Yürü Üstüne Üstüne!

31 Mart seçimleri geride kaldı.Seçimin kaybedeni faşist AKP/MHP’nin cumhur ittifakı oldu. Nüfusun önemli kısmının yaşadığı büyükşehirlerin büyük bölümü el değiştirdi, bir kısmıda oy oranları başa baş durumda kaldı. Yenilginin ilk sonucu AKP’ye yedeklenen yığınların ekonomik kriz, siyasal krizler gibi pek çok nedenden ötürü kopuş eğiliminde olduğu ortaya çıktı. Aslında tanzimlerle, uluslararası tefecilerden aldığı borçlarla, sermayeye akan milyonlarca dolarlık yolsuzlukla, ihalenin, rantın ve talanın ekonomik krizin etkilerini tersine çevirmeye yetmediği yönünde. Önümüzdeki süreç Mart seçimlerinin ardına ertelenmeye çalışılan krizin daha büyük etkileri olacağı, AKP’yi daha derin bunalımların beklediğinin habercisi. İkinci sonucu ise küçük ortak MHP’ye AKP’nin her seçimde daha çok muhtaç olması. 24 Haziran’da çıkan “denetleyen küçük ortak” rolünü MHP daha güçlü sergileyebilecek. Bu aynı zamanda kanla beslenen ırkçı MHP siyasetinin “sömürgeci savaşı sürdürme” konusundaki aklının AKP’nin tek seçeneği olduğuda aşikar.

Alınan yenilgi toplumsal muhalefette moral olarak yansısa da halkların zaferine dönüşmedi. ‘Faşizmi gerileteceğiz’ iddiası ile girilen seçimlerin faşizmi geriletmediği ortada. Sonucunda AKP’ nin yenilgi almış olmasına rağmen faşist şefin ilk konuşmasındaki savaş ve işgal dolu cümleler önümüzdeki sürecin habercisi oldu. Özellikle HDP’nin iddiasızlığı ve sandık odaklı CHP ittifakı AKP’den rahatsız kitleleri CHP’nin ardına bağlamış oldu. Sokaktan tecrit pozisyonunu değiştirmedi. Silik bir HDP görüntüsünün ikinci karşılığı ise Kürdistan’daki oyların kaybıdır. Mesela 30 bin seçmenli Şırnak’ta garnizon etkisi, hayali seçmenler, insansızlaşma ve kentleri yakıp-yıkma siyaseti, kentlerde kayyum diyebileceğimiz asker-polis seçmenler gasp yolunu hazırlamıştır. HDP’nin başabaş yürüttüğü kentlerde ise seçim itirazlarının yok sayılması elimizde somut göstergeler olmuştur. Yinede bunca gasp politikasına rağmen nüfus yoğunluğunun fazla olduğu, manipülasyon marjının düşük olduğu kentlerde de oy oranlarında gözle görülür düşme olduğu açıktır. Bu HDP’nin iddiasızlığının açık bir sonucudur. Toplamda ise bu tablonun özetini faşist şefin Kürdistan kentlerine zafer vurgusu olmuştur.

HDP’nin iddiasızlığı sonucu AKP’nin yenilgisi moral olmaktan öteye geçememiştir. Haritadaki renk değişimi faşizmi geriletmemiştir. Faşizm, sokakta gerileyecektir. Sosyalist Gençlik bakımından çıkarılacak ders, AKP’nin yenilgisini politik bir zafere dönüştürmektir. Yığınlarda ekonomik kriz temelli artan huzursuzluğu politik bakımdan değerlendirmek, AKP yenilgisini sokakta harekete dönüştürmek gerekmektedir. Önümüzdeki süreç sömürgeci savaşın devam edeceği ve ekonomik krizin derinleşeceğini gösteriyor. Önümüzdeki ilk politik kavşak şüphesiz 1 Mayıs’tır. 1 Mayıs, AKP’nin yenilgisinin faşizme atılacak bir yumruğa dönüştürme fırsatıdır. Sosyalist Gençlik kitlelerde oluşan potansiyeli sokaklara akıtmanın, daralan siyasal çalışmanın yeni kanallara akmasını sağlamalıdır. AKP yenilgisinin teşhiri propagandanın ilk başlığı olmalıdır.

Seçimde; sömürgeci savaşın kentleri yerle bir ettiği, Kürdistan dağlarını bombaladığı, Rojava’ya işgale giriştiği, siyasi polis operasyonları yaptığı, hapishaneleri tecrit zulmü ile teslim almak istediği korkunç bir tablonun devam edeceği sonucu çıktı. Bu tabloda ise direniş çizgisi Leyla Güven’in başlattığı, hızla yurtsever ve sosyalist tutsakların katılımıyla devrimci bir cephe açılmış, yeni bir irade savaşı ortaya çıkmıştır.  Şunu görmek gerekir ki tarihin bu anında Leyla Güven’in direnişi ezilmeye çalışılan kitle hareketine itici dinamik olmaktadır.

Girişilen bu irade savaşı toplamda dönemin belirleyici gücü olacaktır. Saray rejiminin açlık grevleri karşısında geri adımı tüm bir sömürgeci savaşta dümen kırmaya zorlayacaktır.Aksi bir senaryo ise yeniden hareketlenen kitle hareketini tekrardan geri çekecek, direniş çizgisi hapishanelerde yenilgi almış olacaktır. İşte böylesi herhangi bir denge kurulamayacak bir irade savaşı gençlik hareketi bakımından uzaktan izlenecek, dayanışma sınırları içinde kalınacak politik gelişme değildir. Tüm bir dönemin akışını belirleyecek böylesi sert bir politik çarpışma, gençlik hareketinin önündeki tarihsel bir özneleşme sorunu olarak ortaya çıktı. Tarihin bu anı, gençlik hareketinde özneleşme tartışması yapan başta Sosyalist Gençlik olmak üzere tüm gençlik hareketine yeni bir görev ortaya koydu. Gençlik hareketi son bir kaç yıllık dönemde en ağır saldırılara maruz kalmış, belkide tüm toplumsal muhalefet içinde en çok gerileyen kesimi olmuştur. Tüm gençlik hareketi hem birleşik mücadele misyonundan alabildiğine uzaklaşarak parçalanmış hemde tekil özneler bakımından hareketsiz kalmıştır.

Sınıf mücadelesi arzu edilen koşullarda değil, tarihin önümüze çıkardığı koşullarda yapılır.  Tarihin bu anındaki ağır siyasi koşullar, politik başarısızlıkların bahanesi olamaz. Sosyalist gençlerde işte bu zor koşullar altında, demokratik mücadelelerin kaderini belirleyecek açlık grevi direnişinin en önemli gündemleri olarak önlerine çekecekler. Leyla Güven’in sesinin bir kişiye daha duyurmaktan, gençlik hareketinin tüm öznelerini direnişin parçası yapmaya kadar tüm biçimleri zorlayıcısı olacaklar. Şüphesiz Türkiye cephesindeki halkların sömürgeci savaşımdaki saflaşmaları,şovenist dalganın etkisi sınırlayıcı bir rol oynayacaktır. Bu olumsuz belirleyenin etkisi karşısında Leyla’nın sesi olacak onurlu demokratik bir cephe olacaktır. Leyla yaşamalıdır diyen her vicdanlı ses direnişin safında oynayacağı, Saray rejimini geriletecek rolün doğal muhatabıdır. Faşist dalganın geriletilmesinin belirleyeni bir direniş sosyalist gençliği bekliyor.

Toplumsal muhalefetin alabildiğine geri çekildiği en ufak sokak hareketinin faşist saldırılar ile bastırıldığı bir dönemde kadınlar kendilerine sokaklarda yer açmayı bildi. Bir süredir tüm dünyada ve bu topraklarda kadınlar en dinamik özne. 8 Mart’ta sokakları dolduran binlerce kadın bu dinamiğin sürdüğünü gösteriyor. Yalnızca kitle hareketinin en dinamik bölüğü değil aynı zamanda cins çelişkisinin derinliği kadına yönelik şiddeti, tacizi ve tecavüzü politik mücadelelerin en keskin başlığı yapmıştır. Katledilen her kadın, artık kadın kitlelerinin öfkesi ile karşılanıyor. Erkek devlet adaletinin göstermelik yargılamaları tepkilerin odağına oturuyor. Cins bilinci hızla kadınlar arasında yayılıyor. Saray rejiminin erkek karakteri, sistematik saldırıları ve kadınlara karşı politik söylemleri sistematikleşiyor. Erkek egemen aklı ile kadınları manipüle edecek politikalar üretmeye çalışıyor.

Böyle bir tablo genç kadınlara tartışmasız en önemli politik görevleri yüklüyor. Genç kadınların Kadın Adaleti için kurdukları komisyonları hem dönemin ihtiyacına cevap olacak hem de kadın politikası yapmadaki ısrarımızı sürdürecek önemli bir politik hamledir. Sosyalist gençlik tüm adımlarını bu politik hamleye göre kurgulamalı ve erkek egemenlikle ideolojik mücadelesinde ısrarını devam ettirmelidir. Kadın Devrimi hangi politik koşul altında olursa olsun, demokratik mücadelemizin paralel bir yolu olacaktır. Bu kavrayışla genç kadınların adalet komisyonlarını sadece dönemsel değil, stratejik bir görüş açısının parçası olarak bir dönem politikası olduğunu kavramalıyız.

Elbette böylesine derin siyasal çelişkiler, yoğun politik gündemler içinde faşist şeflik rejimini yeni krizlere sokacak koşullar hızla oluşmakta. Şu an her ne kadar var gücüyle seçim sonrasına ertelenmeye çalışılsa da ekonomik kriz gerçeği; mantar gibi türeyen işçi direnişleri, tüketim ürünlerinde hızla pahalanma gibi etkileriyle sürüyor. Para hızla değer kaybediyor. Saray kitleleri demagojisinin altında tutmak için krizi dış düşmana bağlıyor. Tanzim çadırları ile “hizmet” propagandası yapıyor. Nasıl ki faşist şefin “altın bozdurun” çağrısı dövizin yükselişine önlemden ziyade kitleleri manipüle etme siyaseti ise benzerleri de bu dönem devam edecek. Faşist şef de, partisi AKP’de, ittifakı kontrgerilla MHP’de ekonomik krizi önleyemez. Fakat krizle mücadele yalanları ile kitleleri yanıltacak, ortaya çıkacak devrimci potansiyeli, burjuva devletin varlığı için arkasına almak isteyecektir. Sosyalist Gençlik, ısrarlı bir karşı ajitasyonun sürdürücüsü olmalıdır. Bugün yeterli karşılık bulmayan propaganda faaliyetleri tarihin bir anında kitlelerde akış örgütleyebilir. Yerellerde gerçekleşecek işçi direnişleri ile ilişkiyi bir adım ötesine taşımak gerekir. Direnişin parçası hatta öncü öznesi olma iddiasını taşımalıdır. Bu bakımından bazı direnişlerle özel ilişkiler kurmaya çalışmak, sürekli eylem alanında konumlanmak önemli bir yerde durmaktadır.

Sosyalist Gençlik AKP’nin yenildiği, sömürgeci savaşın tırmandığı, kitlelerin moral depoladığı bir dönemde siyasal koşulları savunmadan kazanmaya çevirmenin emekçisi olmalıdır. Gelecek bize ezenler cephesinde daha derin krizler olacağını söylüyor. Bu krizleri eşitlik, özgürlük ve adalet mücadelemizin sıçrama tahtasına dönüştürebiliriz.