Jina’nın Saçları Mollaları Boğacak – Asmin Deniz

Yirmi iki yaşındaki genç kadın Mahsa (Jina) Amini’nin saçını kurallara uygun örtmemesi gerekçesiyle gözaltına alınması ve devlet güçleri tarafından işkenceyle katledilmesi sonrası Rojhilat’ı ve İran’ı kasıp kavuran isyan dalgası, 21. yüzyılın ayaklanmalar defterine bir yenisini ekledi. İran halklarının isyanı, genç bir kadının ahlak polislerince öldürülmesine tepkilerle başlayıp coğrafyanın özgül siyasi çelişkilerinin gün yüzüne çıktığı bir halk ayaklanmasına dönüşürken Ortadoğu’daki ezilenlere çıkarılacak dersleri ve yürünecek yolu gösteriyor.

Devrimden Karşı Devrime
Bundan yaklaşık yarım asır önce İran halkları, İran’ı ABD emperyalizminin uç beyliği yapan Şah Rıza Pehlevi’ye karşı ayaklanmıştı. Pehlevi hanedanlığının sonunu getiren süreçte kadınlar toplumsal mücadelenin en önünde yer aldı; kitesel eylemlerden gerilla birliklerine, grev örgütleme pratiğinden, propagandaya dek her türlü mücadele alanında yer alarak öncülük ettiler. 1979’a kadar Şah’a karşı olan mücadelede kadınlar, erkek egemen cinsiyet rollerine ve kadınlar için zorlaştırılan ağır koşullara rağmen mücadelelerini en ileri biçimlerde sürdürdüler.

Yoksulluğa ve ekonomik krize karşı grevler ve sokak eylemleriyle ayaklanmaya dönüşen isyan, Pehlevi Hanedanlığı’nın sonu oldu. Ayaklanma, emekçi sol ve politik islamcı güçlerin öncülüğünde gelişirken emekçi sol kesimin politik islamcı güçlerle imzaladığı anlaşma, Humeyni rejiminin kitle katliamları ile emekçi solu tasfiye ederek İran’ı bir İslam Cumhuriyeti olarak ilan edişine giden yolu açacaktı.

Kadınlar Özgürlüğe Yürüyor
Faşist molla rejimi, devrimin yenilgisinin daha ilk günlerinde harekete geçerek “Devrim Muhafızları Ordusu’nu” kurdu. Politik islamcı ideolojisi, sokaklardaki milis gücü, toplumsal ve siyasal hayatı düzenleyen şeriat hukuku ile İran’ın işçi sınıfı ve ezilenlerini faşist boyunduruk altına alan rejim; politik özgürlüğü gasp etti, kadınlar başta olmak üzere emekçi ve ezilen halkın yaşam tarzlarını denetim altına aldı. Politik islamcı ve kadın düşmanı molla rejiminin iktidarını sağlamlaştırmak ve faşist düzenini kurmak için yaptığı ilk hamleler kadınların çemberini sıkılaştırmak, kadınların hayatlarını kontrol altına almak için vahşi erkek egemen fetvalar vermek oldu. Humeyni’nin verdiği ilk fetva 7 Mart 1979′ da zorunlu başörtüsünü dayatan fetvaydı. Legal evlilik yaşı kadınlarda on üçe düşürüldü; çalışmak, seyahat etmek, hatta bazı ameliyatları olabilmek için babanın ya da kocanın izni olması zorunlu hale getirildi, medeni kanun sadece erkeğin boşanabileceği biçimde düzenlendi. Politik islamcı faşist Humeyni ve iktidarının saldırılarını ilk olarak kadınlara yöneltmesinin elbette bir anlamı vardı. İran’da kadınların ikincil konumda kalması, erkek egemenliğinin toplumun her alanında yükseltilmesi; sömürü çarkının daha hızlı dönmesi ve sermayenin büyümesi demekti. Kadınlar ucuz iş gücü biçiminde çalıştırılacak, evlerde erkeğin boyunduruğu altında sömürülecek, iktidara karşı en cüretli bu kesim artık sesini kesecek ve başını örtmeden, İslam’a uygun kıyafetler giymeden sokağa çıkamayacaklardı. Elbette kadınlar Humeyni’nin bu planını er ya da geç sarsacaklardı. İlk olarak bu kararın karşısında 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde yüz binlerce kadın İran sokaklarını doldurdu, devrimin yenilgisinden sonra mollalara karşı yapılan ilk eylem kadınlar tarafından örgütlendi. Kadın düşmanı mollalar rejiminin cinsel politikası, kadınları dört bir cepheden kuşatmak üzerine kurulu. Rejim; şeriat kanunlarıyla kadınların kazanılmış tüm haklarına saldırıyor, politik islamcı ideolojisiyle kadınları ikinci sınıf insan konumuna hapsediyor, ahlak polisleriyle kadınların kamusal ve özel alandaki varoluşlarını denetliyor. Mollalar rejiminin kadınlara biçtiği rol, bir erkeğin hizmetçisi, bir evin annesi olmaktan ibaret. Böyleyken İranlı kadınlar için bir tutam saç, bir kahkaha dahi özgür varoluş savaşının bir cephesi haline geliyor. Kadınlar Humeyni’nin emriyle sokağa çıkan yarım milyonluk eylemci kitlesine karşı politik özgürlük talepli kitlesel eylemlerin başına geçip kadın özgürlük mücadelesinin rüzgarını orada estirdikleri gibi şimdi de “Kız kardeşimi öldüreni öldüreceğim!” “Diktatöre ölüm!” sloganlarıyla Tahran sokaklarını inleterek ezilenlere politik islamcı molla rejimine karşı isyan kanallarını açıyor. Erkek egemenliğine karşı kadın özgürlük mücadelesinin kıvılcımlarının şenlik ateşlerine dönüştüğü İran’da kadınlar ne politik islamcı ideolojiye yedekleniyor ne de ahlak polisinden korkuyor. Saçlarını kesen, başörtülerini yaktıkları ateşin çevresinde özgürlük dansları eden kadınlar, artık kölece yaşamayacaklarını tüm dünyaya bildiriyor.

Kadınların bedeni, hayatı üzerindeki erkek-devlet tahakkümü ve kamusal alanda zorunlu örtünme, İranlı kadınların uzun soluklu mücadelesinde öne çıkıyor. Zorunlu başörtüsüne karşı eylemler, 2017 yılında Vida Movahed’in Tahran sokaklarında bir sopanın ucuna taktığı beyaz bir başörtüsünü sallandırmasıyla yeniden yükselmişti. Sonrasında büyüyerek “Beyaz Çarşambalar” kampanyasına dönüşen eylemler tüm dünyada yankı uyandırdı. Hemen öncesinde, 2015 yılında ise Rojhilatlı Farinaz Hosravani’nin İran istihbarat mensupları tarafından cinsel şiddete uğratılması ve katledilmesi, kadınların sokağa çıkmasına sebep olmuştu. Şimdi ise Mahsa Amini’nin örtünme kurallarını ihlal ettiği için katledilmesiyle, saçlarında rüzgarı, yaşamlarında özgürlüğü hissetmek isteyen on binlerce kadın; rejim milislerinin kurşunlarına hedef olmayı göze alarak meydanları zapt ediyor. Rojhilatlı Jîna, on binlerce kadın tarafından, “Jin Jiyan Azadi” sloganlarıyla sonsuzluğa uğurlanıyor. Nasıl ki Rojava’da IŞİD barbarlığından kurtulan kadınlar sembol olan kara çarşaflarını yakıp tüm renkleriyle elbiselerine büründülerse bugün de dans etmek ve başı açık gezmenin yasak olduğu İran’da kadınlar erkek egemenliğin sembolü olan zorunlu başörtülerini yaktıkları ateşlerin etrafında dans ediyorlar.

Kadınlar üzerindeki baskının, erkek devlet zulmünün, katledilen kadınların, İranlı ve Rojhilatlı kadınlardan çalınmak istenen hayatların sembolü haline gelen zorunlu başörtüsü yaşam tarzına müdahaleden çok daha fazlasıdır. Bu topraklarda da erkek egemen şiddet ile binlerce kadının katledilmesi, katillerin erkek yargının hükümleri ile defalarca serbest bırakılması, toplumun her alanında politik islamcı zihniyet ve erkek egemen devletin politikaları ile kadınların yaşam alanlarına müdahale edilmesi, kadınların ucuz iş gücü olarak çalıştırılması, erkek devletin her dönem kadın düşmanı politikaları izlemesi, İstanbul Sözleşmesini feshetmesi, kadın üniversiteleri açmaya çalışması, üniversitelerde kadın platformlarını terörize etmesi ve daha nice saldırıların İran’daki saldırılara ne kadar benzediğini görebiliriz. İşte bu sebeple, İstanbul’da, İzmir’de ve birçok yerde “Mahsa Amini isyanımızdır!” diyerek sokaklara çıkan kadınlar erkek egemen faşizmin bir ülkeye veya topraklara ait olmadığını, erkek egemen devletlerin her bölgede düzeyi farklı olsa da kadınlara saldırdığını, aynı sömürü çarkının bir parçası olduğunun ifade ediyor. Arjantin’den Rojava’ya, Türkiye’den İran’a, kadınlar yaşamları, bedenleri, özgürlükleri için ayaklanıyor. Kadın cinsi; tarihsel yenilgisine ve ezilmişliğine “artık yeter” diyor, erkek egemen rejimlere baş kaldırıyor, kadın mücadelesini, dayanışmayı, omuz omuza büyütme, erkek egemen devletlere karşı birlikte mücadele etme çağrısı yapıyor.

Rojhilat’ta Büyüyen İsyan
Masha Amini, İran’ın sömürgeci boyunduruk altında tuttuğu Rojhilatlı Kürt halkından bir kadın olarak yalnızca cinsel değil, ulusal ezilmişliğin de sembolü oldu. Cenazesinde onu uğurlayan on binler ona gerçek ismiyle seslendi, “Jîna, sen ölmedin. Jîna, sen sembolümüzsün” diyerek uğurladı.

Masha’nın katledilmesi, kadınlarla birlikte Kürt halkının da isyan fitilini ateşledi. Protesto eylemleri İran’ın büyükşehirleri ve Rojhilat’da yoğunlaşırken kadın özgürlük isyanı olarak başlayan eylemler, bir halk isyanına dönüştü. Kadınların erkek egemenliğine ve mollalar rejimine karşı özgürlük özlemi; Kürt halkının sömürgeciliğe karşı özgürlük özlemiyle, İran işçi sınıfı ve emekçilerinin faşizme karşı özgürlük özlemiyle buluştu. İsyan, faşist mollalar rejimine karşı ayaklanmaya doğru genişlerken meydanlarda “Jin Jiyan Azadi” sloganının peşinden “Diktatöre ölüm” sloganı geliyor. Kürdistan’da sömürgeci işgal savaşını azdıran Türk devletinin İran konsolosluğu önünde toplanan kadınlara saldırıp gözaltına alması, İranlı göçmenleri sınır dışı etmekle tehdit etmesi boşuna değildi tabi ki. Taksim’de mollalara isyan eden İranlı kadınlar elbette Türk devletine de tehdittir. Zira bir halk, bir gerici burjuva diktatörlüğe karşı ayaklanıyorsa yanı başındaki halk da kendi gerici burjuva diktatörlüğüne karşı ayaklanabilir.

Devrimin Güncelliği
Tek bir kıvılcımın bütün bozkırı tutuşturabileceği günlerden geçiyoruz. Kapitalizm, emperyalist küreselleşme evresinde yaşadığı krizleri aşamıyor. Geçmişin devrevi ekonomik krizleri artık sürekli bir kriz halini alırken burjuvazi, içinde bulunduğu politik ve ideolojik kriz haliyle halk kitlelerini ikna kabiliyetini gün geçtikçe yitiriyor. Kapitalizmin varoluş krizi, devrimin nesnel zeminini oluşturuyor.

Sudan’dan İran’a, Fransa’dan Sri Lanka’ya hem emperyalist ülkelerde hem de mali ekonomik sömürgelerde hızla gelişen fakat devrime varamadan sönümlenen ayaklanmalar, sorunun devrimin güncelliğinde değil devrimin öznel zemininin, yani kitleleri zafere kilitleyecek devrimci önderliğin oluşturulmasında olduğuna işaret ediyor.

Bir Adım İleri!
Biz bu yazıyı yazarken bile bir saat önce videolarda gördüğümüz kadın düşmanı faşist polise korkusuzca meydan okuyan kadınların ve gençlerin ölüm haberleri geliyor. Şu ana dek ayaklanmanın onuncu gününde 190 kişi molla rejiminin güçleri tarafından katledildi, 8000 kişi ise tutuklandı. Rojhilat, Belucistan, İran halkları kadınların öncülüğünde kurşunların üzerine yürüyerek özgürlükleri için ayaklanmayı büyütüyorlar. Kardeşlerinin cenazelerinde ağıtlar yakarak saçlarını kesip mücadeleyi büyütme sözü veren aileleri görüyoruz.

Rojhilat ve İran halkları her şeye rağmen direnişi büyütüyor, ayaklanmada tutsak edilen herkes serbest bırakılana dek üniversiteler boykota giriyor, liseli genç kadınlar okula giderken başörtüsü takmayacaklarını ilan ediyor, 146 kente yayılan ayaklanmada Azeri, Kürt, Türkmen, Farisi, Beluci gençler birlikte direniyor, ezilen ulusların mücadelesine omuz veriyorlar.

Dünyanın dört bir yanından İstanbul’dan, Paris’ten, New York’tan, Qamişlo’dan, Beyrut’tan binlerce kadın Mahsa için yürüyor, İranlı kadınlara destek amaçlı saçlarını kesiyorlar.

Ve şimdi ayaklanmalar çağının uğultusu hemen yanı başımızda çağlarken bu sese kulak vermek, kadın düşmanı faşist molla rejimlerine karşı özgürlüklerini kazanmak için göz kırpmadan namluların üzerine koşan İranlı genç kadınların, Rojhilatlı gençlerin cüret ve inancını kuşanıp yürümek, devrime erişecek yolda ayaklanma taşlarını döşemek, İran’dan Türkiye’ye, Rojhilat’tan Bakur’a faşist, kadın düşmanı ablukayı dağıtmak, işçi sınıfı ve ezilenlerin özgür yarınlarını bugüne çağırmak, erkek egemenliği paramparça etmek için bir adım ileri!