Devrim Bugün Daha Mümkün!

Ekim Devrimi kapitalizmin büyük krizlerle boğuştuğu, emperyalist paylaşım savaşlarının yaşandığı ve insanlığın açlık-yoksuluk içinde yaşama kzorunda kaldığı bir dünyada doğdu. Doğduğu andan itibaren başka bir yaşamın sosyalizmin müjdecisi oldu. Dünya Ekim’in açtığı yoldan büyük ayaklanmaların, yeni devrimlerin kavgasıyla kavruldu.

20. Yüzyılda proleter devrimler kapısını açan Ekim Devrimi, çok daha büyük kapitalist krizlerin yaşandığı 21. yüzyıla da ışık tutuyor. Şüphesiz Ekim’in güncelliği tartışması onun hazır bir plan olarak alınıp uygulanması tartışması değildir. Onu güncel kılan iktidar perspektifi, devrimi günün meselesi olarak kavrayışı ve devrimi teorik bir düzlemden politik bir düzleme oturtmasıdır. Dünyanın dönüşümü, devrimin değişen koşulları, her ülkenin farklı tarihsel, toplumsal ve kültürel şekillenişi, dahası sosyalizmin 20. yüzyıl deneyimlerinden açığa çıkan devrimci pratiğin dinamizmi, günümüzde her toplumsal devrimin tabii ki kendi özgün yolunu keşfetmesini zorunlu kılmaktadır. Toplumsal mücadeleler ile kapitalizmden kopuşu hedefleyen devrimci iddia arasında bağlantılar kurabilmek ancak reel politik karakteri güçlendirmek ile mümkün olur. Toplumsal hareketler ile devrimci bir kopuş hedefi arasında köprüler inşa edecek bir bütünlüklü politik pozisyon bugünün en büyük ihtiyacına denk düşmektedir

Küresel Emperyalizmin, yapısal çelişkileri oldukça derinleştirdiği çözüm olarak da daha fazla neoliberal politikalar ortaya koyuyor. Daha fazla neoliberalizm ise çözüm olmaktan çok dünya üzerinde daha büyük krizler hazırlıyor. Dünyada kapitalizmin yaşadığı kriz doruğa ulaşırken, ırkçılığın ve mezhepçiliğin diriliyor. Halklar her gün yeni bir emperyalist-gerici savaşların ilanı ya da tehdidi ile uyanıyor. Kriz, Kapitalist sistemin faylarını oldukça zayıflatıyor. Ardımızda bıraktığımız senelerde dünyada sınır tanımaksızın bir çok alanda ayaklanmalar, kitle eylemleri vuku bulmaya devam ediyor. Kapitalizm’de çatlakların sonucu olan tüm bu isyanlar, yeni bir dünya arayışının beraberinde getiriyor

İçinde yaşadığımız yüzyılımızda Amerika’da Wall Street’i işgal et hareketi, Baltimore’de başlayan ırkçılığa karşı hareketler, krizin karşısında çözüm projesinin bir ürünü olarak ortaya çıkan Trump karşıtı hareketler, tüm Ortadoğu’yu sarsan Arap Baharı, Anadolu’nun tarihi boyu gördüğü en büyük ayaklanma Gezi isyanı, krizin Yunanistan ve İspanya’da ortaya çıkardığı kitle hareketi ve Syriza ve Podemos’un süren deneyimi, Şili’de 2013’ten bu yana gelişen öğrenci hareketleri, İtalya’da siyasileri koltuğundan eden “siyasiler evlerine” mitingleri; Katolanya deneyiminde olduğu gibi nice yerde ezilen ulusların yükselttiği bağımsızlık mücadelesi gibi örnekler bu yüzyılın öne çıkan sisteme karşı ezilenlerin isyanlarından yalnızca birkaçıdır.

Yeni yüzyılda Devrimlerin gerçekliğini, Ekim gibi 3. bir yolu tercih etmiş olan Rojava Devrimi’nin yaptığını tariflemek yanlış olmaz. Dünyadaki irili ufaklı toplumsal hareketler ve patlamalar içinde Rojava şüphesiz özel bir yer tutuyor. Temellerini komünler ve meclislerle atan Rojava Devrimi, tüm ezilenlere bir alternatif sunması ve bu alternatifi inşa etmesi onu “devrimin güncelliğinin” 21. Yüzyıldaki devrim tartışmalarının vücudu haline getiriyor. Şüphesiz ki devrimin demokratik, halkçı karakteri; emperyalist, gerici, şoven odakların hedefinde olmasına sebep oluyor. Rojava; ezilenlere bir kez daha özgür, sınıfsız ve sınırsız bir dünyanın umudunu taşıyor. Ve çok açık ki dünya halklarına yeni Ekimleri daha da önemlisi yeni yaşamı müjdeliyor.

Tüm dünya Kapitalizm krizleriyle sarsırılırken coğrafyamızda bu durum en keskin biçimiyle yaşanıyor. Türkiye özelinde durumu incelediğimizde resim çok açık bir şekilde ortaya çıkıyor. “Yeni devlet kuruyoruz” söylemiyle Saray etrafında kümelenen diktatörlük karşımıza çıkıyor. Yaşamın her anı saldırı altında kalıyor.

Kadınların erkek egemen yasalarla teslim alınmak isteniyor. Kadınlara, çizilen toplumsal rollerin dışına çıkmaması için sistemin elinden geleni yaptığı bir dönemden geçiliyor. Tüm bunlara rağmen kadınlar sokaklara çıkmaktan, erkek egemen sisteme isyan etmekten geri durmuyor.

Gençliğe, Kapitalizme ucuz işgücü olmaktan başka seçenek sunulmuyor. Gelecek, bir kaygının ötesine taşınarak bulanıklaşıyor. Bunun en büyük yansıması tabiki eğitime oluyor. 4+4+4, proje okul gibi politikalarla eğitimi paranın ve AKP’nin arka bahçesi haline getiriliyor. Gençliğin yaşamları için söz söylemesi dahi yasaklanıyor. Üniversiteler piyasalaştırılırken gençlik hareketi bilimsel ve demokratik eğitim talebini tekrarlıyor. Gençleri işsizlik, ağır çalışma şartları, ekonomik zorluklar ve sosyal haklardan mahrum bir gelecek bekliyor. Bunun kanıtı daha bugünden işçilere güvencesiz iş, taşeron, kıdem tazminatının gaspı gibi yoğun bir hak kasbı saldırısı yöneltmesidir.

OHAL’in karabulut gibi üzerimize çöktüğü ve bir gecede KHK’lar ile yönetilmek istendiğimiz günlerden geçiyoruz. Tüm baskı mevcut sistem ve onun politik islamcı temsilcisi AKP kokuşmuşluğunu gizleyemiyor. Dahası tüm bu zorbalık düzenine rağmen kimseyi teslim alamıyor. Ezilenler tüm saldırılara direnişle cevap verirken, direnişleri devrime evrilmesi devrimin güncelliğinin tartışmalarının odak noktasıdır. Devrimin güncelliğinin tarifi ise başka bir yaşamın bugün ne kadar yakınımızda olduğu gerçeğindedir.