Kadınların Özgürlüğü ve Özgür Kadın için Mücadeleye!

Tarihten bugüne kadınlar kapitalist ataerkil sistemin, devletlerin kadın düşmanı politikaları ile ezilmiş ve özellikle erkeğin fiziksel, psikolojik, cinsel şiddetine sistematik olarak maruz kalmıştır. Haliyle kadın ezilmişliği sadece bugünün sorunu değil geçmişten bugüne süregelen güncel ve tarihsel bir sorundur. Çözümü de elbette buna göre şekillenecektir. Erkek egemenliğinin her türlü saldırısının hedefi olan kadınlar aynı zamanda bu saldırılara karşı gelişen direnişlerin de yaratıcısı ve öznesi olmuştur. Erkek devlet, tüm kurumlarıyla kadın düşmanı politikalarını çeşitli yönleriyle üretiyor. Liselerde cinsiyetçi, dinsel, şovenist eğitim müfredatıyla ve idareleriyle genç kadınların giyimlerine, yaşamlarına ve hayatlarına müdahale ederken kampüslerde ise atadığı kayyum rektörleriyle kadın kulüplerini ve CİTÖK’leri kapatıyor, tacizci akademisyenleri aklıyor ve faşist genelgelerle kadın faaliyetlerini engelliyor. Gerici, tacizci faşist çetelere alan açılan üniversitelerde özerk-demokratik ve cins özgürlükçü bir üniversite talebi yürüten gençliğin önüne açıkça bir barikat çekilmek isteniyor.

Yaşamın her alanında erkek egemen kapitalist devletin kadınlara biçtiği tek rol “makbul kadınlık”. Faşist şeflik rejiminin politik islamcı restorasyonunun öncelikli hedeflerinden biri de kadınlar oldu. Kadınlara yönelik üretilen politika “kadın düşmanlığı” ile kazanılmış haklara saldırmak. Bunu kadın katillerini, tacizci, tecavüzcü ve şiddet faillerini yargılamayıp cezasızlıkla ödüllendirirken 25 Kasım’ların, 8 Mart’ların her sene faşist polis terörü altında geçerek fiilen yasaklanması ve kadınların haklarını yaşamlarını koruyan-savunan ve güvence altına alınan İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinden ve 6284’e dair saldırılardan yola çıkarak söyleyebiliriz.

Yandaş medyalarından yargısına ve faşizmin tüm kurumlarına kadar uzanan ve örgütlenen kadın düşmanlığı her geçen gün kadınların önüne çeşitli engellemeler ve yasaklar yoluyla set olarak çekilmek isteniyor. Şiddete, tacize ve tecavüze maruz kalan kadınların başvurabilecekleri tek bir mekanizma dahi yokken “olduğu” iddia edilen yerlerin ise kadınlara sunduğu seçenek evlerine dönüp erkek tarafından öldürülmeyi beklemek oluyor. Defalarca şikayetçi olmasına, tedbir kararı aldırtmasına rağmen erkekler tarafından katledilen kadınlara baktığımızda koruma kararı aldırdığı günün akşamında evinin bir yerinde katledildiğini, tahliye olur olmaz katledildiğini, şikayetlerine rağmen hiçbir şey yapılmadan evine gönderilirken katledildiğini veya şiddet faili erkeklerin aileleri tarafından sokak ortasında katledildiğini, şiddete maruz kaldığını görebiliriz. Polis merkezlerinden sözde AKP’nin “Kadına Yönelik Şiddeti Engelleme” kurumlarına kadar bilinen bir gerçek var ki o da kadına yönelik erkek şiddetinin engellenmediği hatta erkeğe verilen tahrik indirimleri, denetimli serbestlik gibi cezasızlık politikaları ile fail erkeğe kadını katletme hakkı tanınıyor. “Bana bir şey olmaz birkaç ay yatar çıkarım” diyen fail erkekler cesaretini erkek devletin ve yargısının cezasızlık politikalarından alıyor. Sırtını AKP’nin kadın düşmanlığına yaslıyor. AKP-MHP toplumsal mücadelenin sokaklarda bir kıvılcımın ve ayaklanmanın öncüsü olabilecek dinamik kesimlerine saldırı konsepti ile topyekün imha ve yok etme yoluna başvuruyor. Kadınlar ise bu saldırı konseptinin başlıca hedeflerinden biri. Politik islamcı saldırıların ana hedefinde duran kadınlar her gün erkek egemen kapitalist devletin saldırılarına, hedef göstermelerine ve tahakkümüne maruz kalıyor. Yaşam tarzlarımız erkek egemenliği tarafından her an denetlenmek ve sınırlandırılmak isteniyor. Örneğin, Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi İdris Bozkurt adlı kadın düşmanı, televizyon kanallarında verdiği röportajda kadınların “dar pantolon” giymesini daracık olduğu gerekçesiyle hoş bulmadığını ifade ederken, gece bekçilerinin kadınların evlerini gözetleme hakkı ve sokakta el ele yürüyenlerin “ahlaksız” ilan edilerek taciz edilerek gözaltına alınması ve Anadolu Üniversitesinde kadın çalışanların kısa etek ve elbise gibi kıyafetleri giymesinin yasaklanması faşist rejimin kadınların yaşam tarzına açıkça bir saldırı konseptinin kanıtıdır. Kadınların bedenleri, kimliği, cinselliği ve hayatları hakkında söz sahibi olamadığı gibi her geçen gün evlere kapatılmak ve itaat eden makbul kadınlar olarak yaşamlarını sürdürmeleri isteniyor. Kadın düşmanı bakanlıklar ve diyanet her gün kürsülerden ve televizyon kanallarından kadınları hedef alan açıklamalar yapıyor. Cinsel özgürlük, kadınların kendi yaşamları, bedenleri üzerinde söz, karar hakkıdır. Kadınların yaşadığı ilişki, evlenme ya da evlenmeme, boşanma, doğurma, kürtaj vb. hakları ve bunların da ötesinde bir özgürlük mücadelesidir cinsel özgürlük talebi. Kadınların ne yapacağı, nasıl davranacağı, giyimi, kurduğu yaşam, gülmesi-eğlenmesi, sosyal alanları vb. konularda özgürce ve kendi iradesiyle karar verebilmesidir. Yani kadınların hem politik özgürlüğünü hem de cinsel özgürlüğünü kazanabilmek için verdiği bir var olma savaşıdır. Evde baba-abi, sokakta devletin bekçisi-polisi, üniversitelerde kayyumları, işyerlerinde ise patronlar, erkek egemenliğinin onlara bahşettiği “erkeklik” ve cesaret-güven ile erkek şiddetini üretiyor. Bu saldırılara en yakıcı şekilde maruz kalanlar ise genç kadınlar. Şiddetin ana merkezlerinden biri olan aile evleri genç kadınlar bakımından birer hapishane işlevi görüyor. Bu şiddet ve baskı sarmalından kurtulmanın tek yolu üniversiteye giderek aile evlerinden çıkmak iken şimdilerde ise bu durum daha da zorlaştı hatta imkansız hale gelmeye başladı diyebiliriz. Ekonomik kriz ve beraberinde gelişen yoksulluğu en derinden hisseden genç kadınlar oldu.

En temel ve yaşamsal, ücretsiz olması gereken beslenme ve barınma hakları gasp edilen genç kadınlar, ne yurtlara yerleşecek ne de karnını doyurabilecek para bulabiliyor. Var olan yurtların kapasiteleri arttırılıyor ders çalışabilecek ortamların sağlanmadığı ve 6-7 kişinin niteliksiz sağlıksız koşullarda küçük bir odada yaşaması isteniyor. Kapatılacak yurt olduğunda bu ilk kız yurtları oluyor. Aile evinden çıkan genç kadınlar ekonomik olarak yaşamlarını sürdürebilmek, geçimini sağlayabilmek için çeşitli işlerde düşük ücret karşılığında sermayeye ucuz ve güvencesiz iş gücü oluyor. Çalıştığı yerlerde patronların mobbingine, tacizine ve şiddetine maruz kalıyor. Geçinebilmek için bu işlerde tüm tacize, şiddete ve mobbinge rağmen çalışmak zorunda kalan genç kadınlar kurtulmak istedikleri şiddet sarmalına bir diğer yer olan iş alanında maruz kalıyor. Yani kadınlar bakımından erkekliğin ve erkek egemenliğinin üretildiği, var olduğu her an şiddetin de olduğu, üretildiği yerler.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne giderken yaşam tarzımıza, cinselliğimize, bedenlerimize ve kimliğimize her alanda saldıran erkek egemen devlete ve kadın kırımına karşı kadın özgürlük mücadelemizi büyütüyoruz. Öğretilmiş kadınlığı, makbul olanı ve toplumsal cinsiyete dayalı bu düzeni reddeden biz kadınlar; toplumsal yaşamı cins özgürlükçü çizgide yeniden inşa etmek için devrime yürüyoruz. Konserleri, festivalleri yasaklayan, kadınların hayatlarını, yaşam tarzlarını ve bedenlerini denetim altına almak isteyerek saldıran, cinsel suç faillerini yasaları ve yargısıyla koruyan faşist rejimin karşısında kadınlar direnişi, örgütlü kadın gücünü ve mücadelesini büyüterek sürdürüyor. Kadın düşmanı patronların, tacizci ve tecavüzcü faillerin önüne yığmadıkları barikatları 25 Kasımlarda kadınların önüne yığıyor ve engelliyorlar. Failleri, yasaları ve yargısıyla korurken bunu kabul etmeyen ve karşı çıkanlara, yaşamak için öz savunmasını uygulayan kadınlara cezalar yağdırıyorlar. Üniversitelerde faşist genelgelerle kadın topluluklarının ve kulüplerinin faaliyetlerinin doğrudan hedef alınması ve engellenmesine, niteliksiz ve sağlıksız yurt koşullarına mecbur bırakılmaya, yoksulluğa karşı politik özgürlüğü ve cinsel özgürlüğümüzü kazanmak, özgür kadınları yaratmak için her gün yasak ve baskılarla, faşist genelgelerle yaşamlarımıza saldıran erkek egemen kapitalist sisteme karşı çare kadın özgürlük mücadelesini örgütlenerek büyütmek, kadınların isyanını liselerde, kampüslerde ve sokaklarda yükseltmektir!