Ekim Devrimi İnsanlığın Geleceğidir!

Emperyalizm ve dünya gericiliği ve yedeğindeki her renk ve tondan oportünist akım, öteden beri; Ekim Devrimi’nin ve sosyalizmin insanlığının tarihsel gelişme çizgisinden bir sapma, gerçekleşmesi olanaklı olmayan bir ütopya, insanlık için bir facia ve terör rejimi olduğu sahte propagandasını yapa geldiler. Özellikle gerçekte kapitalist olan revizyonist Doğu Bloku’nun çözülüp dağılışından sonra, emperyalist dünya ve dünya gericiliği, sosyalizmin “öldüğü”; kapitalizmin, “serbest piyasa ekonomisi”nin ve liberalizmin “nihai zaferi kazandığı”, artık sınıflar mücadelesi ve ideolojilerin tarih olduğu, sosyalizmin “ölümü”yle ve insanlığın “Yeni Dünya Düzeni”ne ve “küreselleşme çağı”na girişi ile birlikte artık çağımızın “barış”, “refah”, “eşitlik”, “özgürlük” çağı olduğu demagojisini tüm kirli psikolojik savaş yöntemlerini kullanarak yaptılar.

Peki, madem “sosyalizm”, “Marksizm-Leninizm”, “sınıflar mücadelesi”, “ideolojiler öldü”; madem “yeni bir çağ” başladı, madem insanlık kapitalizmin “nihai zaferi”yle birlikte “eşitlik, refah, barış ve özgürlük çağına” girdi, o halde neden sınıf eşitsizliğiyle, sınıflara bölünmüşlükle ve uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarıyla belirlenen ve burjuvazinin iktidarda olduğu emperyalist dünya düzeni; insanlığı Yugoslavya, Ruanda, Afganistan, Irak, Çeçenistan örneklerinden görüldüğü gibi kana ve gerici teröre bulamaya devam ediyor? Neden emperyalist küreselleşmeye karşı dünyanın dört bir yanında yüz binleri kapsayan kitle hareketleri sürüyor? Neden hem emperyalist merkezlerde ve hem de emperyalizme bağımlı periferide işçi sınıfı ve emekçi kitleler ekmek ve özgürlük için direnmeye ve saflaşmaya devam ediyor? Neden, Filipinler’de, Endonezya’da, Ekvator’da, Uruguay’da, Arjantin’de, Filistin’de, Venezuela’da işçi ve emekçiler ayaklanıyor? Neden yüz binler, milyonlar “başka bir dünya mümkün” sloganı altında başkaldırıyor? Evet, neden?

Madem Ekim Devrimi ve sosyalizm “öldü”, madem kapitalizm “nihai zafer” kazandı, o halde –bilakis emperyalist kamuoyu araştırma kurumlarının açıkladığına göre– neden Rusya’daki emekçi kitlelerin yüzde 70-80’i “Eğer yeni bir Ekim Devrimi patlak verirse katılırım, desteklerim” diyor? Neden eski Batı Almanya’da yaşayan emekçi kitlelerin % 50’si, eski Doğu Almanya’da yaşayan kitlelerin % 75’i Marks’ın kapitalizm çözümlemesinin doğru olmaya devam ettiğini söylüyor? Neden ABD işçilerine sorulduğunda büyük çoğunluğu, kendisinin işçi sınıfına mensup olduğunu düşündüğü yanıtını veriyor? Neden Batı Avrupa, Orta Avrupa, ABD, Balkanlar, Rusya vb. ülkelerin emekçileri, ülkelerinin kendi iradelerine göre yönetilmediğini düşünüyor? Evet, neden! Neden ABD’nin 130’dan fazla ülkede 180 askeri üssü bulunuyor? Neden emperyalist ve işbirlikçi devletlerin askeri harcamaları sürekli yükselerek, trilyon dolarlara ulaşıyor?

Deniyor ki; Ekim Devrimi, sosyalizm artık tarih oldu ve bir daha asla dirilmeyecektir; çünkü ölü dirilemez. Güzel; peki o halde patronluğunu Amerikan emperyalizminin yaptığı NATO stratejistleri, IMF, Dünya Bankası gibi emperyalist uluslararası mali kurumlar, BM gibi Amerikan hegemonyasındaki gerici kurum ve kuruluşlar hazırladıkları raporlarda neden 21. asrın bir ayaklanmalar asrı olacağını, özellikle ilk yarısında büyük “sosyal patlamaların’’ baş göstereceğini, yeni bir Ekim Devrimi fırtınasının patlak vereceğini saptıyor ve şimdiden, örneğin, “terörizme karşı mücadele” sahtekarlığıyla artan oranda dünya çapında faşizan saldırılara, emperyalist terör saldırılarına girişiyor? Evet, neden!

Anlaşılıyor ki, emperyalistler hiç de rahat değildirler. Geceleri rüyalarında kabus görmeye devam ediyorlar. “Ekim Devrimi öldü”, “sosyalizm öldü”, “kapitalizm nihai zaferi kazanı” derken ve bangır bangır bu sahte ve iki yüzlü propaganda ve ajitasyonu yaparlarken, en aşağılık ideolojik ve politik saldırılara girişlerken hiç de rahat ve mutlu değildirler. Açık ki, onlar, bir yandan söz konusu iğrenç demagojilerle enternasyonal proletarya ve halkları aldatarak ebedi köleliğe mahkum etmek isterken, öte yandan da kendilerinin de inanmadıkları yalanlarla yüreklerindeki ve beyinlerindeki korkularını da bastırmaya çalışıyorlar.

Ya barbarlık içinde yok oluş… Ya sosyalizmle kurtuluş

Büyük Ekim Devrimi ile insanlık, yeni bir çağa, emperyalizm ve proleter devrimler çağına girmiştir. Ekim Proleter Sosyalist Devrimi açıkça kanıtlamıştır ki, dünya çapında proleter devrimin nesnel koşulları eksiksiz bir şekilde emperyalist dünya sisteminin bağrında olgunlaşmıştır. Tarihin tekerliği, artan bir hızla kapitalizmden sosyalizme/komünizme doğru dönmektedir.

Denebilir ki, peki bunun kanıtı nerede? Kanıt, en canlı ve berrak kanıt, Büyük Ekim Devrimi’nin ta kendisidir. Kanıt, 1945’den sonra kurulan sosyalist ülkelerdir. 1917 Ekim Devrimi’yle sosyalizm ilkin Rusya’da bir gerçeğe dönüşmüştür. SSCB, işçi sınıfının önderliğinde, tarihte eşi görülmemiş ölçekte devasa devrimci değişlikliklerin altına imza atmıştır. Sosyalizm, büyük bir başkaldırıyla inşa edilmiş ve insanın insan üzerindeki sömürüsüne ilk kez, sınıflı toplumların tarihinde ilk kez, son verilmiştir. Ardından, Hitler faşizminin ve faşist kampın Stalin önderliğindeki SSCB’nin demir yumruğu altında yenilgiye uğratılması sürecinde, Orta Avrupa’da bir dizi ülkede (Arnavutluk, Bulgaristan, Macaristan, Çekoslovakya, Doğu Almanya, Polonya, Romanya) devrim ve sosyalizm davası zafer kazanmış ve bu ülkelerde de SSCB’nin etkin enternasyonalist desteği eşliğinde sosyalizm kurulmuş ve insanın insan üzerindeki, burjuvazi ve sömürücü sınıfların on milyonlar üzerindeki koyu sömürüsüne, vahşi beyaz terörüne, barbarca egemenliğine son verilmiştir.

Ardından Çin’de halk devrimi emperyalizme ağır bir darbe indirmiş, devrimci bir halk iktidarı kurulmuştur. Kore’de, Küba’da, Vietnam’da ve Nikaragua’da halklar, emperyalizme karşı geleceklerini ellerine almak için ayağa kalkmış, devrimci halk iktidarları kurmuşlardır.

Sömürücü sınıfı toplumların ortaya çıkmasından bu yana, egemen sınıflar (köle sahipleri, feodal beyler ve kapitalist sınıf), daima ezilen, sömürülen sınıflar (köleleri, toprak kölelerini ve ücretli köleleri) aşağılamış ve bu “ayak takımının’’, bu “kültürsüz”ler takımının, bu “kaba saba” insanların yönetmeye, yeni bir dünya kurmaya layık olmadığını ve zaten bunun insan doğasına (!) aykırı düştüğü; emekçilerin sadece ve sadece sömürülmeye, ezilmeye ve hayvanca çalıştırılmaya layık olduğunu ve bu tanrısal kadere boyun eğmeleri gerektiğini söyleyegelmişlerdir. Sömürücü sınıflara göre, zaten bu kader tanrı tarafından çizilmişti. Sömürücü sınıfların hizmetinde olagelmiş dine göre de zaten Allah/Tanrı, zengini zengin, fakiri de fakir yaratmıştır; zengin yönetmeye ve efendiliğe, fakir yönetilip kulluğa, ezilmeye mahkumdur. Öyle ki, bu gerici propaganda bilakis yoksul, ezilen, sömürülen, horlanan ve her türlü zorbalığın gadrine uğrayan sınıf ve tabakalar tarafından bile uzun bir tarihsel süreç boyunca benimsenip kanıksanmıştır.
Ama işçi sınıfının önderliğinde ayaklanarak demokratik ve sosyalist devrimi zafere ulaştıran Rusya emekçileri, sömürücü sınıfların bu sahte ve emek düşmanı yalanlarının maskesini geri dönülmez bir şekilde düşürmüştür. Ekim Devrimi’yle iktidarı ele geçiren ve egemen sınıf olarak örgütlenen çeşitli milliyetlerden Rusya proletaryası, tarihte ilk kez, insanın insan üzerindeki sömürüsüne son vererek, kapitalizmin ebedi bir düzen olmadığını, “ayak takımının” kendi kaderini proletaryanın önderliğinde kendi eline alarak yepyeni bir dünya kurmasının, insani bir toplum örgütlemesinin tümüyle olanaklı ve gerçekleştirebilir olduğunu kanıtlamıştır.

İşte emperyalizmin, uluslararası sermayenin, her türden gericiliğin işçi sınıfına, Ekim Devrimi’ne, Sosyalist Sovyetler Birliği’ne karşı dur-durak bilmeyen aşağılık iftiralarının ve amansız sınıf kininin ve vahşi terörist saldırılarının temel nedenini bu tarihi gerçekler oluş- turmaktaydı ve oluşturmaktadır.

Dün, dünya burjuvazisi, dünya oportünistleri proletaryanın, “ayak takımı’nın’’ kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kuracağına inanmıyor ya da onlara yapamazsınız, sizler kölece yaşamaya mahkumsunuz derken; bugün de emperyalistler ve yedeğindeki oportünist akımlar, “neo-liberaller”, “post-modernistler”, “post-Marksistler” , devrim ve sosyalizm mücadelesine ihanet ederek dönekleşenler, el birliğiyle aynı gerici ve karşı devrimci teraneleri anlatmaya, propaganda etmeye, işçi ve emekçileri aldatmaya benzer şekilde devam etmektedirler.

Ama dün olduğu gibi, bugün bir kez daha, er geç dünya proletaryası ve halkları burjuvazinin, burjuva liberallerinin, “post-modernistler”in, “post-Marksistler”in, tasfiyeci oportünistlerin gerici ve iki yüzlü çağrısını reddedecek ve şanlı Ekim Devrimi’nin parlak yolunda yürüyeceklerdir. Kuşku yok ki, o günler yaklaşıyor; devrimci proletarya o günlere hazırlanıyor, güç biriktiriyor, tarihi gerçekleriyle yüzleşerek, eleştirel duruşla geçmişten gelecek için dersler çıkarak 21. yüzyılın temel tarihi gerçeği olması kaçınılmaz olan yeni Ekimler Fırtınası’na, sosyalizmin zaferi çağına hazırlanıyor.

Burjuvazi ve sınıf işbirlikçilerini, her türden oportünistleri tiril tiril titreten, Sorosların korku dolu bir yürekle, korku ve umutsuzluk fışkıran gözlerle ilan ettiği yeni ve daha güçlü gelecek olan “sosyal patlamalar” olgusudur.

Ama bilinir, korkunun ecele bir faydası yoktur. Kapitalizm ve burjuvazi proletarya tarafından yok edilmeye mahkumdur ve amansızca yok edilecektir de. İşte, şanIı Ekim Devrimi’nin tarihi gerçekleri, işte sosyalist ülkelerin tarihsel deneyimleri, işte yer küremizin dört bir yanında gitgide daha olgunlaşan ve biriken işçi sınıfının ve ezilen halkların devrimci öfkesi, işte devrim dalgasının en çok gerilediği 20. yüzyılın son on yılında bile patlak veren ve bu yüzyılın başında artan , bugün daha yaygın patlak vermesi kaçınılmaz olan ayaklanmalar gerçeği bunu kanıtlıyor…

Sosyal emperyalist blokun dağılmasından sonra daha çarpıcı olarak ortaya çıkan dünyamızın gerçekleri insanlığa, ortası olmayan yalnızca iki yolu daha keskin bir biçimde dayatıyor: Ya kapitalist emperyalizmin emekçi insanlığa dayattığı barbarlık içinde yok oluş ya da Ekim Devrimi’nin açtığı yolda sosyalizmle kurtuluş. Başka bir yol yok; orta bir yol yok. Orta yol öğütleyenler ya şaşkınlar, ya cahiller, ya da emperyalist dünyanın bilinçli uşaklarıdırlar.