Liseli Kadınlar İsyanda – Yezda Dinç

Daha doğmadan tanıştığımız erkek egemenliği, kendimizi ve çevremizi keşfetmeye başladığımız lise döneminde; okul idaresi, aile, toplum, devlet ve erkekler ile bizi tahakkümü altına almaya devam ediyor. Liseli kadınlar devlet baskısının, aile baskısının çok benzerini tehdit, şantaj, hakaret, yasak, fiziksel ve cinsel şiddet ile yapan okul idaresi ile 14 yaşında tanışıyor. Genç kadınlar o güne dek giydiği eteğin boyuna karışan ailesinin “ Elalem ne der? ” cümlelerinden sonra bu sefer de öğretmenlerin “erkek arkadaşlarını tahrik etme”, “dikkat dağıtma” gibi çeşitli bahanelerle kısıtlanıyor.

Erkek egemen devlet, bizlere makbul sınırlar içinde nasıl birer “kız”, olmamız gerektiğini dayatarak egemenliğini koruyor. Daha bir fetüs iken “Kız çocuğun olacak, eve yardımcı geliyor.” denilerek sınır çiziliyor. Eve hapsediliyor ve cinselliğimiz ile belki daha tanışmadan “kızlık zarı” ve “namus” kavramları ile tanışıyoruz. Eğitim hakkına en son erişim hakkı olan, beslenmesi, fiziki ve ruhsal sağlığı en önemsiz olan kesimiz. Aile, okul idaresi, toplum, erkekler ve devlet… Abluka altındayız!

21 Ekim 1998 senesine kadar özellikle liseli kadınlara bekaret kontrolü uygulanması ile çok fazla kadın travma yaşayıp intihar etmişti fakat kadınların güçlü direnişlerinden sonra bu uygulama kaldırıldı. Bizler günümüzde bekaret kontrolü yapan erkek aklın lise idarelerinde somutlaştığını görüyor ve sesimizi yükseltiyoruz.

Bu kadın düşmanı idare-devlet zihniyetinin yakın zamanda Kadıköy Anadolu Lisesi, Vefa Lisesi, Kazım İşmen Anadolu Lisesi gibi çoğu okulda liseli kadınların etek boylarının ve çoraplarının“aile” tehdidiyle zorla değiştiriltiyor, özel mesajları karıştırılıyor, polis ile işbirliği yapılarak genç kadınların örgütlenme hakkı gasp ediliyor.

Baskılara cevabımız yalnızca lise sınırlarında kalmıyor. Yakın zamanda onlarca kadının Nusaybin’de öğretmeni Ahmet B. tarafından tacize uğrayan liseli kadın arkadaşlarının sesi olmak için örgütledikleri eylemde polis saldırısına karşı militan duruşları kadınların birlikte güçlü olduğunu hatırlatıyor. Kadınlar her gün tacizci idarelere, kadın düşmanı devlete ve polise, düzenin baskı aracı olan aile kurumuna karşı başları dimdik durarak isyanı yükseltiyorlar.

Liseli kadınlar okuldan evlerine gittiğinde de mücadele devam ediyor çünkü aile kurumu kadınların evsel köleliği ile ayakta kalmakta. Aile içinde babaya, abiye karşı gelen genç kadınlar şiddet görüyor. Birçok kadın için aile maddi bağımlılık anlamına geliyor. İşe giren çoğu genç kadın ağır sömürü ve tacize uğruyor. Zincirlerini koparıp atmaya çalışan kadınlara karşı; erkek egemenliğinin saldırıları artıyor. Dolayısıyla etek boylarımızda söz sahibi olmak için dahi örgütlenmeliyiz.

Liselerde idareler, kayyum mantığı ile atanıyor; idarelerin kadınları nasıl baskıladığını, hem psikolojik hem de fiziksel olarak nasıl istismara maruz bıraktığını görüyoruz. Eğitim sistemin kim için olduğunu tecavüzcü Ensar Vakfı görevlisi Nazif Yılmaz’ın MEB’e atanması ile tekrar gün yüzüne çıktı.

Liseli kadınlar olarak ailede, okullarımızda maruz kaldığımız istismar ve şiddete karşın birbirimizin elinden tutuyoruz. Birbirimizin sesi oluyor, örgütleniyor ve erkek egemenliğine karşı isyanı yükseltiyoruz!