Başeğmez Şair; Adnan Yücel – Ulaş Armanc

 

“Göresin ki destan edesin
Söyleyesin dillerden dillere
Bir türkünün dizelerinde
Bir kavalın nağmelerinde
Alıp başını gidesin
Bağrı yanık yeller üstünde
Güneşin rengiyle düşesin ufuklarıma
Kırasın karanlıklarımı kırasın”
(Adnan Yücel, Yürek Çağrısı)

Bir devrim şehidini anarken, bir akşam vakti yoldaşların birbirine umut aşıladığı veyahut sokakta bir eylemde bizi birbirimize kenetlerken okuduk hep Adnan Yücel’i, okuyacağız da; çünkü Adnan Yücel, ne zaman yılgınlığa düşülse o yılgınlıktan çekip alacak, ne zaman bir kavgaya girilecekse inancı körükleyebilecek güçte bir şair.

27 Mart 1953’te doğan Adnan Yücel, şiirinde bir devrimciye yaraşır biçimde başeğmezdir. Askeri-faşist diktatörlüğün 1980’de ezdiği toplumsal hareketin yenilgisi üzerine yazdığı edebi eserlerin aksine tersine yüzen bir balık gibi hiç durmadan direnişi yazmıştı. Partilerin kapandığı, partilerdeki siyasilerin siyaset yasağı aldığı temel özgürlüklerin kısıtlandığı, işkencelerin, idamların devrimcilere ‘yılgınlık’ öğütlediği yerde o belleğinde devrimin değirmeninde direnişi öğüttü, bizlere inancı sundu. Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında öğretmen olarak gezen, Adana’da ise öğretim görevlisi olarak görev alıp orada da ölümsüzleşen Adnan Yücel, aşkını da kavgasını da en yalın halde ama en etkili imgelerle anlattı. İşte bu etki ve yalınlıkla sevdamızı sevdasında, kavgamızı onun kavgasında hissedebildik hala hissediyoruz, o da sevda için “Sevmesini bilmeyen insan dövüşmesini bilemez. İnsan bir şeyi sevecek ki o sevdiği şey uğruna kavga verebilsin. Bu yüzden aşk ve kavgayı iç içe görüyorum.” demiştir.
Adnan Yücel, mücadeleyi kavganın aşkı, aşkın da kavgayı besler olduğu bir yerden tutmuştu. Adnan Yücel’in başeğmediği ve şiirinin tanınmaya başladığı 1980’li yıllara ufak bir göz atmak, onun karakterine işleyen başeğmez direngenliği görmek ve ondan öğrenmek için de önemlidir. 1980’li yıllarda pek çok devrimci örgütün, demokratik kitle örgütünün bir silindir gibi ezen bir askeri-faşist diktatörlük sürecinden geçildi. Teslimiyetin, tek tip elbiseye boyun eğmenin, itirafçılığın ve bireyciliğin öne çıktığı-çıkarıldığı, toplumsal muhalefetin birçok unsurunun yenilgisini ‘içselleştirdiği’ ve bunun üzerine karamsar ve dağınık hareket halinde olduğu bir yerde ‘Bitmedi daha sürüyor o kavga / ve sürecek / Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!’ diyebilmiştir. Adnan Yücel; 1982, 1984 ve 1996 ölüm oruçlarında umudu ve direnişi dizelerinde anlatmış ve en karanlık günlerde gelecekteki devrimci kuşaklara bir miras bırakmıştır. Karanlık bir yolda ışık dahi yoksa durmayı değil o ışığı bulmayı hatta o ışığı olmanın gerekliliğini anlatmıştı. 1980 askeri-faşist diktatörlük sonrasında gelişen devrimci hareketin yükselişi ve zaferler kuşağının çıkışıyla birlikte “söylediği gibi yaşamayanlara” inat bir devrimci olarak yaşamış ve devrimci mücadelede bir öğretmen oldu.

‘Ateşin ve Güneşin Çocukları’yla Kürt halkının özgürlük için can bedeli direnişiyle kendini bütünleştirdi, Direnç Çiçeği’yle 80’lerin devrimci tutsaklarından ve ölüm orucu direnişçisi Aysel Zehir’i bizlere anlattı, Kutup Yıldızı ile Grup Yorum direnişleri ve direnişçileri hak ettikleri gibi destanlaştırırken onun şiirlerine başvurdu. O susanlardan olmadı, yılgınlığa kapılanlardan olmadı, her zaman doğru bildiğini söyledi. Onun teslim olmayan bedeni bu kez de kansere direndi, 1 yıllık direnişin ardından 24 Temmuz 2002’de Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi’nde ölümsüzleşti; çünkü hala eylem alanlarında, zindanlarda, okul kantinlerinde her direnişçinin sözlerinde onun şiirleri yaşıyor. İnandığı gibi yaşadı, yaşadığı gibi bir devrimci olarak ölümsüzleşti.
Bugün Adnan Yücel’in şiirlerini elimize alıp okuyor ve eylem alanlarında en gür sesimizle faşist diktatörlüğe karşı okumaktan çekinmiyoruz. Boğaziçi direnişi boyunca pek çok kez “Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!” şiirini okuduk. O kavgamızın “Kutup Yıldızı”, o kavgamızın devrimci şairi yoldaşımızı saygıyla, özlemle ve mücadelesine bağlılıkla anıyoruz!

“Saraylar saltanatlar çöker
kan susar bir gün
zulüm biter.
menekşelerde açılır üstümüzde
leylaklarda güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler
Şiirler doğacak kıvamda yine
duygular yeniden yağacak kıvamda.
ve yürek,
imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.
ey herşey bitti diyenler
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!”