1 Mayıs: Bu Kavga En Sonuncu Kavgamızdır – Cihan Ateş

İşçi sınıfı ve tüm ezilenlerin birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs yaklaşıyor. Ezilenlerin, egemen sınıflara ve onların burjuva devletlerine karşı kavgayı büyüttükleri bu mücadele günü, bu yıl çok daha özgün koşullarda gerçekleşiyor. Burjuva devletler ve faşist rejimler coronavirüs gerekçesiyle sokakları teslim almak isterken, kapitalizm de milyonları açlığa, sefalete ve ölüme terk ediyor.  Sermaye ve onun siyasi yönetim aygıtı burjuva devletler için, artı değer üretimi, kar ve sermaye çıkarlarının, insan hayatından daha değerli olduğu en açık haliyle gözüküyor.

Açık ki bu 1 Mayıs,  kapitalizmin varoluşsal krizinin derinleştiği, sosyalizmin halklar için gerçek bir seçenek olarak öne çıktığı koşullarda gerçekleşiyor. Egemenlerin coronavirus gerekçesiyle 1 Mayıs’ları yasakladığı günümüzde, işçi sınıfı, ezilenler ve onların devrimci öncüleri yeni yollar açmaya çalışacak. İşte mücadelenin böylesi zorlu görevlerinin üstlenildiği bir süreçte, 1 Mayıs’ın devrimci tarihine bir kez daha bakmak, bu direniş geleneğinden güç almak, işçi sınıfı ve ezilenlerin tarihsel haklılığını yeniden bilince çıkarmak  hepimiz için önemli olacaktır.

Başlamadan önce bir noktayı vurgulamak ve genel olarak yanlış bilinen tarihsel bir hatayı düzeltmek gerekiyor.  Şöyle ki, 1 Mayıs’ın devrimci tarihi 1886 yılında Chicago’daki fabrika işçilerinin grevi ile başlatılır. 4 işçi önderinin idam edilmesiyle tamamlanan  direniş süreci 1 Mayıs’ların enternasyonal mücadele gününe dönüşmesinin de başlangıcı olarak kabul edilir lakin bu tarihi direniş 1 Mayısların büyük bir mücadele günü olarak günümüze taşınmasında oldukça belirleyici olsa da, 1 Mayıs’ın öyküsü daha eskilere, sekiz saatlik iş günü mücadelesine dayanmaktadır.  Rosa Luxemburg’un 1894 yılında yazdığı  “1 Mayıs’ın kökeni nedir?” başlıklı makalesi, 1 Mayıs’ın tarihsel gelişimini anlatan temel metin olarak kabul edilmelidir. 

1 Mayıs’a Giden Yol : 8 Saatlik İş Günü Mücadelesi  

Kapitalizmin emek sömürüsünün en önemli unsurlarından biri, uzun çalışma saatleri olmuştur. Özellikle  endüstri devriminin ardından yaşanan ve “vahşi kapitalizm” olarak tanımlanan bu dönemde, çocuk işçiler dahil çalışma süresi günde 16 saati aşmaktadır.

1810’lu yıllardan beri işçiler ve önderleri çalışma sürelerinin kısaltılması talebiyle çalışmalar yürütmüştür. Günümüzdeki anlamıyla 8 saatlik iş günü kavramı ilk kez ütopik sosyalistlerden Robert Owen tarafından 1817 yılında İngiltere’de dile getirilmiştir.

Sekiz saatlik iş gününü kazanmanın bir aracı olarak bir işçi bayramı kutlamasının kullanılması fikri ilk olarak Avustralya’da doğar. İşçiler 1856’da, sekiz saatlik iş günü talepli bir gösteri olarak, mitingler ve kutlamalar eşliğinde bir günlük genel grev yapmaya karar verirler. İlk başta, Avustralyalı işçiler bunu sadece 1856 yılı için düşünür. Bu ilk kutlama Avustralya’nın işçi kitlelerini ateşleyip yeni bir heyecana iterek, üzerlerinde o kadar güçlü bir etki yaratmıştı ki, bu kutlamanın her yıl yapılmasına karar verildi.

8 saatlik iş günü mücadelesi 1880’lerde ivme kazanmaya başlar ancak düzenlenen grevler ve gösteriler egemen sınıfın kolluk kuvvetleri tarafından zor kullanılarak bastırılmak istenir. 1884–1886 yılları arasında ABD’de, Japonya’da, Fransa’da, Rusya’da 8 Saatlik iş günü talebiyle grevler gerçekleşmiştir. Düşük ücrete ve uzun iş gününe karşı sürdürülen bu mücadele, 1. Enternasyonal’in 1866 yılında toplanan kongresinde yasal çalışma süresinin 8 saat olması talebinin kabul edilmesiyle uluslararası bir boyut kazanır.

Amerika’da eylemlerin önemli bir merkezi olarak öne çıkar. Örgütlü Meslekler Federasyonu tarafından büyük gösteriler düzenlenmektedir. Federasyon, 8 saatlik iş günü talebiyle 1 Mayıs 1886 tarihinde ülke çapında grevler ve gösteriler düzenleme kararı alır. 1 Mayıs 1886 günü ABD’de gerçekleşen mitinglere ondan fazla kentte üç yüz elli bin dolayında işçinin katılır.

Chicago’daki 1 Mayıs gösterilerinde ise seksen bin işçi vardır.  Talep, on saatlik ücretlerinde bir indirim olmaksızın sekiz saatlik iş gününün kabul edilmesidir. Chicago sekiz-saatlik iş günü hareketinin en militan yeri olur. Chicago 1 Mayıs 1886 gösterisi tarihe döneminin en kitlesel eylemi olarak geçer.  

Burjuvazi,  İşçi Sınıfının Yükselen Mücadelesine Saldırıyor : Haymarket 

1 Mayıs 1886’da, grev ve gösterilere yarım milyon işçi katılmıştır. Grev ve gösteriler, 1 Mayıs’tan sonra da devam eder. İşçilerin çoğu 3 Mayıs’ta sokaklara çıkar. McCormick’e ait fabrikadan atılan ve grevde olan işçiler de miting düzenlemiştir. Miting sona ermek üzereyken McCormick fabrika düdüğünü çalarak, içerdeki grev kırıcıları dışarı çıkartır. Grev kırıcıları protesto etmek için bir grup işçi fabrikaya yönelir ancak işçilere ateş eden polis, 4 işçinin ölmesine, onlarcasının yaralanmasına neden oldu. 

Bu saldırıyı protesto etmek için 4 Mayıs’ta Haymarket Alanı’nda işçilerin mitingi vardır. Miting tam dağılırken, kürsünün önüne, nereden geldiği belli olmayan bir bomba atılır. Hemen polisin önünde patlayan bomba nedeniyle 7 polis ölür, 69’u ise yaralanır. Yüzlerce işçi asılsız ithamlarla tutuklanmıştır. Tutuklanan işçilerden Albert R. Parsons, August Spies, Adolph Fischer, George Engel 11 Kasım 1887’de idam edilir 

İdam edilen işçi önderlerinin son sözleri tarihe kazılır. Spiers’ın şu sözleri işçilerin mücadeledeki kararlılığının da simgesi olur; “Bizi asarak işçi hareketini, milyonları, yoksulluk içinde çalışan milyonlarca işçiyi kendisine çeken bir hareketi yok edeceğinize inanıyorsanız, durmayın bizi asın! Burada bir kıvılcımı yok edeceksiniz, ama orada, önünüzde ve arkanızda her yerde başka kıvılcımlar çakacaktır. Bu, içten içe yanan bir ateş. Bu ateşi söndüremezsiniz.” 

13 Kasım Pazar günü ise yaklaşık yarım milyon işçinin katıldığı bir cenaze töreni düzenlenir. Daha önemlisi 1886’daki hareket istenen başarıya ulaşmasa da kazanımları beraberinde getirdi. İş gününün 14-16 saat olduğu iş kollarında bu süre 9 saate kadar düşürüldü ancak işçi sınıfının 8 saatlik iş günü mücadelesi sürüyordu. 

İşçi Sınıfının Enternasyonal Mücadele Günü : 1 Mayıs

Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu 1888’de, 8 saatlik iş günü kabul edilinceye kadar her yılın 1 Mayıs’ında grev yapılması kararını açıklar. Birçok ülkenin işçi sınıfından destek gelir. Belçika, Almanya, İngiltere ve Fransa’daki sendikalar da karara katılacaklarını ilan ederler. 

Temmuz 1889’da Paris’te toplanan 2. Enternasyonal Kongresi, 8 saatlik iş günü için 1 Mayıs 1890’da saatlik iş günü için uluslararası gösteriler düzenlenmesine karar verir. 2. Enternasyonal’in 1 Mayıs için aldığı karar sekiz saatlik iş günü ile ilgilidir ve 2. Enternasyonal’in çağrısı üzerine yapılan 1 Mayıs 1890 gösterileri görkemli olur. Londra’daki 1 Mayıs gösterisine yarım milyon işçi katılır. 

1 Mayıs daha sonraki yıllarda da işçi sınıfının 8 saatlik iş günü için eylem günü olmaya devam eder ancak 1 Mayıs gösterileri egemen sınıflar için huzursuzluk ve tedirginlik kaynağıdır. 1892 1 Mayıs’ında birçok yerde eylemler yasaklanır. Mitingin gerçekleştiği Londra’da 500 bin kişi alandadır. Ertesi gün burjuva gazeteler “Herkes sekiz saatlik iş günü istiyor, Avrupa çapında büyük gösteri” başlığı ile yayınlanır.

İşçi Sınıfı 1 Mayıs’ı Kutlamaktan Vazgeçmeyecektir

Görüldüğü gibi işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü 1 Mayıs tümüyle 8 saatlik iş günü için verilen mücadelenin ilk kez uluslararası büyük bir eylem biçimine dönüştürülmesinin üzerinde yükselmektedir.

Özünde 8 saatlik işgünü talebi vardır. Ulusal bir eylem, uluslararası bir sınıf mücadelesine dönüşmüştür. Chicago’lu işçilerin ve işçi önderlerinin unutulmaz mücadelesi de, işçi sınıfının 8 saatlik iş günü talebinin bir parçasıdır. 

Ancak sekiz saatlik iş günü hakkının kazanılmasının ardından 1 Mayıs’lar son bulmamış, her yıl kitleselleşerek kutlanmaya devam etmiştir. Bunun nedenini ise yine Rosa Luxemburg tarafından en açık şekilde ortaya konmuştur. 

1 Mayıs’ta, sekiz saatlik iş gününün uygulanması talep edildi ama bir kez bu hedefe ulaşıldıktan sonra, 1 Mayıs’tan vazgeçilmedi. İşçilerin burjuvaziye ve egemen sınıfa karşı mücadelesi sürdükçe, bütün talepleri karşılanana dek, 1 Mayıs bu taleplerin her yıl dile getirildiği gün olacaktır. Ve daha güzel günler geldiğinde, dünya işçi sınıfı kurtuluşunu kazandığında, insanlık muhtemelen, zorlu mücadelelerin ve ödenen bedellerin anısına 1 Mayıs’ı yine kutlayacaktır.