Ermeni Soykırımı: Unutmadık, Unutturmayacağız! – Meryem Yıldırım

“Bizim istediğimiz, eşitlik. Biz katı milliyetçi değiliz. Bizim talebimiz Ermeni, Türk, Kürt, Alevi, Laz, Yezidi, Süryani, Arap ve Kıptilerle birlikte eşit koşullarda yaşamaktır. Bir devrimci olarak bu hedefe ulaşacağımıza inanıyorum.”

1915’te idam edilerek katledilen Sosyal Demokrat Hınçak Partili Ermeni devrimci Paramaz, mahkemede yaptığı bu savunmasına “… Biz ‘kışkırtıcılar, serseriler’ değiliz. Bu halkın bağrından doğan ve zamanın taleplerini ifade eden halkın öz çocukları olan bizler, sadece ihtilalcileriz. Evet, biz ihtilalciyiz. İleri dünya tarafından tanınan ihtilalcileriz, örnek ihtilalcileriz ve tarih sahnesine çıkışımızın bütün hikâyesi de, Osmanlı Devleti tarafından gayet iyi bilinmektedir” diye devam etmiştir. Pekâlâ, Osmanlının bildiği bu gerçeklik, üstü kirli yalanlarla anılmaya çalışılan ermeni soykırımını neden bilmeliyiz?

Tarihi tüm koşullarıyla incelemek; günceli analiz etmenin ve gelecek olanı öngörmenin yadsınamaz bir gerekliliğidir. Devrim ve sosyalizm mücadelesinde tarih, bilinç inşa eden bir rol oynar. Tarihe yaslanmak, tarihi bugün de yeniden canlandıran bilinci ve onun pratiğe dökülmesini gerekli kılar. Bu yüzdendir ki, böylesi üstü örtülen, gerçekliği saklanılan ve ulusal mücadeleye set vurmak amacıyla değiştirilmeye çalışılan ‘Ermeni Soykırımı’nı bilmek pekâlâ önemlidir.

Bu tarihselliği anlayabilmek ve doğru analiz edebilmek adına dönemin özgün koşullarına bakmak gerek; Osmanlı işgalindeki Balkanlar ve Ortadoğu bölgesinde ulus-devletler kurulmaktadır. Ezilen halklar baş kaldırmış, ulusal isyanlar dört bir yanı sarmıştır. İttihat ve Terakki çaresizdir. Osmanlı’nın bu çöküşünü önce “Osmanlıcılık” ideolojisiyle durdurmaya yönelir, ancak ağır Balkan yenilgisi ve Rumeli’yi kaybetme şoku, bu çabanın iflas belgesi olur. Müslüman Boşnaklar bile o koşullar altında ulusal bağımsızlıklarını ilan eder. Boşnakların bağımsızlıkçı girişimini, Müslüman Arnavut ve Arap halkları da izlemekte gecikmeyecektir. İttihat ve Terakki için, Müslüman kardeşlerinden yediği bu darbeler, bardağı taşıran son damlalar olur. Osmanlıcılık, artık açık ki hükmünü yitirmiştir. İttihat ve Terakki artık hızla harekete geçer. ‘Türkçülük’ adı altında tüm farklılıkları yok etme fikrinin yanında ‘İslamcılık’ ilkesini de elden bırakmaz. Geniş Arap ve Ortadoğu toprakları Osmanlı mülkünde kalmaya devam etmektedir. İmparatorluk hala Halifeliği elinde tutmaktadır.

Bu iki görüş açısından Ermeniler dışlanan bir pozisyondadırlar. Ne Türk ne de Müslüman olan Ermenilere karşı İttihatçılar anadolunun Müslüman halklarını kışkırtırlar. Katiller, tecavüzcüler ve hırsızlar zindanlardan salıverilir. Onlardan Teşkilat-ı Mahsusa çeteleri oluşturulur. Anlayacağınız, soykırım için artık her şey hazırdır. İlk provokasyonların startı verilir; “Ermenileri yok etmek lazım. Osmanlı bu konuda hiçbir fedakârlıktan kaçınmayacaktır. Türk topraklarında Ermenilerin yaşama ve çalışma hakkı tamamen iptal edilmiştir. Buna göre; hükümet, beşikteki bebeklere bile acınmamasını emrediyor!” sözleriyle yayımlanan gizli genelge ile dönemin İçişleri Bakanı Talat Paşa, Savaş Bakanı Enver Paşa ve Eğitim Bakanı Dr. Nazım; soykırım vahşetini 15 Nisan 1915’te başlatmıştır. Bu genelgenin hemen ardından seferberlik ilan edilir ve 18 ile 45 yaşları arasında yaklaşık 300 bin Ermeni 1915’ten 1918’a uzanan zaman diliminde zorla askere çağırılır. Değişik bölgelere sürülen ve zorla çalıştırılan bu taburlara bağlı askerler, daha sonra Enver Paşa’nın özel emri ile katledilir.

Ermeni Soykırımı, büyük oranda 9 Haziran 1915 ile 8 Şubat 1916 tarihleri arasında süren tehcir sırasında meydana gelir. İttihat ve Terakki Hükümeti, ortaya çıkan Ermeni direnişlerini de fırsat bilerek, “tehcir” (yer değiştirme) politikasını gündeme getirir. Yer değiştirmenin ya da sürgünün amacı; ulusal direnişi etkisiz hale getirmek, ulusal bilinci parçalamaktır. 24 Nisan 1915’te soykırım saldırıları; ulusal kurtuluş mücadelesinin güçlü olduğu Van başta olmak üzere, Bitlis, Ağrı, Antep, Maraş ve Malatya’ya doğru yayılarak Ermenilerin yaşadığı ilçe ve köyler, İttihat ve Terakki’nin örgütlediği çetelerin baskısıyla sürgüne yollanır. Birkaç ay içinde on binlerce Ermeni kılıçtan geçirilerek katledilir. Tehcir Kanunu nedeniyle evlerinden yurtlarından zorla çıkarılan Ermeniler, büyük kafileler halinde yola koyulur. Yolda ise içlerinde Celal Bayar’ın da olduğu bilinen Teşkilat-ı Mahsusa çeteleri, aç susuz yollara dökülen Ermeni halkını acımasızca katleder. Tehcirin amacı resmi açıklamalara göre, “Bağımsız Ermenistan kurma düşüncesiyle, savaş içindeki kendi devletlerini arkadan vuran Ermenilerin verdikleri zararı önlemek gayesiyle zorunlu olarak alınmıştır.” Yani Osmanlı masumdur. Yapılan tüm zorbalıklar, katliamlar, sürgünler tamamen bütünlüğü korumak ve sözde Ermenilerin korkunç saldırılarına karşı alınmış bir önlemdir.

Soykırımın  bizzat sorumluları tüm gerçekliğiyle ortada olmasına rağmen egemenlerin yıllarca bu gerçekliğin üstünü örtme çabası ve hala kendi gerçeklikleriyle yüzleşmemeleri bu tekçi egemenliği bütünüyle korumak, ulusları birbirine karşı kışkırtarak, iktidarlarını sarsmamak içindir. Tek din, tek devlet, tek millet anlayışıyla vahşice öldürülen binlerce insan, biricik temennilerinin özgür ve bağımsız yaşamak olduğunu canlarını hiçe sayan egemenlere binlerce kez duyurmuşlardır. Bu kirli tarih egemenlerin her daim yakasında olacak ve bizler tarihten öğrenerek bu vahşeti açığa çıkarmaktan asla vazgeçmeyeceğiz ki bu bizim en temel sorumluluklarımızdan biridir.

Paramaz yoldaşa tekrardan gelecek olursak, gelen sorulara verdiği bir cevapta şu sözleri sarf etmiştir; ”Siz ülkemizi bundan altı yıl önce bizden kopartmaya çalışıp, işgal ettiniz. Halkımızı sürekli olarak katliamlar yoluyla yok etmeye çalıştınız ve şimdi de tüm Osmanlı vatanını bir Türkiye Devleti’ne dönüştürme çabası içerisindesiniz. Ancak siz bunu yaparken suçlu görülmüyorsunuz da aynı şeyi yapmaya kalkışıp, tarihsel hakkımızı yeniden elde etme amacı için çabalamamızdan dolayı biz mi suç işlemiş sayılıyoruz?”