Birleşik Mücadeleyle Baharı Karşılayalım

Bir yanda pandemi ve onun derinleştirdiği ekonomik kriz diğer yanda içte ve dışta tırmandırılan faşist savaş ve işgal; artan yoksulluk ve adaletsizlik, ezilenlerin öfkesini sokağa dökmesinin ve ayaklanmaların nesnel zeminini güçlendiriyor. Tüm dünyada egemenler verili krizi aşmak için baskıcı, otoriter, faşist politikalara sarılıyor. İstisna bir ara dönem olarak tarif edilen pandemi döneminde kapitalizmin varoluşsal krizi çözülemiyor, egemenler bu krizi aşamıyor aksine derinleşiyor. Faşist saldırganlık, terörcü yönetme eylemi derinleşiyor. Devrimci-demokratik öznelere yönelik artan faşist devlet teröründen, dijital platformlarda sansüre kadar egemenler gelişmesi olası bir kitle hareketini ezmek için kuvvetlerini örgütlüyor. Toplumsal öfke ise; Fransa’da, Hindistan’da, Polonya’da, Sri Lanka’da, Arjantin’de ayaklanmalara dönüşüyor. Ayaklanmaların biçimi bakımından Myanmar özgün bir noktası taşırken, Yunanistan, İngiltere ve Amerika’da toplumsal mücadelede kitle hareketleri ortaya çıkıyor.

Türk burjuvazisinin kazılan mezarı ise kapitalizmin iktisadi krizinin aşılamadığı koşullarda rejimin içsel krizleri ile derinleşiyor. Politik islamcı faşist rejim; İşçi, Kürt, Alevi, kadın ve LGBTİ+ düşmanlığı üzerinden kendini üretmeye çalışıyor. İstifa krizleri, gece atamaları, dış politikadaki başarısızlık, “yerli ve milli” ekonominin çökmesi, artan faşist terör; rejimin yönetememe krizinin başka görünümleridir.AKP bir meşruiyet krizi yaşarken ve faşist demagojisinin ikna tabanı çok hızlı bir biçimde erirken, MHP dışında kendine siyasi bir ortak bulmakta zorlanıyor. Rejim krizinin geldiği düzey itibari ile ”parlamenter sisteme dönüş” ya da herhangi bir düzen içi değişim mümkün değildir. Türk burjuva faşist devleti, politik özgürlüğün gaspı üzerine inşa edilmiştir. Bu yüzden faşist zor ile yönetmek rejimin karakteri ve Türk burjuvazisinin varoluş koşuludur.İşçi sınıfı ve ezilenlere karşı her kritik savaş hamlesinde karşı-devrimci kuvvetlerin bileşenleri AKP-MHP faşist iktidarı etrafında saflaşırken ezilenler de politik özgürlüğün kazanılması temelinde bir araya gelmelidir. Anti-faşist bir kitle mücadelesinin olanak ve imkanları açığa çıkmıştır. Son 6 yıla baktığımızda ise devrim için nasıl da olanaklı bir dönemden geçtiğimizi görmek mümkün.

2015 yılından bu yana faşist şeflik rejimi iktisadi siyasal ve ideolojik kriz anında işçi sınıfı ve ezilenleri yönetme, kontrol altında tutma hedefi ile saldırıyı yükseltiyor. Haziran Ayaklanması, Rojava Devrimi ve Kobane Serhildanı, 7 Haziran Yenilgisi’ nden gelen derin korku ile toplumsal mücadeleyi kötürüm bırakmak için elinden geleni ardına koymuyor. Faşist rejimin 6 yıldır sürdürdüğü bu dizginsiz terörün temel hedefi; toplumsal mücadelenin politik öznelerini tasfiye etmek, sokağı kuş uçmaz hale getirmek, demokratik kitle örgütlerine sessizliğe gömerek örgütlenme alanlarını tasfiye etmek, olası öfke patlamalarını engellemek yahut kendisi bakımından zararsız hale getirmektir.

Faşist rejim, kendi varlığının kaderini işçi sınıfı ve ezilenleri faşist kuşatmada tutarak ele alabileceğini sanıyor. Başkanlık sistemi, Erdoğan’ın emirleri, “güvenlik” yasaları, polis-bekçi-asker terörü, savaş, işgal, kayyumlar, yasaklar, demokratik hak gaspları, burjuva medya ile yürütülen demagoji yöntemleriyle kitleleri kontrol altında tutma çalışma çabalarının hiçbiri tutmuyor.

Üniversitede faşist hegemonyayı güçlendirmek, faşist şeflik rejiminin etki alanını kayyumlar yolu ile üniversitede genişletmek isteyen saray, karşısında devletin sınırlarını tanımayan kitlesel bir direniş buluyor. HDP’yi kapatarak ezilenlerin birleşik mevzisini tasfiye etmek istiyor, karşısında Newroz alanlarından seslenen onbinler buluyor. İstanbul Sözleşmesi’ni feshederek kadın kazanımlarını gasp etmek ve Kadın ve LGBTİ+ hareketine açıkça savaş açıyor, karşısında kitlesel miting ve yürüyüşler buluyor. İşçi sınıfının söz-eylem-örgütlenme hakkının gaspı ve kod-29 saldırısına girişiyor, karşısında yılmayan işçi direnişleri buluyor.

2021 yılı faşist saldırıların dizginsizce sürdüğü, pandemi bahanesi ile yasakların arttırıldığı bir yıl olması bir yana; tüm bu koşullar içinde Boğaziçi Direnişi, 8 Mart, Newroz, dalgalanan LGBTİ+ bayrakları ve işçi direnişleri ile sürdüğü bir yıl oluyor. Yaklaşan 1 Mayıs’ı egemenlerin eskisi gibi yönetemediği, ezilenlerin de eskisi gibi yönetilmek istemediği bir koşulda karşılıyoruz. Faşizm için hedefine ulaşamayan saldırılar ve işçi sınıfı saflarından yükselen direniş korkutucu. Tam da bu nedenle 1 Mayıs Türkiye ve Kuzey Kürdistan topraklarında yasaklamalar ile karşı karşıya.

Son dönem geliştirilen saldırılar ve karşısındaki direniş faşizmin işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesini yenemediğinin bir kanıtı. Ancak bu faşizmin duracağı ya da bu saldırılardan sonuç alamadığı ve alamayacağı anlamına gelmiyor. Faşizme yenilgi sonucunu vermek bizim elimizde. 

 

Sosyalist Gençlik mayalanan öfkeyi politik mücadele içinde örgütlemelidir.

Gençlik yığınlarının sorunlarının, istek ve arzularının ve itirazının işçi sınıfınınkilerden, ezilenlerden ayrı sorun ve talepler olarak saptamak yanlış olur. Öğrenci gençliğin akademik sorunları, işçi-emekçi gençliğin yoksulluk ve işsizlik sorunu, genç kadın ve LGBTİ+’ların onur ve özgürlük sorunu, toplam gençliğin geleceksizlik sorunu bugün dolaysızca faşizm sorununa bağlanmaktadır. Kod-29 saldırısına direnen işçiye kurulan barikat Boğaziçi Direnişi’ne karşı kurulmaktadır. İstanbul Sözleşmesi’ni fehseden tek adam, Melih Bulu’yu rektör atayan tek adamdır.

İster genç bir işçi olarak sendikada örgütlenmek isteyin, ister yemekhane zammına karşı çıkın, ister kayyum rektör istemiyoruz talebini yükseltin, ister İpek Er için adalet isteyin; en ufak bir ses çıkartmak için önce faşist rejimin barikatları aşılmalıdır. 

Kaldı ki bugün barikatı aşma zorunluluğu Sosyalist Gençlik’in gençlik kitlelerini aydınlatmak, bilinç taşımak için anlattığı bir gerçeği aşmış durumdadır. Toplumsal mücadelenin bir çok kesimi tarafından bu zorunluluk deneyimlenmiş ve kavranmaya başlamıştır. Boğaziçi Direnişi’nde görüldüğü üzere gençlik kitleleri tarafından da faşist barikatı aşmanın zorunluluğu kavranmış ve eyleme geçirilmiştir. Boğaziçi Direnişi’nin kitlesel ve kararlı duruşu, kendi gücüne ve sözüne dayanan fiili meşru eylem çizgisi, militanlığı Sosyalist Gençlik için gençliğin birleşik antifaşist direnişini örgütlemede cesaret ve deney olmalıdır.

 

Birleşik Mücadelenin Gücüyle 1 Mayıs’ta Barikatı Aşmaya

Siyasi çalışmanın toptan yasaklandığı koşullarda karşılanan 2021 1 Mayıs’ı gençliğin kayyum rektörlere,sömürüye, işsizliğe ve faşizme karşı itirazının birleşik antifaşist bir direniş örneğiyle 1 Mayıs gününden politik bir zaferle çıkma potansiyeli yüksek. Gençliğe dönük geleceksizleştirme, örgütsüzleştirme, umut kırma, susturma ve korkutma saldırılarına birleşik ve fiili meşru bir yanıtı kendi kanallarında örgütlemenin aracı bugün için Birleşik Gençlik Meclisleridir.

Sosyalist Gençlik, birleşik mücadelenin gücüyle işçi direnişleri buluşmak, beraber direnmek, HDP kapatma saldırısına, İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine, kayyum rektörlere karşı gençliğin öfkesiyle buluşmak, gençliğin son dönem direnişini 1 Mayıs’ta tüm kentlerde sokağa, İstanbul’da ise Taksim’e taşıma hedefi ile hareket edecek.

Sosyalist Gençlik, bu dönem 1 Mayıs çalışmasını kuvvetlerini BGM’de örgütleyerek ve kuvvetlerini BGM’yi örgütlemek için seferber ederek sürdürecektir. Kentlerde meclisleri toplamak, yerel-bölge meclislerini kurmak; kurulan her bir örgütün düzenli toplanarak kitle çalışmasını örgütlemesi, yerel sorun ve taleplerle bağ kurması, direnen işçilerin, Boğaziçi Direnişi’nin sözünü yerellerden yükseltmesi, politik ajitasyon,teşhir ve propagandanın örgütlenme çalışması ile buluşması ve Taksim hedefinin, barikatı aşma çağrısının tüm örgütleri ile hayata geçirilmesi bu dönem çalışmasında kazandıracak olan asgari ihtiyacımızdır.

 

Birleşik Mücadele ile Baharı Karşılayalım

1 Mayıs çalışması boyunca gençliğin birleşik mücadele örgütü olan BGM’nin yükselttiği 

politik ajitasyon-propaganda faaliyeti ve örgütler kurma-işletme kararlılığı ile yasaklı 1 Mayıs kazanılacaktır. 1 Mayıs günü işçi sınıfı ve ezilenler için burjuva devlet ile verilen savaşın en somut biçimlerinden olan Taksim Meydanı’nda ısrar, 2021 1 Mayıs’ında BGM tarafından örgütlenecektir.

 

1 Mayıs’ı geride bırakırken kitle çalışması tarzı kazanmış, yerel meclislerini kurmuş, gençliğin faşizme karşı itirazını ve yıkma istemini örgütleyecek bir odak olarak kendini var edebilmiş bir BGM ile baharı karşılamak gençlik kitlelerinin bağrında biriken antifaşist mücadele potansiyelini örgütlemek için elverişli kanallar sunar. 

6 Mayıs’ta Denizleri anarken, 18 Mayıs’ta İbrahim Kaypakkaya’yı anarken, “anma”yı eyleme çevirmenin, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya ve Deniz Gezmişlerin yükselttiği siper yoldaşlığı bilinciyle bugün eylemenin yolu da gençliğin cephesel mücadele örgütü BGM’yi örgütlemekten geçiyor. 71’in siper yoldaşlığı mayasını alan devrimci gençlik örgütlerinin o mayayı yaratanları anma ve mücadelelerini sürdürme sözünü daha özel örgütlemesi gerekir. Faşist baskı ve yasakların işletilmeye çalıştığı bu dönemde Mayıs ayı şehitlerini anmak, gençlik kitlelerine onları ve eylemini anlatmak, anma günlerini olabildiğince kitlesel ve karşısına kurulacak barikatı aşan tarzda örgütlemeliyiz.

Gençlik yığınlarının biriken sorunları, bu sorunların dolaysızca faşizmde düğümleniyor oluşu, gençlik kitlelerindeki barikata karşı direniş iradesi ve antifaşist mücadele potansiyeli Birleşik Gençlik Meclisleri’nin ayağını basacağı zemin olmalıdır.

Gençliğin antifaşist direnişini örgütleme, gençliği politik mücadeleye, birleşik devrim mücadelesine seferber etme görevi kitleler ile sıkı bağlar kurarak, ajitasyon-propaganda faaliyetine süreklilik kazandırarak, yerel yerel meclislerini her dönem politikası etrafında örgütleyerek, kitle moral-motivasyonunu yükseltecek eylem çizgisini yaratarak ve antifaşist direnişe öncülük edecek politik önderlik tarzını yaratarak kazanılabilir. Bu kavgada öncü eylem tarzından, esnek tipte kitle örgütlenmeleri kurmaya, kitlesel direnişlerde yön verme görevini yerine getirmekten, politik teşhiri yükseltmeye kadar bir dizi eylem, tarz, biçim ve formunu devreye sokmalı, kitlelerin her bir sorun ve talebini “Biz bunu nasıl devlete karşı bir saflaşmanın konusu haline getiririz?” sorusu ile kuşatıp yanıt üretmeliyiz.

Gençlik, yasaklı meydanları ve kent merkezlerini özgürleştirmeyi  hedef olarak önüne almalıdır. Faşizme karşı militanca ve cüretlice atılacak adımlar zafere giden yolumuzu daha da berraklaştıracaktır.