalist gençlik ise halk gençliğini politik mücadelede devrim ve sosyalizm saflarında örgütleme, öncünün saflarında buluşturma göreviyle var olmaktadır.

Gençlik yığınları yoksulluk, işsizlik, geleceksizlik ve paralı eğitimle kuşatılmış durumda. Yoksulluk ve paralı eğitim sisteminin en çarpıcı sonucu ise barınma sorunu olarak gelişmiştir. Cemaat ve tarikat yurtlarına kamu imkanları akıyor ve öğrenciler bu faşist kurumlara yönlendiriliyor, fahiş fiyatlı özel yurtlar yaşamak için insani koşulları ancak sağlayabilirken yine ücretsiz olmayan devlet yurtları ihtiyacı karşılayabilecek kapasiteden çok uzakta ve sağlıksız koşullar sunmakta. Sosyalist gençlik olarak “barınma” temel ihtiyacının insan hakkı olduğunu geniş yığınlara kavratmalı, öğrenciler için parasız eğitim talebinin bir parçası olarak herkese ücretsiz, nitelikli yurt talebini yükseltmeliyiz. Barınma hakkı temelinde tek tek üniversiteler, yurtlar ve kentler öğrenci gençliğin eyleminin ve sözünün fiziki mekanlarıdır. Özellikle bu dönem barınma sorununun üstünü örtmek adına kapasite artışı yapılmadan kontenjanı artırılan yurtlar öğrenci gençliğin tahammül sınırlarını aşacaktır. Bu kapsamda yurtlarda yaşayan öğrencilere ulaşmalı, bulunduğumuz kent yahut üniversitenin yurtlarında sorunları tespit etmeli ve öğrencileri sorunlar etrafında harekete geçirme görüş açısıyla davranmalıyız. Barınma ve yurt sorunu etrafında temas ettiğimiz öğrenci gençlik kitlelerine bu sorunun paralı eğitim sistemi sorununun, kapitalizmin bir parçası olarak geliştiği bilincini vermeli ve barınma sorunu etrafında gelişecek mücadeleleri politik mücadelenin kaldıracı olarak görmeliyiz.

Sosyalist gençliğin paralı eğitim sistemine karşı demokratik eğitim için mücadele anlayışı tarihimize ders çıkarılacak birçok deneyim yaratmıştır. 1996 harçlara karşı mücadele deneyimi, paralı eğitim sistemine karşı bir üniversitede başlatılan açlık grevinin doğru tespit ve doğru araçlarla binlerce öğrencinin harçlara karşı mücadele içinde politik bilinç kazandığı; polisle çatışarak Taksim’i özgürleştirdiği bir düzey kazanmıştır. Bugün paralı eğitim sisteminin sonuçları daha ağır yaşanmakta ve öğrenci gençlik bu sorunda devletin rolünü görebilmektedir. Başta barınma sorunu olmak üzere yoksulluk ve paralı eğitimin sonuçları etrafında her yerel çeşitli araç ve biçimleri devreye sokmalıdır. Yurt içlerinde barınma sorunu etrafında anket çalışması, sorunların ve sorumluların teşhirini yapan bildiriler hazırlanıp dağıtılması, barınma sorunu etrafında forum ve söyleşiler, kitle teması sağlayacak dayanışma grupları, yurtlarda ışık söndürme, ses çıkartma eylemleri, yürüyüşler, sorunun siyasi sorumlularını teşhir edecek politik eylem, afiş, sticker, pankart ve daha çeşitli mücadele biçimleri ile barınma sorunu temelinde öğrenci bilincine müdahale edebiliriz. Önemli olan çok çeşitli biçimler içinde her yerelin kitle bilincini ve bağı geliştirici biçimleri bulup işlevlendirebilmesidir. Barınma hakkı etrafında örülen mücadele kapitalizmin varoluşsal kriz koşullarında ve faşist şeflik rejiminin hükmü altındaki bir coğrafyada toplumsal devrim mücadelesini yani politik mücadeleyi besleyebildiği koşulda, öğrenci gençlik kitlelerini daha büyük mücadelelere hazırlama ve kitlelere politik iktidar bilinci kazandırma işlevini görürse hedefine yaklaşacaktır. Bu bilinç, barınma sorununa karşı geliştirilecek bağımsız politik hattımızın dışında her türden zorluğa rağmen birleşik mücadele pratiğini geliştirme görevini de sosyalist gençliğe yüklemektedir. Tek tek üniversiteler ve yurtlarda birleşik eylemi ve direnişi örmek, her fırsatta birleşik mücadele pratiklerine bir yenisini eklemek, gençlik hareketi içinde bir eğilim olarak bu bilinci geliştirmek bu dönem de görevimizdir.

Barınma sorunu, yoksulluk, faşist baskı ve yasaklar gençliğin etrafında bir ablukadır. Ablukaya almak; birbirinden ayrı ve bağımsız materyal, fikir, araç yahut insan bedenleri ile başarılamaz. Barınma sorunu, konser ve festival yasakları, faşist çeteler, polis terörü, faşist tedbir genelgeleri, kayyum rektörler, cinsiyetçi uygulamalar… Her bir halka bir diğerine bağlıdır. Öğrenci gençliğin tek sorununun barınma sorunu olduğu yanılgısı; gençlik kitlelerinin en geri bilinç düzeyini yansıtır. Güvenlik ve barınma tedbirleri adı altında yayınlanan faşist genelge ve 2016’dan beri gençlik üstünde artan devlet terörü göstermektedir ki bu dönem gençliğin bir araya geldiği her örgüt modeli faşist şefliğin hedefi olacaktır. Üniversitelerde palazlandırılan faşist çeteler, idari soruşturma ve cezalar, polis saldırısı, aile aramaları ve tehdit, söz-eylem ve örgütlenme hakkının gaspı, sosyal etkinlik yasakları vb. arttırılacaktır. Sosyalist gençlik, kent meydanlarından kampüslere ve mahallelere kadar her alanda faşist baskı ve yasakları teşhir etme, yan yana gelebileceği tutarlı antifaşist kuvvetlerle fiili meşru eylem ve direniş biçimlerini geliştirme, panel ve söyleşi gibi bir kitleyi bir araya getirip bu sorun etrafında bilinç açığa çıkartacağı biçimleri geliştirme, bire bir örgütçülükten politik eyleme kadar her türlü zora karşı siyasi faaliyetini sistematik biçimde sürdürme görevini başarmalıdır. Her başarı sadece bizi geliştirmeyecek, sadece gençlik hareketine bir yön göstermeyecek, aynı zamanda toplumsal mücadele kuvvetlerine de moral ve motivasyon aşılayacaktır. Bu kapsamda hayata geçirilecek birçok biçim vardır. Figen Yüksekdağ’ın imha kararı alınan Yıkılacak Duvarlar isimli kitabını lise ve üniversitelerde okumak, kütüphanelere bırakmak, yasaklanan bir kulüp etkinliğini yapma iradesi sergilemek, kampüs duvarlarını ve panoları ajitasyon-propaganda materyalleri ile donatmak, faşist çetelere karşı üniversiteyi eylemle savunmanın örneklerini birleşik mücadeleyle yaratmak, ihraç edilen bir hocayı veya yasaklı bir sanatçıyı gençlikle buluşturmak, herhangi bir faşist yasaklama ve saldırı karşısında öğrenci kulüp ve platformlarına varsa demokrat hocalara tutum aldırtmak, politik içerikte fanzin çıkartmak gibi yazınsal araçlar yahut sosyal kulüpler gibi araçlar inşa etmek ve daha birçok biçim kampüslerde, mahallelerde, kent merkezlerinde hayat bulabilir.

Faşist şeflik rejimi Kürt ve Alevi halka, mültecilere dönük saldırıları arttırıyor, emekçilerin ve ezilenlerin öncü kuvvetlerini kötürüm bırakmak istiyor. Faşist saldırı konseptinin en önemli parçaları gözaltı-tutuklama saldırısı, hapishanelerde artan tecrit ve işkence, sömürgeci işgal saldırıları ve tehditleri. Sosyalist gençliğin asli görevlerinden biri olarak bu faşist teröre karşı gençlik saflarında bir saflaştırma faaliyeti örgütlemeliyiz. Hapishanelerde devrimci tutsaklara dönük gayrimeşru uygulamaları, işkence ve tehditi gençlik kitleleri içinde teşhir etme; farklı gençlik örgütlerine bu kapsamda tutum aldırtma, tutsak ailelerinin ve tutsakların açlık grevi, ölüm orucu eylemlerini destekleme ve yayma; hapishaneler hakkında söyleşi, panel vb. biçimlerle devrimci tutsakların durumunu dışarıya taşıma; emekçi semtlerde öğrencilerin yaşam alanlarında ve kent merkezlerinde yazılama, pankart ve sesli ajitasyon gibi biçimleri hayata geçirmek her yerelin ihtiyaç doğrultusunda hayata geçireceği biçimler olmalıdır.

Mülteci düşmanlığı, Kürt halkına karşı inkarcı sömürgeci saldırılar, Alevilere dönük baskı ve terör gençlik hareketinde tutum örgütlenmesi gereken başlıklardır. Bu kapsamda yaşanan saldırılara ve işgale karşı refleks eylemler örgütlemek, teşhir faaliyetini yükseltmek ve kitle bilincini yükseltme görevi omuzlarımızdadır. Benzer biçimde bu dönem daha yakıcı olarak LGBTİ+’lara dönük hedefleştirme ve nefret de gençlik kitleleri içinde somut tutum örgütlememiz gereken bir sorundur.

Önümüzdeki süreçte liselere dönük baskı, eğitim hakkının gaspı artarak devam edecektir. Liseli gençlik kitleleri taşıdığı tüm potansiyele rağmen örgütlü kuvvetlerle buluşamamakta, abluka altında nefes alamamaktadır. Lise çalışmasının sorumluluğu her sosyalist gencindir. Liseli gençlik kitlelerine afiş, sticker, dergi, fanzin, panel vb. biçimlerle gitmek, liseliler içinde bire bir örgütçülük yapmak, örgütlülük bilincini yükseltecek okul dayanışmaları gibi araçlar kurmak liseli gençlik içinde örgütlenme ve eğilim yaratmada geliştirici olacaktır.

Genç kadınlar barınma sorunu, yoksulluk, baskı ve yasaklardan en çok etkilenen gençlik kesimidir. Yaşam tarzına müdahale, eğitim hakkının gaspı, taciz ve tecavüz gibi birçok uygulamaya maruz bırakılmaktadır. Bununla doğru orantıda örgütlenme, mücadele etme eğilimi yüksek ve değişik zorluklar karşısında dirayeti daha yüksek bir kesimdir. Gençlik hareketinin yarısıdır. Dolayısıyla genç kadın kitlelerini bilinçlendirmek, saflaştırmak, örgütlemek yalnızca genç kadın örgütlerine havale edilemez. Genç kadın faaliyetiyle uyumlu çalışma, genç kadın faaliyetinin siyasal ve örgütsel planına göre kendi faaliyetini planlama, gençliği erkek egemen politikalar karşısında saflaştırma ve tutum aldırtma, genç kadınlara dönük örgütlenme faaliyetini geliştirme, erkek egemen tarz ve yaklaşımlarla kendi içinden geniş kitlelere kadar mücadele etme ve değiştirme görevi sosyalist gençliğin tüm örgütleri ve üyeleri için geçerlidir.

Kapitalizmin varoluşsal kriz koşullarında debelendiği, faşist şeflik rejiminin yönetme krizi yaşadığı, ekonomik krizin halkın kanını emdiği bugünlerde gençlik yığınları bu topraklarda gelecek göremiyor. Emperyalist merkezlere yerleşmek gençlik yığınları içinde insanca yaşam umudunun tek görünümü halini almış durumda. Geleceksizlik, yoksulluk, faşist baskı altında yaşamak istemiyor. Daha iyi bir yaşam umuduyla göç etme hayaline, bireysel kurtuluşların her şey haline geldiği dünyalara karşı savaş açmak zorundayız.

Çözümün devrim ve sosyalizm olduğu, toplumsal kurtuluş olmadan kurtuluşun olmadığı, devrimin güncel olduğu bilincini yayarak; Avrupa’nın, ABD’nin renkli sunumlarının daha iyi yaşamlar olmadığı gerçeğini kavratarak kitleler içinde ideolojik mücadeleyi yükseltmeliyiz. Bu kapsamda üç kişiyi yan yana getirerek kurduğumuz bir okuma grubundan kitlesel panellere, bu konuda yazılar yayınlamaktan başarı kazanarak kitle moral ve motivasyonunu geliştirmeye, ideolojik başlıklarla atölye dizileri oluşturmaktan saflarımızda bireysel kurtuluş rüyalarıyla uzlaşmaz kavgalara kadar bir dizi görevimiz var. Özellikle Ekim Devrimi’nin yıl dönümünde kitlelerle devrimin güncelliğini ve somut bir devrim deneyimini incelemek ilk elden gerçekleştireceğimiz bir görev olmalı.

Gelecek dönem devrim mücadelesinin önümüze koyduğu siyasal görevler bakımından epey yoğun; başarmak için örgütsel, ideolojik ve politik olarak derinleşmeye ihtiyaç duyuyoruz. Dönemin görevlerinin başarılması mevcut nicel ve nitel kuvvetle mümkün olmayabilir. Bu görevlerin başarılamayacağı ve görevlere sırt dönülebileceğini değil, görevleri başarmak için niceliksel ve niteliksel bir gelişim yakalamamız gerektiğini söylemektedir. Uzak ve yakın tarihimiz iki kişiyle onlarca, yüzlerce, bazen de binlerce kişinin bir araya getirildiği açıklama, yürüyüş, mitinglerin tarihidir. Tarihimiz bir yoldaşın tek başına gittiği bir kentten onlarca işleyen örgütle çıktığı örnekleri barındırır. Doğru halkadan tuttuğumuzda, devrimci disiplin ve kararlılıkla yürüdüğümüzde başarılamayacak zafer yoktur.