Amaç Açıklığı, Düşünüş ve Pratiğin Bütünlüğü – Okan Danacı

Devrimci mücadeleyle yeni tanışan bir gençten tutalım da uzun yıllarını siyasal çalışma içinde geçirmiş profesyonel devrimciye kadar uzanan geniş bir yelpaze aralığındaki her düzeyde, tartışılması ihtiyaç olan bazı temel başlıklar vardır. Mücadelenin yükseldiği dönemlerde de zayıfladığı dönemlerde de muhakkak karşımıza çıkar ve ilgili birey veya kolektifi tartışmaya davet eder. Hatta öyle ki bazı dönemlerde kendini dayatacak kadar keskinleşir. İşte bu bağlamda bugün tartışmamız gereken bu konulardan biri amaç açıklığı, ufku açık tutmak ve bütünlüklü bakabilmektir.

Dünyayı anlama, yorumlama ve değiştirme iddiasını taşıyan ve eyleyen devrimciler için amaç-araç, yöntem-biçim gibi başlıklar temel konulardır. Bu ve benzer içerikler devrimci mücadelenin üzerinde gelişebileceği saç ayaklarıdır ve başarının örgütlenmesi için olmazsa olmaz unsurlardır. Her biri tek başına bir sözlük anlamı taşıyor olsa da diyalektik yöntem, bu kavramları ancak birbirleriyle ilişkisi ile ele alındığında bir anlam kazanacağını ve devrimci sonuçlar üreteceğini söyler.

“Devrimcinin görevi devrim yapmaktır” derken ölümsüz komünistler, çok yalın bir biçimde amaç ve iddiaya işaret ederler. Siyasal-toplumsal örgütlenmelerden tutalım da öğrenci kulüpleri, topluluklar vb. birçok oluşuma kadar uzanan düzlemde, kuvvetleri bir araya getiren en temel unsur “amaç” ve “işbirliği”dir. Amacı olmayanın “varlığı” tartışılır. Çünkü amaçtan yoksunsanız eğer bir şey ifade etmiyorsunuz demektir. Bireyi de herhangi bir kolektifi de var eden ve onun devamlılığını/etkinliğini motive eden şey, bir amacın varlığı ve ona erişebilme istek ve pratiğidir. Örneğin devrimci bir örgütü meydana getiren en temel unsur amaç ve işbirliğidir. Bu örgütün kadro ve organlarını birbirine bağlayan temel unsur da bunlardır. Amaçsızca bir araya gelen veya amacını yitiren kuvvetten ortak hareket etmelerini, birlikte yürüme iradesi, değiştirme gücü gibi pratikler yaratması, bedel ödeme cesareti, yoldaşlaşma niteliği ve nihayet başarı örgütlemesi beklenemez. O yüzden amacın rolü ve misyonu kesin olarak kavranmalı ve bizi yöneten/yönlendiren güç olduğu unutulmamalıdır.

Ancak bununla yetinemeyiz. Mesele tek başına kavramsal olarak amacın işlevsel rolünü bilmek değil, “amacımızın” ne olduğunu kavramak, onu pratiğin öğretici gücüyle somutlamak ve en nihayetinde ona bağlı hareket etmektir. Amacımız ve ona bağlı olarak yaptığımız güncel somut analiz ve açığa çıkan ihtiyaçlar hareket tarzımızı belirler. Mücadele araç-biçim ve yöntemlerimizi tayin eder. Amacın ne olduğu kavrandığı takdirde ufkumuz genişler/gelişir, sorunların çözümü ve ihtiyaçlara yanıt üretebilmek kolaylaşır.

Amaç kavranmıyor ve amaç açıklığına erişilemiyorsa, birden olmayan şekilde türeyen “bulanıklık” yürüyüşü zayıflatır, bocalatır ve iradesini kırar. Amaç açıklığının olmadığı her düzeyde örgüt ve bireyde kendiliğindencilik, dar pratikçilik ve alışkanlıklar boy gösterir. Yön birliği kaybolur, gerici kaos gelişir ve savrulmalar/dağılmalar başlar. Liberal fikirler ve davranışlar, uzlaşmacı yaklaşımlar, sekter tutum ve gerici anlayışlar saflara sirayet eder. Çünkü amaç silikleşmiştir. Artık toplama yön veren ve onu yöneten nitelik “amaç” değil, ortalığa saçılmış bireysel fikirler ve duygular olmuştur. Bu yüzden amacın rolü ve amaç açıklığı meselesi önemlidir. Bir maden işçisinin baretindeki fener gibi önümüzü görmemizi sağlayan en önemli unsurlardandır. Sonuç olarak, siyasal-örgütsel faaliyetten tutalım da günlük yaşamsal davranışlara kadar, amacın sürekli hatırlanması, pratiğimizin onun denetiminde şekillenmesi ve kolektifi bir arada tutan unsurun amaç ve onun yolunda işbirliği olduğu gerçeği bir an olsun aklımızdan çıkmamalıdır.

Faşizmi yenme ve devrimi örgütleme iddiasıyla yürüyen mücadele özneleri bakımından amaç ve hedef meselesi daha somut biçimde tartışılmalıdır. Devrimci mücadelede amaç ve hedef dediğimiz unsurlar kendisini bir program, ilkeler ve yöntemler olarak somutlar. Ancak pratikte hayat bulur. Mesele en ideal olanı resmetmek, en güzel yazılı metinleri hazırlamak ve süslü cümleler kurmak değil; eylemektir. Yani tamamen pratiğinizle ilgilidir. O nedenle bir amaç etrafında örgütlülük ve ilkeler-program çerçevesinde politika yapmak kazanılması gereken en önemli halkalardan biridir.

Yukarıda özetle ifade etmeye çalıştığımız araç ve ilkeler, strateji ve taktikle, ona bağlı örgüt ve mücadele biçimleri ve kadro gerçeği ile hayat bulur. Pratiğin değiştirici gücü olmaksızın “amacımız bu veya şudur, hedefimiz şöyle veya böyledir vs” demeniz bir şey ifade etmez. Sizin bu amaç ve hedefleri hayata geçirme tarz, yöntem ve biçimlerinizin devrimci mi reformcu mu lafazan mı militan mı olduğunuzu gösterir. İşte bu bahsettiğimiz “pratik” meselesi bize sınırlarımıza saldıracak ufuk açıklığı ve bütünlüklü bakabilme kabiliyetini kazanmayı ve etkin biçimde kullanmayı buyurur.

Amaca hasıl olanın ufku genişler ve siyasal-örgütsel-ideolojik sorun ve gündemlere dair bir bakış açısı ve yöntemi olur. Örneğin amacımız “dünyayı değiştirmek” çapında büyük bir iddia, yani devrimse, o halde ufkumuz açık olmalı ve bütünlüklü görebilmeliyiz. Gözümüzün gördüğü ve kulağımızın işittiği ile yetinemeyiz. “Ağaçlara bakıp ormanı görememe” çukuruna düşmemeliyiz. Yani sorun ve gelişmelerin özü ve yansıyış biçimlerini somut durum ve koşullarla bağı içinde ele almamız gerekir. Ufku açık tutmak ve bütünlüklü görebilmek yalnızca bir sorunu kavramak bakımından değil, gelişimin olanaklarını görebilmek ve örgütleyebilmek açısından da bir ihtiyaç ve zorunluluktur.

Amaçtan uzaklaşanın ufku daralır, ufku daralan amaçtan uzaklaşır. Bu iki durumu birbirinden ayrı ele alamayız. Çünkü ikisi de birbirinin itekleyici gücüdür. Birbirlerini beslerler. Emek harcamayan, sorumluluk üstlenmeyen, görev almayan, okuyup araştırmayan, bilginin peşine düşmeyen devrimcinin ufku daralmaya başlar. Ufku açık tutan tetikleyici unsur amacın varlığı ve ona bağlı kalma, ona erişme arzusudur. Gökten inmeyecek olan devrimin ne olduğu-ne olacağı “asgari olarak” deneyimlerle önümüzde durmaktadır ve somuttur. Amaca ulaşmak isteyen her tutarlı devrimci emek harcar, kendini ortaya koyar ve pratiğin öğretici gücüyle inancı ve kararlılığıyla ufkunu açık tutar, tutmak zorundadır. Aksi takdirde “daralan” ve “sınırlanan” o küçük burjuva dünyası ve ufkunda tükenmeye başlar.

Sonuç olarak, amaca bağlı hareket ederek ufkumuzu açık tutan bir devrimci meselelere bütünlüklü bakmayı başarır. Gelişmeleri birbiriyle bağı içinde ele alır ve salt durduğu yerden değerlendirmeler yapmaktan kaçınır. Bütünü görmeyen bir kadro sadece biçimi görür ve özü kaçırır. Örneğin bir faaliyeti sadece ve sadece kendi alanından/bölgesinden ibaret alma hatasına düşer, tüm gelişmeleri durduğu yerin çapı ile yorumlar ve sınırlar, kendi çalışma alanı dışındaki çalışma bölgelerinin ya da toplam çalışmanın nasıl geliştirileceğine dair kafa yormaz ve bunu dert edinmez. İşte bu pratik dar ve sorunlu bir bakış açısı olur. Yüzeysel ve zayıflatıcıdır. Bütünü gören bir bakış açısına sahip değilsek örgütsel-siyasal-ideolojik gelişimimizi yönetemeyiz. Örneğin, bu bakış açısıyla donanmamış bir örgütün “örgütsel gelişim stratejisi” hazırlaması mümkün müdür? Elbette değildir. Amaçtan uzaklaşan, ufku daralan ve bakış açısını kaybeden kuvvetin kendi gelişimini yönetmesi mümkün değildir.

“İnsanlar hayallerinin büyüklükleri kadar özgürdür” diyor Che Guevara. O halde hayalimiz ne kadar büyükse mücadelemiz de o kadar büyük olmalıdır. Amacımız net, ufkumuz açık ve bakış açımız sağlam olmalıdır. Karmaşık görünen meseleler, çözülmez denen sorunlar, aşılmaz sayılan eksiklik ve zayıflıklar, mümkün değil denen iddia ve hedefler amaca bağlılıkla, devrimci ufuk ve eylemle başarıya ulaşabilir. Yeter ki isteyelim ve eyleyelim.