Kaçınılmaz Son; Genç İşsizlik – Deniz Bahçeci

Kriz kapitalizme içkin bir olgudur. Kapitalizm varlığını sürdürebilmek için yeni krizlere ihtiyaç duyar. Mevcut krizlerini yeni krizler yaratarak aşmaya çalışır. Emperyalist küreselleşme çağında kapitalizm, varoluşsal bir kriz yaşamaktadır. Kendini siyasi, ekonomik ve toplumsal olarak yeni bir düzeyde üretmekte zorlanır. Ekonomik kriz, savaş, işsizlik, yoksulluk, sefalet, toplumsal yozlaşma ve çürüme bugün bakımından daha köklü, yapısaldır sorunlardır.  Bugün yaşanan kriz, küresel bir krizdir. Ve neoliberal devlet politikalarının çöküşünün en net fotoğrafıdır.

Özellikle son altı ayda ekonomik kriz kendini çok daha güçlü hissettiriyor. Hayat, daha pahalı hale geliyor,  işsizlik ve yoksulluk artıyor. Genç kesimlerde bu krizden bir çok yönü ile etkileniyor. Bu yazıda gençlik kesimleri bakımından güncel ve yakıcı bir sorun olan genç işsizliği işleyeceğiz.

Marx işçi sınıfının işsiz kesimini artı nüfus olarak tanımlar. Kapitalizmin yükselme, durgunluk ve çöküş evrelerinde işsizlik artıp azalabilir. Ancak işsizlik, tek başına kapitalizmin çeştili dönemlerinde yaşadığı krizlerle açıklanamaz. Çünkü kapitalizm devamlı olarak bir işsizlik sorunu yaratmak zorundadır. Aktif çalışan ve sömürülen bir işçi kitlesi varken, bir de yedek bir işçi kitlesine yani bir işsizler ordusuna ihtiyaç vardır. Kapitalizm sürekli olarak yeni ve daha önce sömürmediği bir iş gücüne (toplumsal bir kesim ya da tabaka) ihtiyaç duyar.   

Bu toplumun diğer tabakalarını sınıfsal olarak proletaryaya yakınlaştırır. Makinalar her geçen gün hızlı bir biçimde işçilerin yerini alırken, çalışan işçiler kendi ürettikleri sermaye birikimiyle birlikte, bir artı-nüfusu üretmiş olurlar. Bu durum kapitalist birikim sürecinin bir yasasıdır. İşsizlik, kapitalist üretim biçiminin bir varlık koşuludur. Hali hazırda bekleyen yedek bir sanayi ordusu bütünüyle sermayenin kullanımına daha doğrusu sermayenin sömürü alanına açıktır. Burjuvazi çalışmayan işsiz kesimi, işçi sınıfına karşı kullanır. İşçilerin örgütsüz, parçalı ve dağınık mücadelesi patronların ve burjuvazinin elini güçlendirir. İşsiz kitlesinin yarattığı basınç, işçilerin demokratik hak ve taleplerini ve sendika faaliyetlerini bir biçimi ile baltalar, dağıtır ya da etkisizleştirir.

Genç işsizlik yeni bir işsizlik türü değil, ancak genç kitleler içinde işsizlik hızlı bir şekilde yayılıyor.  Araştırmalar 15-24 yaş aralığındaki kesimlerle yapılıyor. 2017 Eylül ayında yüzde 20 olarak ölçülen genç işsizlik oranı, 2018 eylül ayında yüzde 21.6’ya yükseldi. Genç işsizliği, kadınlarda daha yüksek: Yüzde 27.2.

Bu da 1 milyon 167 bin gencin işsiz olduğu anlamına geliyor. Yani işsizler ordusunun neredeyse üçte biri gençlerden oluşuyor. Kriz şartlarında işsizliğin yüzde 14-15’e kadar çıkabileceği, genç işsizliğinin de yüzde 23-25’leri bulabileceği tahmin ediliyor. Ancak bu verilerin dahi tam anlamı ile gerçeği yansıttığı söylenemez. Bu araştırmalar resmi kayıtlar üzerinden yapılıyor. ( Sigorta kaydı olanlar ya da iş-kur gibi kurumlara kayıt yaptıranlar üzerinden). İş arama kanallarına başvurmayan işsiz sayılmıyor. Yani iş arayıp bulamayanlar ya da hiç aramayanlar ise bu verilere eklenmiyor. Bu kategori ne eğitimde ne işte genç nüfus olarak adlandırılıyor. (NEET) Gerçek genç işsizliği ne eğitimde ne işteki nüfus sunuyor. Veriler  2 milyon dolayında genç kadın ve erkek işsiz olduğunu gösteriyor. Bu veriler ile birlikte, toplamda genç işsiz sayısı 3.2 milyona çıkmış oluyor.

Ekonominin daraldığı iş alımlarının azaldığı kriz dönemlerinde genç kesimler bu durumdan en fazla etkilenen kesimlerden biri oluyor. Patronlar deneyimli işçi arıyor.  ilk defa çalışacak bir genç için bu önkoşul, bir engel oluşturuyor. İşe bir biçime ile girse bile patroların ilk giren son çıkar mantığı ile işten çıkarılan ilk halkalardan biri genç kesimler oluyor. Bu durum gençliğe yeni iş imkan ve olanakları çıkarıyor. Günlük ya da haftalık yapılan anket, sayım, part-time vb. gibi işler tercih edilebiliyor. Çünkü bu tür işlerde patronlar, güvencesiz koşullarda ve daha düşük ücretli genç işçileri sömürmek istiyor.

Siyasi iktidarın neoliberal devlet politikaları gençliği potansiyel ve sömürüye hazır bir  iş gücü olarak görüyor. Eğitim, piyasanın ve sermayenin hizmetine sunulmuş durumda. Eşitsizlik artıyor, eğitim niteliği geriliyor. Sadece parası olanın daha iyi koşullarda okuyabildiği bir tablo çıkıyor karşımıza. Okullar şirket gibi yönetiliyor, öğrencilere ise müşteri muamelesi yapılıyor. Örneğin meslek liseleri sermayeye hazır bir işgücü oluşturmak adına açıldı. Geleceğin işçilerinin yetiştiği meslek liselerinde sömürü; lise öğreniminden, stajlardan itibaren başladı. Meslek liseleri ilk kurulduğu yıllarda, gençler için bir çekim merkez haline dönüştü. Ancak meslek liselerinde yıllar içinde yığılma yaşandı, iş imkanları daraldı. Stajlar tam anlamı ile bir sömürü alanına dönüştü, keyfi yönetmelik ve uygulamalar getirildi.  Binlerce genç meslek öğrenmeden bu liselerden mezun oldu. Dört senelik okul yaşamı boyunca hem mesleki anlamda(alanında) hem de eğitim müfredatını öğrenemeyen gençler geleceksizliğe itildi. (Birçok meslek lisesinde matematik, edebiyat, fizik vb gibi derslerin bir çoğu anadolu liselerinde işlendiği biçimlerde işlenmiyor. Gerek meslek liselerine sunulan yetersiz imkanlar bakımından, gerek not verme ders geçirme üzerinden gelişen anlayış bakımından.)

Eğitimdeki neoliberal devlet politikaları sadece meslek liselerine yönelik olmadı. Anadolu liseleri ve üniversiteler de AKP’nin bu 17 yıl  boyunca özel hedefiydi. Düz liselerin anadolu liselerine dönüştürülmesi liseleri niteliksizleştirdi. Çünkü bu dönüşüm çok hızlı oldu. Gerekli sosyal, bilimsel, teknik alt yapılar sağlanmadı. Liselerde yaratılan bu eşitsiz; liseli gençliği içinde hiyerarşi, kutuplaşma ve daha keskin sınıfsal bir ayrım yarattı. Üniversiteler bakımında da durum pek parlak olmadı. Üniversiteler sermayeye kapılarınını sonuna kadar açtı. Piyasacı eğitim anlayışı ‘’dindar ve kindar bir genç’’ profiline sokulmak istendi. Eğitim baştan aşağıya bu anlayış ile şekillenmeye başladı.

Birçok yeni üniversite ve bölümün açılması, bu üniversite ve bölümlerden mezun olan öğrenciler bakımında uzun vadeli iş imkanları yaratamadı. Üniversitelerin de eğitim niteliği zayıfladı.  Böylelikle diplomalı işsizlerin sayısı hızla çoğalmaya başladı. Eğitimdeki piyasacı ve ezberci anlayış, edilgen ve hiçleşmiş bireyler yarattı. Gelecek kaygısı tüm gençlerin ortak paydası haline geldi.

Genç işsizliğin bu denli yaygın olmasına neden olan bir başka faktör emekliliğin çok geç yaşta olması. Siyasi iktidar, emekçileri mezarlarında dahi emekli yapmayacak tasarı ve uygulamaları gündeme getiriyor. Düşük ücretler ve güvencesiz çalışma koşulları da cabası!  Emeklilik yaşı uzadıkça devlet işletmelerinde ve özel şirketlerde gençler için yeni iş alanı açılması zorlaşıyor. Toplamda bu etkenler; kriz koşullarında genç nüfus içerisinde ciddi bir boyutta işsiz kesiminin oluşmasına neden oldu.

Kapitalizmin ve neoliberal devlet politikalarının gençliğe;  işsizlikten, yoksulluktan ve geleceksizlikten başka verebileceği bir şey kalmadı. Çözüm ise daha güvenceli ve eşit koşullarda, emeğimizin karşılığını alabildiğimiz, sömürünün olmadığı bir sistem için mücadele etmek.


Kullanılan veriler TÜİK’ten alınmıştır.