Ayaklanma Nedir?

Ayaklanma, tarihin çeşitli dönemlerinde ezenlerle ezilenler arasındaki çelişkilerin farklı düzeyde ve biçimlerde şiddetli bir dışa vurumudur. 21.yy’da ise emperyalist küreselleşme döneminin, yarattığı özgün çelişkiler (emek-sermaye, burjuva devlet-halk) sonucu ortaya çıkmıştır ve çıkacaktır. Ayaklanmalar büyük toplumsal altüst oluşların habercisidir.

Tarihe bakmak gerekirse birinci ve ikinci emperyalist paylaşım savaşları ile 1929-’30 Büyük Bunalım’ı kapitalizmin şiddetli bir krizlerin ve çelişkilerin yaşadığını dönemlerdi. Bu kriz süreci, savaşlar kadar nihayeti devrimlere erecek ayaklanmalara sahne oldu.

Ayaklanmayı Hazırlayan Koşullar: Kapitalizmin Önlenemez Çelişkileri

Kapitalizmin temel çelişkisi, üretimin toplumsal karakteri ile mülkiyetin özel karakteri arasındaki çelişkidir. Bu, kapitalist düzenin ileriye doğru attığı her adımda, her gelişme hamlesinde, kendisini yıkacak koşullarında hazırlar.

Kapitalist üretimde, emek gücünü fiili eyleme geçiren işçi, emeğini bir metada ortaya çıkarır. Patron tarafından emek-gücünün değerinin altında alınması artı-değeri ortaya çıkarır. Rekabet koşullarında artı-değerinin korunmasının veya artırılmasının tek koşulu ise işçi üzerindeki sömürünün artırılmasıdır. Bu durum işçi ile patron arasında uzlaşılmaz bir çelişki ortaya çıkarır.

Kapitalizm için yıkıcı bir başka çelişki ise devlet-halk çelişkisidir. Sınıflı toplumların ortaya çıkışı ve gelişmesinin belirli bir aşamasında devlet ortaya çıkar. Devlet sınıflarının uzlaşma aracı değil tam tersine toplumun üstünde yer olan, topluma yabancılaşan bir güçtür. Bu güç ordusundan hapishanesi toplamda ise bütünlüklü zor aygıtı olmasıdır.

Farklı ezilen cins ve kimliklerle erkek egemen sistem ar asında çelişki uzlaşılmazdır. Erkek egemen kapitalizm ile kadınlar arasındaki çelişki veya yok sayılan LGBTİ+ arasındaki çelişki devlet-halk çelişkisini besler. Kadınları özgürleştirdiğini söyleyen kapitalizm aslında kadınları daha fazla sömürmenin yolları arayışındadır. Kadınlar her özgürlük talebiyle sokaklara çıktığında egemenlerin hegemonyasına darbeler indirir.

Toplumlar, çıkarları birbirine zıt düşman sınıflara bölünmüştür. Antik dönemden feodal dönemin sonlandığı tarihte devlet, kölelerle serflerin sömürülme aracıydı. Modern anlamda devlet ise ücretli emeğin sermaye tarafından sömürülmesi oldu.

21. YY. Dünyasının Çelişkisi: Emperyalist Küreselleşme

21.YY itibariyle kapitalizm yeni bir evresine girdi. Bütünleşik dünya pazarının olduğu küreselleşme dönemi başlamıştır. Az sayıdaki şirket üretimde, ticarette, sermaye ihracında tekelleşmiştir. Uluslararası tekeller ve emperyalist devletler, dünya pazarı üzerinde şiddetli bir rekabete girişmişlerdir. Dünyayı yeniden paylaşma mücadelesine giriştikleri, yeni sömürgeciliğin, daha ağır bir boyunduruk biçimi mali ekonomik sömürgeciliğe dönüşmüştür.

Bu durum çok açıktır ki büyük bir mülksüzleştirme dalgasına denk gelmekte. Yani sömürünün daha artacağına. Ezenle ezilen, sömürücüyle sömürülen arasındaki ekonomik ve toplumsal saflaşma derinleştirmiştir. Ezilenlerin bloku genişlemiştir. Dolayısıyla küreselleşen üretim süreçleriyle birlikte, hem kapitalizmin yarattığı çelişkiler hemde iş gücü uluslararası düzeyde toplumsallaşmaştır.

21.YY. Ayaklanmaları

21.yy girerken sosyalist inşa ülkelerinin art arda yıkılması, kapitalizmin zaferiydi. Tüm dünya sömürü koşulların daha da ağırlaştığı neoliberal saldırganlık dönemi başladı. Fakat kapitalizmin mutlak görülen hegomonyası 2008 dünya ekonomik krizine kadar sürdü. Bir ekonomik kriz olmanın ötesinde kapitalizmin varoluşsal krizi olarak ortaya çıktı. Kapitalizmin varoluşsal krizi tam da bu koşulların genel krizini tarif eder. 2008 krizi sonrası dünyanın çeşitli ülkelerinde büyük kitle eylemleri, halk ayaklanmaları meydana geldi. Tüm dünyada art arta gerçekleşen ayaklanmalar genel krizinin çeşitli tipteki dışa vurumu olarak görmek gerekmektedir.

21.yy ayaklanmalarını emperyalist savaşlar ve 1929-’30 Büyük Bunalım’ın yaşandığı kapitalizmin krizlerinin ardından ortaya çıkan ayaklanmalarla benzetmek hiçte yanlış olmayacaktır. Haziran 2013’te patlayan Gezi ayaklanmasının, Brezilya’da ve Ortadoğu’da patlayan Arap Baharı’nın nedenleri farklı olmasına
rağmen içeriği aynıdır. Özellikle Arap Baharının yaşandığı Ortadoğu coğrafyasında egemenler, kapitalizmin varoluşsal krizi içinde, iç dinamikleriyle krizleri aşamadılar. Tüm siyasal gelişmeler ve emperyalist müdahalelere rağmen krizlerini çözememiş aksine derinleştirerek yeni ayaklanmaların maddi koşullarını hazırlamaktadır.

Komünistler, Kapitalizme Ayaklanıyor!

Dünyanın her yerindeki ayaklanmaların ortak noktası kapitalizmin uzlaşılmaz iki noktası, devlet-halk, emek-sermaye çelişkisidir. Bu çelişkiler iç içedir. Devlet-halk çelişkisinin çözümünün özü politik özgürlüğün kazanılmasıdır. Politik özgürlüğün kazanılması, emek-sermaye çelişkisinin çözümü ile mümkündür.

Lenin Ekim Devrimi’nin gerçekleştiği koşullarda, ayaklanmanın ilk koşulu olarak, ayaklanmanın “bir komploya, bir partiye değil”, “öncü sınıfa, halkın devrimci atılımına” dayanması gerektiğini söylüyordu. “Halk adına” birilerinin değil, bizzat halkın kendisinin ayaklanmasından söz ediyordu. Ön parlamentodan çekilmelerini istediği Bolşeviklere de ayaklanma çağrısı yapmıyor, ayaklanmaya yönelmiş olan askerlerin, işçi sınıfının ve yoksul köylülüğün hareketinin bir ayaklanma biçiminde örgütlenmesi görevini veriyordu. Ayaklanmaların başarıya ulaşmasının anahtarı egemenlere karşı ayaklanan kitlelerin kolektif bir irade oluşturma bilincine ve amaç birliği verecek bir program birliğinden geçtiği açıktır.

Coğrafyanın Özgünlüğünde: Ayaklanmalarla Devrime

Coğrafyamızda ise ayaklanmaları devrime götürmenin önünde özgün koşullar vardır. Kapitalizmin temel çelişkilerinin yanında Türk-Kürt, Sunni-Alevi ve Laik-Şeriatçı gibi somut biçimler üzerinden yükselecek ayaklanmalar silsilesidir. Ayaklanmaların devrimle sonuçlanmasının kentlerde verilecek çarpışmalar belirleyici olacaktır. Kentlerin rolü devrimci proletaryaya nihai bir saldırı için kent ayaklanması örgütleme görevi düşmektedir.

Birleşik devrimin Kuzey Kürdistan ayağında patlak veren ulusal kurtuluşçu devrim gerçekliği ve ikincisi; Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu üzerinde bölgesel devrim olanak ve olasılığını gözeten devrimci stratejisidir. Devrimin eşitsiz gelişimi gerçekliği aralıksız ve tek bir ayaklanmayla bitmeyeceği ortaya koyuyor. Art arda gerçekleşecek bir çok ayaklanmalardan sonra nihayete erecek savaşımın parça parça ilerleyeceği gerçeğidir.