Lenin’in Devrimlerle İlişkilenişinden Öğrenmek – Aydın Akyüz

 

Her devrim bir alt üst oluştur, toplumu köklü değişime uğrattığı gibi tek tek bireyleri de değişime zorlar ve değiştirir. Bireyin devrimle ilişkileniş biçimi ne kadar doğrudan, güçlü ve bilinçliyse değişimi de o kadar güçlü ve köklü olur. Bunu, güncel olarak Arap devrimleri ve Rojava devrimi üzerinden sınayabileceğimiz gibi, 1905 ve 1917 Şubat ve Ekim Rus devrimleri gibi tarihi örneklerden de sınamak mümkün.

Son yıllarda, Rojava devrimiyle ilişkilenen Kuzey Kürdistan ve Türkiye halkları ve tek tek bireyler üzerinden devrimin değiştirici gücünü gözlemlemek mümkün. Rojava’ya Kobane’ye giden ölümsüzleşenlerimizle ilgili anlatılanlardan anlıyoruz ki en köklü değişim ve yenilenmeyi, doğrudan devrimin içindeki savaşçılar yaşıyor. Geri yanlarını yıkıp kendilerini yeniden inşa ediyorlar. Yıllardır ayak bağı olan, eksik ve tutucu yanlarını devrimin ateşinde yakıp kendilerini yeniden yaratıyorlar.

Devrimin yıkıcı ve değiştirici gücü sadece devrime doğrudan katılanlarda görmüyoruz. Devrim topraklarının dışında, şu veya bu biçimde devrimle bilinçli ya da bilinçsiz ilişkilenen herkeste değişim ve yenilenme gözlemlemek mümkün. Aklımıza ilk Rojava ve Kobane’de şehit düşmüş komünist savaşçıların aileleri geliyor. Serkan’ımızın, Suphi Nejat’ımızın, Sibel’imizin, İvana’mızın ve diğer canlarımızın aileleri şahadet haberinin duyulduğu ilk andan itibaren sadece çocuklarını ve kardeşlerini değil, onların devrim davasını, Rojava devrimini ve Kobane savunmasını da sahiplendiler. Çocuklarının haklı davaları için bir şeyler yapmaya çalıştılar. Gerek uğurlama törenlerinde gerekse sonrasında Rojava devriminin ve Kobane savunmasının sahiplenilmesi, güçlü biçimde destek bulması için ellerinden geleni yaptılar. Devrime dokunmak onları da bir biçimde değiştirdi ve yeniledi. Kimisi yüzünü daha fazla devrime döndü, kimisi de devrimin birer aktivisti olarak mücadele içinde şu veya bu biçimde yer aldı.

Devrim topraklarının dışında ama devrimle birlikte yaşayanlarımız da vardı. Devrimle dayanışma eylemleriyle, düşünce, duygu ve yazılarıyla ilişkilenenlerde de değişme ve yenilenme yaşandı. Devrim davasında yer alıp kendini aşmak isteyen devrimciler ve komünistlerin, Rojava devrimi ve Kobane direnişinin yarattığı ideolojik ve moral etkisiyle yenilenme hızları yükseldi, daha güçlü ve köklü kopuşlar yaşadılar. Son yıllarda düzenden kopuş ve yenilenme temposunun önemli oranda yükselmesini, Arap devrimleri, Rojava devrimi, Kobane direnişi, Gezi/Haziran ayaklanması ve oluşmaya başlayan devrimci durum, dünyada yeniden işçi ve ezilenlerin mücadelesinin yükselişinin yarattığı ideolojik ve moral üstünlüğüne borçluyuz. Bu bilinçle, devrimlerle ve devrimci durumlarla ilişkilenme çabası güçleniyor.

1905 DEVRİMİNDE LENİN

Bütün bu düşünceler bizi, Lenin’in devrimle ve devrimci durumlarla ilişkileniş sorunsalına götürdü. Lenin, tarihe giriş yaptığı andan itibaren devrimle çok güçlü ve tutkulu bir ilişki kurmuştur. Andaki temel devrimci sorunu çözümleyip çıkış yolu bulmada, bütün gücüyle ona hücum etmede eşsiz bir yaratıcılık ve hücum ruhu sergilemiştir. Her önemli dönemde teorik, politik, ideolojik ve örgütsel sorulara teorik ve pratik cevaplar verdiği eserler kaleme almıştır. Bu eserler anın en temel acil devrimci sorununu çözüme bağlama çabasının ürünleridir.

RSDİP 1898’de kurulsa da program, tüzük ve temel politik rotası 1903’deki 2. Kongre’de belirlendi. Burada genel bir stratejik ve taktik çizgi ve yön olsa da somutlaştırılmış ve ayrıntılandırılmış stratejik ve taktik planın varlığından söz edemeyiz. Bu eksiklik, esas olarak 1905 Devrim deneyimi içinde aşıldı. Bolşevikler, devrimin patlak vermesinden sonraki birkaç aylık sürecin deneyimlerine dayanarak topladıkları kongrede çözüm bekleyen devrimin acil görevlerini, strateji ve taktik planın ayrıntılandırdılar. Lenin, Menşevik konferans kararlarıyla, Bolşevik kongre kararlarını karşılaştırmalı bir biçimde ele alarak Menşeviklerin sınıf uzlaşmacı, stratejik, taktik ve politik çizgisini teşhir sandalyesine oturttu. Devrimin çözümünü dayattığı sorunları ve yarattığı yeni mücadele araç ve biçimlerini çözümleyerek, kendisinin ve Bolşeviklerin devrim anlayışını derinleştirdi. Demokratik devrimin kalan sorunlarını sosyalist devrimin çözeceğini ekledi.

1905 Devrimi’nde politik genel grevin oynadığı rolden hareketle genel bir ayaklanmaya geçişte doğrudan bir rol oynayacağını tespit etti.

Moskova ayaklanmasının derslerini çözümleyerek, yeni ve başarılı bir ayaklanma taktiğinin açığa çıktığını keşfetti. Engels’in 1848 Haziran’ında Parisli işçilerin ayaklanmasının yenilgisinden hareketle yeni askeri tekniğin, topların kent ayaklanmalarında kullanılmasıyla birlikte barikat savaşlarının tek başına zafere gitmede etkisinin azaldığını ve sınıf mücadelesinin bu eksikliği giderecek bir yol ve yöntem bulması gerektiğine işaret etmişti. Paris Komünü’nde komünarlar topları ele geçirerek bu eksikliği gidermişti. Moskova ayaklanmasında ise bu eksikliği giderecek yeni bir mücadele biçimi açığa çıktı. Moskovalı işçiler, barikat savaşını partizan savaşıyla birleştirerek yeni askeri tekniğe karşı üstünlük kurabildiler. Lenin bu durumu inceleyip tespit ederek, barikat savaşlarını partizan taktiğiyle takviye etme taktiğini dünya işçi ve emekçilerinin hizmetine sundu. Bu taktiği genelleştirme çağrısı yaptı.

Bu örneklerde de görüldüğü gibi Lenin, devrimin açığa çıkardığı yeni durumlar karşısında kendini de sorgulayan, artık geride kalmış, eskimiş düşüncelerinden koparak, onları ayak bağı yapmamıştır. Düşüncelerini gözden geçirmiş, 1905 Devrimi’nin yıkıcı ve yeniden kurucu etkisi altında yeniden yapılandırmıştır.
Aynı tutumu, 1917 Şubat ve Ekim devrimleri karşısında da aldığını görmekteyiz.

EKİM’E GİDEN YOLDA LENİN

Şubat Devrimi patlak verdiğinde Lenin, Menşevikler ve sosyal devrimcilerin burjuvazinin peşine takılarak emperyalist savaşı sürdürme, kitlelerin barış, özgürlük ve ekmek, yoksul köylülerin toprak taleplerine yüz çevirmesi ve proletarya iktidarının embiryon hali olan ve daha yeni kurulmuş yaygınlaşmakta olan Sovyetler’den hareketle; iktidar, geçici devrimci hükümet sorunlarını ve demokratik devrim ve sosyalist devrime geçiş konularında 1905 Devrimi sırasında söylediklerini “revize” etti. Yüzeysel ve kaba bir bakışla 1917’deki Lenin’in 1905’deki Lenin’le çelişkiye düştüğü söylenebilir. Ama gerçek hiç de öyle değildir. Özden kopuk bir görüntü aldatıcı olabilir. Gerçekte Lenin, yöntemde 1905’deki duruşunu korumuştur. Marksist yöntem olan diyalektik ve tarihsel materyalizme sıkı sıkıya bağlıdır. Genel formülasyonlardan hareketle somut durumu açıklamaya kalkmaz, somut durumun somut analizine dayanarak sonuca ulaşır. Marksist yönteme sıkı sıkıya bağlı kalmış, değişen dünya ve Rusya koşullarından, emperyalist savaş ve şubat devriminin ortaya çıkardığı kimi özgünlüklerden hareketle demokratik devrim, proleter devrim ilişkisini yeniden kurmuş, proletarya diktatörlüğüne geçiş konusunda 1905’de söylediklerinden farklı şeyler söylemiştir. Eski Bolşevikler ise somut koşulların somut incelemesi yerine işin kolayına kaçıp 1905’de formüle edilen teorik kalıplara bağlı kalarak başlangıçta Lenin’i anlamakta zorluk çekmişlerdir.

Peki, 1905 ile 1917 arasında değişen neydi?

Emperyalizm kurumsallaşarak kapitalizmin yeni bir evreye girdiği anlaşılmaya başlanmıştır. Emperyalizmin zayıf halkaları oluşmuş ve proleter devrimin ve sosyalizm inşasının tek ülkede başlayabilmesinin nesnel koşulları oluşmuştur. 12 yılda Rusya’da kapitalizm olağanüstü bir hızla gelişim göstermiş, işçi sınıfının niceliği ve iktisadi-toplumsal ağırlığı katbekat artmıştır. Emperyalist savaş büyük bir toplumsal ve iktisadi yıkıma yol açmış, barış, ekmek ve özgürlük kitlelerin acil talepleri haline gelmiştir. Kurulan geçici hükümet, ne kitlelerin bu acil taleplerini karşılama niyetindedir ne de hükümette yer alan sosyal devrimciler söz verdikleri yoksul köylülere toprak dağıtma niyetindedir.

Bütün bunların hepsini bir potada birleştiren olgu, Sovyetler’in yeniden kurularak ikili iktidara yol açmış olmasıdır. Lenin, düğümü çözecek formülü ortaya atmıştır. Kitlelerin temel taleplerini sahiplenerek, Sovyetler’i yaygınlaştırıp merkezileştirerek iktidarın alınabileceğini ve bunun da işçi-köylü ittifakına dayanan proletarya diktatörlüğüne denk geleceğini belirterek, bütün iktidarın Sovyetler’e devri şiarını ortaya atmıştır.
Lenin, Mart ayında sürgünden gönderdiği mektuplarla ülkedeki Bolşevik önderliği bu doğrultuda ikna etmeye çalışmıştır. Nisan’da Rusya’ya geldiğinde ise düşüncelerini kapsamlı bir program taslağı şeklinde, Nisan Tezleri adıyla formüle etmiştir. Bu taslak, proletarya diktatörlüğüne geçiş programı niteliğindedir. Bununla birlikte, partinin isminden sosyal demokrat ifadesinin çıkarılarak yerine komünist ifadesinin eklenmesi, yeni Enternasyonal’in kurulması gibi, hem yeni çağın partisi Bolşevik partisinin gelişiminde yeni bir düzeyi hem de ihanet çukuruna yuvarlanan II. Enternasyonal’in yerine Komünist Enternasyonal’in kurulması gerektiğini belirterek dünya devrimi perspektifini yeniden güçlendirmiştir. Nisan Tezleri, Ekim Devrimi yolunda kılavuz olmuştur.

Lenin burada kalmamış, Ekim’in arifesinde iktidarı aldıktan sonraki görevlere yoğunlaşmıştır. “Devlet ve Devrim” eserinde devrim, devlet, proletarya diktatörlüğü, sosyalizm, komünizm ve geçiş sorunlarına kafa yormuş; Marks ve Engels’in soruna yaklaşımları ve tarihsel, güncel deneyimlerin ışığında cevap bulmaya çalışmıştır.

Lenin, tıpkı rehber aldığı Marks ve Engels’in 1848-’51 devrimleri ve Paris Komünü dönemlerinde düşüncelerini gözden geçirip kimi değişiklikler yapmaları ve teorilerini daha da derinleştirmeleri örneğinde olduğu gibi, Marksist-Leninist teoriyi devrimin sınavına tabi tutarak, yeni sonuçlara ulaşmış, var olanla yetinmeyerek, artık geride kalan, eskimiş olan lafızları terk etmiş, karşılarına Marksist yöntemle ulaştığı yeni sonuçlar koymuştur. Bunları yaparken sınırlarını zorlayarak kendini de yenilemiştir. Başta Lenin olmak üzere Bolşevik Parti ve kadroları sürekli biçimde kendilerini yenileyerek Ekim Devrimi’ne doğru yürüyebilmişlerdir.

EKİM’DEN ROJAVA’YA DEVRİMİN ÇAĞRISI

Ekim Devrimi, Lenin’le birlikte yenilenmeyi, eski “beni” yıkıp yeni “beni” yaratan, bunu devrimciliğin önemli niteliklerinden biri olduğunu bilen, zafer tutkusu yüksek komünistler kuşağının önderlik yaptıkları, devrimci işçi-emekçi kitlelerin eseridir. Ekim Devrimi, yeni bir çağ açarak 20. yüzyıla damgasını vurdu. 21. yüzyılın başında yeni bir devrimler çağının emareleri çoğaldı. Arap devrimleri bölgesel devrimlerin, Rojava devrimi ise kadın devriminin muştuları oldular.

Din ve mezhep savaşlarının en az bin yıllık bir geçmişi, ulusal çekişme ve kavgalarında en az yüz yıllık geçmişe dayandığı bu coğrafyada, Rojava devrimi halklar arasında din, ulus ve mezhepsel kavgalara son veren halk meclislerine ve komünlere dayanan, sosyalizan nitelikler taşıyan yeni bir düzenin önünü açtı. Ezberlerimizi bozup yeni devrimler çağının dilini öğrenmeye, devrimlerin yıkıcı ve yeniden kurucu ateşinde pişmeye çağırıyor bizleri. Devrimin, nesnel ve kendiliğinden dönüştürücü etkisi altında kalmakla mı yetineceğiz? Yoksa birkaç adım öne çıkıp bilinçli ve iradi bir ilişkileniş içinde Lenin’in ve Ekim Devrimi’ni yaratan Bolşeviklerin yaptığı gibi devrimin ateşinde arınıp gelişecek ve yenilenecek miyiz?

Ekim Devrimi’nin 98. yıl dönümünü kutladığımız, şehitlerimizden öğrenmeye çalıştığımız Kasım ayında, şehitlerimiz bizi Lenin’in ve Bolşeviklerin devrimle kurduğu ilişkiden öğrenmeye çağırıyor.