Nasıl Bir Yol? – B. Tufan Karayazı

Kapitalizmin derinleşen varoluşsal krizi, burjuva iktidarları yönetme krizi ve kitle ayaklanmalarıyla karşı karşıya bırakırken, emekçileri ve ezilenleri daha büyük işsizlik, yoksulluk, kötü yaşam koşulları, devlet terörü ve geleceksizliğe doğru sürüklemeye devam ediyor. Türkiye ve Kürdistan’da yaşanan siyasal, ekonomik ve toplumsal gelişmeleri de dünya kapitalizminin içinde bulunduğu durumdan bağımsız düşünemeyiz. Burjuva ideolojik hegemonyanın hüküm sürdüğü, ekonomik krizin derinleştiği ve faşizmin siyasal saldırılarının ağırlaşarak devam ettiği günümüz koşullarında gençliğin durumu ve gençlik hareketinin rolünü/görevlerini daha özel tartışmak, devrimci gençlik mücadelesinin bileşeni olan tüm politik öznelerin ertelenemez görevidir.

Öncelikle görmek gerekir ki, özgün sorunları ve değiştirici niteliği-potansiyeli ile egemenler cephesinin de özel olarak kazanmayı hedeflediği gençlik, faşist iktidarın ideolojik ve siyasal kuşatması altına alınmış durumdadır. Bununla birlikte, ekonomik krizin sonuçlarını en ağır biçimde yaşayan halk gençliğinin öfkesi her geçen gün büyümekte ancak bir siyasal harekete dönüşememektedir. Bu durumun değişik zeminlerde açıklanabilir ve yanlış olmayan birçok objektif-subjektif sebebi var elbette ancak faşizmin varlığı en esaslı yanı oluşturmaktadır.

Yaşamın bütün alanlarında artan baskı, tehdit, yasak, engelleme ve değişik tipte saldırılarla kendini gösteren faşist kuşatmanın gençlik hareketinin gelişiminin önündeki en büyük engellerden biri olduğunu görmek gerekir. Hak talepli barışçıl bir gösteri dahi polis saldırısı ve gözaltı yahut sonrasında gelişen siyasi operasyonlarla karşılığını buluyor. Faşist rejim, gençlik hareketini sindirmeye ve mezar sessizliği yaratmaya çalışıyor. Barınma hakkını savunan, anadilde eğitim isteyen, parasız eğitim için mücadele eden, ücretsiz ulaşım talep eden, cinsiyetçi eğitim ve erkek egemenliğine itiraz eden, sağlıklı çalışma koşulları ve emeği için direnen, uyuşturucu ve çeteleşmeye karşı mücadele eden, toplumsal gelişmelere müdahale eden ve değişen bir dizi gündem-gelişme etrafında harekete geçen gençlik kesimleri; karşısında direkt olarak devleti buluyor. Çevik kuvvet ve kalkanlardan oluşan abluka ve çemberler, işkenceli gözaltılar, soruşturma terörü, her gün bir yenisi açılan dava dosyaları, işten-okuldan ve yurttan atma tehditleri, bursların kesilmesi, kaçırma ve işkence, tutuklama ve özel olarak tertiplenen ülkücü-faşist saldırılar faşist devlet terörünün akla gelen ilk biçimleridir. Yine emniyet ve adliye koridorlarında tezgahlanan özel savaş yöntemlerinin kullanımı ve psikolojik savaş da bu bağlamda çok daha özel ele alınmayı hak eden bir konudur. Ancak sonuç olarak altını çizmek gerekir ki, gençliğin devrimci dinamiklerle buluşması, düzen içi mücadelenin sınırları dışında arayış ve eğilimler içine girmesi ve nihayet isyan/ayaklanma gibi niteliklerle buluşabilmesini engellemek için rejimin elinde kalan tek yol, faşist devlet terörünü gençliğin sırtından eksik etmemektir.

Faşizme Karşı Mücadele
Yukarıda özetle tarif etmeye çalıştığımız tablonun işaret ettiği nokta açıktır; gençlik hareketinin başlıca görevi faşizme karşı mücadeleyi örgütlemektir. Her gün artan bu faşist saldırganlığa karşı birleşik bir barikat örmek ve faşizme karşı direnişin en dinamik kuvveti olma rolünü doğrudan üstlenmektir. Gelişen ve gelişme potansiyeli taşıyan bütün toplumsal-demokratik hareketlerin yükleneceği hedef faşizm olmalıdır. Liseli ve üniversiteli öğrenci gençliğin, işçi-işsiz gençliğin ve genç kadınların tüm sorun ve mücadeleleri faşizme karşı mücadele zeminiyle buluşturulabilmelidir. Kapitalist sömürü düzeninin bekçiliğini üstlenen siyasal islamcı burjuva faşist iktidarın varlığı ve rolünü reddeden, onun sorumluluğunu gölgeleyen ve siyasal savaşımın muhatabını silikleştiren, mücadelenin hedefine somut olarak faşizmi ve onun aygıtlarını koymayan bütün hareketler dar pratikçilikten, popülizmden, siyasal patinajdan ve günü kotarmaktan öteye gidemezler. Gençlik hareketi bu gerçeğin etrafında yan yanaya gelmenin yolunu aramalı, eylem birliklerinden tutalım da aynı hedefe yönelen ortak kampanyaların örgütlenmesine kadar, ihtiyaç olan tüm mücadele biçim, yöntem ve araçlarını bir arada kullanma, bugüne kadar biriktirilmiş olan deneyim ve kazanımı bugünün güncel görevleriyle buluşturma kabiliyeti göstermelidir. Bütün olanaklar faşizme karşı mücadelenin gelişimine seferber edilmelidir. Mücadelenin hedef tahtasına da doğrudan faşist şeflik rejimini oturtulmalıdır.

Kabul etmek gerekir ki, süreç hiçbir siyasi öznenin tek başına göğüsleyemeyeceği kadar sert ve keskindir. Ancak belli bir tutarlılık içinde hareket edilen, doğru halkaların yakalandığı zemininde örgütlenen ve hedefine sömürgeci faşizmi koyan güçlü bir birleşik direnişle yeni bir yol açılabilir. Geride kalan mücadele yılları içinde faşizmin azgınca saldırıları ve devrimci gençlik hareketinin eksiklik ve yetmezlikleriyle kaybedilen mevziler ancak bu güzergahla yeniden kazanılabilir. Kaybedilen mevzileri kazanmak ve bunlara yenilerini eklemeyi hedeflemek başlıca görevler arasında düşünülmelidir. Örgütsel çıkarları hareketin çıkarlarının önüne koyan tutum ve pratikler gençlik hareketinin durumunu bugünden daha ileri düzeye taşımayacaktır. Hareket gelişmeden, öznelerin gelişme şansı yoktur. Bu aradaki diyalektik ilişkinin kavranması zorunluluktur, aksi biçimler gelişim sanısından(!) öte bir şey ifade etmeyecektir.

Birleşik Direnişin Özü
Gençliğin birleşik direnişini örgütleme sorumluluğunu üstlenen ve bunu acil siyasal görev olarak gören kuvvetler, gençliğin tüm akademik-demokratik ve siyasal sorun-talep ve özlemlerini omuzlayacak bir perspektife sahip olmalıdır. Gençlik kitlelerini rejimin karşısında saflaştırabilmeyi ve devrimci mücadeleye katabilmeyi hedeflemelidir. Ancak bunu geri bilinç ve pratik üzerine değil, siyasal-ideolojik mücadelenin ihtiyaç duyduğu bir çizgi ve ileri bilinç üzerine inşa etmelidir. Yani nihai olarak Kürt halkına yönelik saldırılarla beslenen şovenizme, faşizme ve inkarcı sömürgeciliğe karşı mücadele zemininde örgütlenmek zorundadır. Politik özgürlüğün kazanılması gençlik mücadelesinin temel gündemi olarak değerlendirilmelidir. Gençliğin dikkati bu noktaya çekilmelidir. İçeriksiz, kitle kuyrukçuluğuna dönüşen ve hatta ne yazık ki kitle hareketi ve bilincinin gerisine düşen biçimlerde örgütlenen birleşik eylem ve pratikler çözümün kapısını aralayan güce dönüşemeyecektir.

Yukarıda tarif ettiğimiz görüş açısı, gençliğin ekonomik taleplerini reddetmez ve onu kendi sorumluluğunun dışında görmez ancak bu mücadelelerinin bağlanması gereken çizgiyi bir zorunluluk olarak önceler.

Talepler, Gençlik ve Mücadele
ML ideoloji ve devrimci mücadele reform ve talep eksenli mücadeleyi reddetmez ve onu kazanım olarak görür. Ekonomik mücadeleyi, kitleleri harekete geçirici bir kuvvet olarak değerlendirir ve siyasal mücadeleyi geliştireceğini kabul eder ancak gelişimi bununla sınırlamaz. İşte bu görüş açısıyla, devrimci gençlik hareketi elbette ekonomik-demokratik talepli eylem-etkinlikler örgütleyebilir, gelişmekte olana dahil olabilir ancak onu daha ileri taşımayı hedeflemekle mükelleftir. Basit bir talep dahi milyonlarca genci rejimin karşısına dikebilir ve sokağa taşıyabilir ancak liseli ve üniversiteli, işçi-işsiz gençliğin ve genç kadınların ekonomik-demokratik talepler etrafında gelişen hareketlerini faşizme karşı mücadele ve devrim çizgisiyle buluşturabilmek devrimci gençlik hareketinin en özel marifeti olmalıdır. Ertelenemez ve ötelenemez olan budur.

İçinden geçtiğimiz koşullar, gençlik hareketinin parçalı-dağınık durumu ve kendisini ciddi biçimde gösteren niteliksel zayıflık ve tarihine-birikimine yabancılaşma eğilimleri, saflarda belirlen reformist ve liberal yansımalar, birleşik gençlik mücadelesinin en temel hedeflerinden biri olarak devrimci çizginin örgütlenmesi, kitle bilincini değiştirecek bir hareket tarzı ve kitleleri harekete geçirecek biçimleri örgütlemek görevini daha yakıcı hale getirmektedir. Kitle hareketinin geri çekildiği ve faşist kuşatmanın gün gibi ortada olduğu koşullar karşısında kitleleri motive edecek ve onları cesaretlendirecek pratikler örgütlemek, onları harekete geçirecek ve yine onlarla birlikte politika yapabilecek düzeyi hedefleyecek bir eksene ihtiyaç vardır. Hiç tartışmasız, gençliğin ve bir bütün olarak ezilenler cephesinin aradığı taze kan geniş kitleler içinde verilidir. Sonuç olarak, birleşik gençlik mücadelesini örgütleme göreviyle karşı karşıya olan kuvvetlerin yönü kitlelere dönük olmalı ve onları kazanmayı hedeflemelidir.

Liselileri Kazanmak
Devrimci gençlik hareketinin liseli öğrenci gençlik mücadelesini örgütleme konusunda iradesinin kırıldığı, alanın özgün sorun ve ihtiyaçlarına ileri düzeyde yabancılaştığı, lise faaliyetinin taşıdığı örgütsel ve siyasal imkanlara gözlerini kapadığı ve bu alanın örgütlenmesi gibi bir gündeminin olmadığını görmek gerekir. Devrimci gençlik hareketinin başta üniversiteler ve emekçi semtler olmak üzere, yaşadığı örgütsel krizin başlıca sebeplerinden biri liseli gençlik çalışmasına sırtını dönmüş olmasıdır. Uzun süredir ciddi bir örgütsüzlük içinde bulunan liseli gençlik mücadelesi, tatlı sularda solculuk oynayan(!) reformist ve liberal örgütler dışında ve gençlik hareketinin sınırlı birkaç kuvveti hariç tamamen gündem dışı bırakılmıştır. Devrimci gençlik hareketinin liseli öğrenci gençlik mücadelesinin yarattığı siyasal ve örgütsel olanakları görmemesi “büyük sorun” ancak görüp de ilişkilenmemesi çok daha büyük bir sorundur. Oysa staj sömürüsü, zorunlu din dersi, paralı-niteliksiz-tekçi ve cinsiyetçi eğitim, yaşam tarzına müdahale, yoksulluk ve geleceksizlik gibi sorunlardan muzdarip olan liseliler, yani gözünü AKP iktidarıyla açan ve hâlâ onun faşist iktidarı altında yetişen milyonlarca genç örgütlenmeyi bekliyor. Siyasal faaliyetin yönünü lise çalışmasına bükme, onun örgütlenmesine kuvvet ayırma, onun sorun ve gündemleriyle ilişkilenme gibi ilk adımların tez elden atılması, özellikle liseli genç kadınlar ve LGBTİ+’ların yüksek örgütlenme potansiyel ve eğilimi göz önünde bulundurularak hareket edilmesi acil görev olarak görülmelidir. Liseli gençliğin devrimci saflara katılamaması veya lise faaliyetinin örgütlenememesi sadece örgütsel sınır ve zorluklarla açıklanamaz. Mesele düpedüz bu alanın örgütlenmesini görev olarak görmemekle ilgilidir!

Sonuç olarak söylemek gerekirse;

Gençlik enerjik, dinamik ve sınır tanımazdır. Düşünme ve eyleme kapasitesi geniş, kopuş düzeyi ileridir. Onun bu niteliği kesin olarak görülmeli ve bu güç düzen içi mücadelenin sınırlarına hapsedilmemelidir. Fiili-meşru mücadele hattı ve anti-faşist mücadelenin örgütlenmesi acil bir görev olarak ele alınmalı, pratik adımlar atılmalı ve bu çizgi gençlik kitleleri içinde bir eğilim olarak belirginleştirilmelidir. Yankısını anda bulmayabilir ancak bir çizgi ve yönelim olarak kendini örgütlemeli, faşizmle girilecek daha büyük çarpışmalarına dinamik hazırlığı olarak ele alınmalıdır.