Ekoloji Hareketine Gençlik Aşısı – Cemil Aksu

16 yaşındaki İsveçli lise öğrencisi Greta Thunberg’in 2018 Ağustos’unda Cuma günleri okula gitmeyip İsveç Parlementosu önünde oturma eylemi yapmasıyla başlayan ve kısa zamanda dünyaya yayılan iklim için Cuma okul grevleri, ekoloji hareketine genç bir soluk kattı. Greta’nın çağrısıyla 15 Mart’ta yapılan küresel Cuma grevine ise yüzbinlerce liseli katıldı, dev yürüyüşler gerçekleştirildi. 123 ülkede 2000’den fazla noktada yürüyüşler gerçekleştirildi. Greta’nın çağrısına Türkiye ve Kürdistan’da da ses verildi. İstanbul, Ayvalık, Iğdır, Antalya, Bursa, Sakarya, İzmir ve Amed’de liseli gençler iklim eylemi yaptı. Greta ve arkadaşları, “okul bekleyebilir ama iklim bekleyemez” diyorlar. Haklılar da. Çünkü büyüklerinin lafını dinleyip, önce okullarını okuyup etkili konumlara gelmeyi bekleseler, kurtarılacak bir dünya kalmayacak. İklim krizi durdurulamazsa, fosil yakıt kullanımı bugünden başlayarak 2050’ye kadar sıfırlanamazsa artık geri dönüş mümkün olmayacak. Gençler haklı olarak, “daha da kötüye gideceği kesin olan bir dünyada neden para kazanayım, neden eğitim alayım? Dünya şimdikinden daha kötü olacaksa neden çocuğum olmasını hayal edeyim?” diye soruyor. İngiltere’de “Yokoluş İsyanı” adıyla başlayan iklim eylemlerinden sonra, gençlerin iklim krizine karşı bu çıkışları birçok açıdan umut verici. Ama iklim krizine karşı mücadelenin ciddi handikapları var; ama bu handikaplar sorumlusu elbette gençler değil.  İklim krizi ve genel olarak ekolojik kriz, tabiatıyla en fazla gençleri ilgilendiriyor. Çünkü kapitalist şirketler, bugünkü karları için gençlerin geleceğini yok ediyorlar. Onlar için her şeyin yapaylaştırıldığı bir distopya yaratıyor. Bu distopyada, dünya nüfusunun yüzde 1’i nasıl şimdi bütün zenginliklerin nihai sahibi olarak yaşıyorsa, gene ayrıcalıklı olarak yaşamaya devam edecek ve yoksulların büyük bir kısmı “işe yaramaz” ilan edilip “gerçeğin çölü”ne terk edilecekler. Su ve gıda kıtlığı, ani ve aşırı felaketler, savaşlar, biyoçeşitliliğin hızla tükenişi… İşte gençleri bekleyen gelecekten sahneler bunlar. Dolayısıyla, gençlerin geleceklerine sahip çıkarak, hükümetlerinden iklim krizine karşı gerekli tedbirleri almalarını talep etmeleri, konunun aciliyetinin, sadece dar bir ‘aksaçlı’ uzmanlar ve aktivistler grubunun dışındaki kitleler tarafından öğrenilmesi, daha fazla kamuoyu baskısı yaratılması açısından büyük önem taşıyor. İklim krizi ve genel olarak ekolojik kriz, 2008’den beri ekonomik sıkıntılarla ve Suriye’de olduğu gibi savaş gündemi ile boğuşan küresel kamuoyunun ilgisini yeterince çekebilmiş değil. Bu konudaki gündemi hükümetler arası yapılan pazarlıklardan başka bir şey olmayan “iklim zirve”leri iştigal ediyor. Bu iklim zirvelerinde, kendini “gelişmekte olan ülkeler” kategorisinde saydıran ülkeler “gelişmiş ülkeler”den para söğüşlemek için mücadele ederken, “gelişmiş ülkeler” en az maliyeti üstlenerek sorumluluktan sıyrılmak için top çevirmelerinden başka bir şey olmuyor. Birleşmiş Milletler bürokrasisindeki iyi niyetli bilim insanları ve uzmanların çabaları da bu siyasetçiler tarafından akamete uğratılıyor. Kaldı ki, bu iklim zirvelerindeki pazarlıklar sonucu verilen sözlerin bile uygulama açısından bağlayıcılığı yok. İklim krizine karşı küresel hareketin temel handikapı da buradan doğuyor. Bu hareketler en somut olarak, bütün hükümetlerden Paris Antlaşması’na uymalarını talep etmekle sınırlıyor kendilerini. Bu sınırlılık, Zizek’in söylediği gibi, dünyanın sonunu düşünmek ama kapitalizmin sonunu düşünememektir. Oysa iklim krizi ve ekolojik yıkım kapitalizmin yarattığı bir sonuçtur. İklim Değişikliği için Hükümetlerarası Paneli’nin (IPCC) raporuna göre emisyon oranları bu şekilde devam ederse 1.5 derecede kalmak için karbon bütçesi 2021 yılına kadar tüketilmiş olacak. 2021 yılında bir anda emisyonları sıfırlansa bile (bu tabi ki mümkün değil) 1.5 dereceyi aşmama şansı yüzde 66 olarak gösteriliyor. Ayrıca şu anda karbon emisyonunu durdurulsa bile küresel sıcaklık yaklaşık bir on yıl boyunca artmaya devam edecek. 1.5 derece sınırının aşılmaması için, var olanlara ilave hiç bir kömür madeni açılmaması, hiç bir petrol kuyusu kazılmaması gerekiyor. Varolan madenlerin tamamen tükenmeden kapatılması ve bilinen kömür rezervlerinin yüzde 80’inin yer altında kalması gerekiyor.(1) Kar etmekte olduğu kömür yatırımlarını doğası gereği sürdürmek isteyen fosil yakıt sektörü ile, bizim için bir ölüm kalım meselesi olan 1.5 derece hedefi konusunda, büyük bir “çıkar çatışması” yaşadığımız kesin. Dolayısıyla Paris İklim Anlaşması’nın vadettiği 1.5 derece şansımızın olması için dünya çapında radikal politikaların acil uygulanması gerekiyor. Kişisel ve küçük değişikliklerle 1.5 derece hedefini yakalamamız artık mümkün değil. Kapitalizmden kurtulamadıktan sonra yaşanılabilir bir dünyaya kavuşamayacağımız kesin. Tekil, yerel ve kısmi sorunlarda/konularda, kimlerle, hangi taleplerle nereye kadar yol yürüneceği her somut durumda, güç ilişkilerine bağlı olarak belirlenebilir. Bununla beraber ekolojik kriz ve iklim krizine karşı mücadelede kapitalizm karşıtı bir program ve stratejiye sahip olmadan gerçek bir başarının kazanılamayacağı çok açık. Fakat bu nihilist bir tavra dönüşmemelidir. Bu, ‘kapitalizm karşıtlığı” her şeyin çözümünü “devrimden sonra”ya bırakmak anlamına gelmemeli elbette. Bugünden başlayarak yaşamımızı, üretim ve tüketim kültürümüzü, zamanımızı kapitalist olmayan ilişkiler olarak kurmak ve eylemek zorundayız. Eleştiri ve taleplerimizi buradan kurmak zorundayız. En azından gençlerin, gerçekten büyükleri gibi, “makul”, “mantıklı” olmamak istiyorlarsa “gerçekçi ol, imkansızı iste” ruhunu ihya etmesi gerekir. Bu sayede ekoloji hareketine de gençlik aşısı yapmış olurlar. Onlardan beklenen de bu. 

1. Elif Cansu İlhan, “İklim eyleminde kuzuyu kurda emanet ettik”, https://yesilgazete.org/blog/2017/05/26/iklim-eyleminde-kuzuyu-kurda-emanet-ettik/