Pandeminin Sınav Hali – Eylem Özkan

Salgın koşullarına rağmen sınavlar neden ertelenmiyor ve bu durum bizleri nasıl etkiliyor?

“Normalleşme” adı altında iktidar birçok karar aldı. Bunlardan kimisi de gireceğimiz sınavlara dair oldu. Dünyayı saran Covid-19 salgınının Türkiye’ye ve Kürdistan’a gelişiyle her şey farklı bir boyut kazandı. İşsizlik, yoksulluk ve sefaletle boğuşan; ekonomik krizin faturasının kesildiği emekçi milyonlar salgın sürecinde daha fazla yoksullaştı ve yaşam koşulları kötüleşti. Sistemin çelişkileri arttı. Bu ekonomi ve siyasete yansıdı. Ekonomik sonuçları ise öğrencileri de fazlasıyla etkiledi. “Ekonomik kalkınma” olarak nitelendirip sermayedarların kârlarını düşünerek, öğrencileri bu koşullarda sınava tabi tutarak “turizmi kalkındırmayı” daha doğrusu “sermayedarların ceplerini kalkındırmayı” amaçladılar. İşçiler-emekçiler sağlıksız koşullarda salgınla burun buruna  çalıştırılırken, öğrenciler ise bu koşulların risklerine rağmen sınava girmeye zorlanıyor.

20 Haziran’da LGS’ye öğrenciler salgın koşullarının riskleriyle sınava girdiler. Bazı testi pozitif olan öğrenciler ambulanslarla okullara getirilirken birçok öğrenci ise hastanede sınav olmak zorunda kaldı. Hastalık yayılmasın diye sınav saatlerini kapsayan birkaç saatlik sokağa çıkma yasağı ise binlerce öğrenci aynı mekanda bir araya getirilirken hiçbir işe yaramadı. Uyguladıkları sözde önlemler bilinçsizlik boyutundaydı. Birkaç saatlik sokağa çıkma yasağı koyarak halka güven verdiğini düşünen iktidar aksine güvensizliği derinleştirdi. Sürekli değişen sınav tarihleri, sınav esnasında dağıtılan maskeler ve o gergin ortam öğrencilerin psikolojisine kötü bir biçimde yansıdı. Solunum yolu rahatsızlığı olan sıra arkadaşlarımız vardı ve o maskeyle sınava girerek hayati bir tehlikeyle karşı karşıya kaldılar. Gerek o psikoloji gerekse o koşullar çoğu öğrenciyi panikletti ve umutsuzluğun kıskacına koydu. 27-28 Haziran tarihlerinde ise YKS var. Aynı durum YKS için de geçerli. YKS’de daha ciddi sorunlar ortaya çıkacak ve belki de virüsün ikinci dalgasıyla karşı karşıya kalacağız. Birçok arkadaşımız halihazırda bulunan eğitim sisteminin yarattığı geleceksizlik kaygısı ile intihara dahi kalkışırken bu koşullar daha büyük mutsuzluk yarattı.  

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ve iktidar biz öğrencileri görmezden geliyor.  YKS’yi ve diğer sınavları ertelemeyenler yüzünden bizler ölüme mahkum ediliyoruz. Turizm sektörü için, sermayedarlar için öğrencileri tehlikeye atıyorlar ve bu da gösteriyor ki çelişkileri gün geçtikçe büyüyor. Okulların kapanmasının ardından uygulanamayan online eğitimler ya da iyice çığırından çıkan eğitimlerden nitelik olarak hiçbir şey göremeyen öğrenciler daha fazla strese sürüklendi. İlk zamanlar sınavı ertelediler ve birçok öğrenci psikolojisini, kendini buna göre konumlandırdı. – ders çalışma şekilleri, motivasyon, ders çalışma saatleri, ders bölüşümleri vs. – Fakat daha sonra halk sağlığını hiçe sayan ani bir kararla sınav tarihlerini değiştirip eski tarihlerine döndürdüklerini belirttiler. Bunu uygularken sadece YKS’yi 25-26 Temmuzdan eski tarihine (27-28 Haziran) çektiler ve ek süre vereceklerini söylediler. Verdikleri ek süre, açıklarını kapatacak değil elbette. LGS’nin normal tarihi 7 Haziran olmasına rağmen ona dokunmadılar. Peki ama neden? Çünkü haziranda sınavları bitirerek geriye kalan aylarda ailelerin tatile gidip, turizm sektöründeki sermayedarların kârlarını artırmalarını amaçladılar, sadece YKS tarihi ile oynadılar. Birçok öğrenci umutsuzluğa kapılırken, bir kısmının düzeni ve psikolojisi bozuldu. Ve bunların sonucunda dönem içerisinde Aydın’da 18 yaşında bir sıra arkadaşımız intihar etti. Sıra arkadaşlarımızın katili; sermayedarların ve iktidarın kuklası MEB ve ÖSYM’dir. 

 

Bu duruma karşı biz neler yaptık? 

Yoksul olan sınav parasını zorlukla ödeyen, mezuna kalan ve nice başkaca zorlukla karşılaşan bir sürü sıra arkadaşımız var. Fakat bizleri görmeyip geleceksizliğe mahkum edenler “sınavın zorunlu olmadığını “ vurguluyorlar. Bizler bu koşullarda taleplerimizi dile getirdik: gerek sosyal medyada gerekse pratiğe geçerek fiilen bu duruma her alanda karşı durduk ve karşı durmaya da devam edeceğiz! Eylemler örgütledik; sosyal medya eylemleri, sokak eylemleri… Taleplerimizin yazdığı pankartlar astık, yaptıkları tutarsızlığa ve genel anlamda eğitim sisteminin bozukluğuna karşı sesimizi çıkarttık. 27-28 Haziranda gireceğimiz YKS’yi erteleme talebimiz devam ediyor. Fakat bizleri görmezden geliyorlar. Tek düşündükleri kendileri ve turizm sektöründen elde edecekleri kârlar. Ekonomik krizlerinin faturasını bu kez de öğrencilere ödetmeye çalışıyorlar. 

 

Eğitim sisteminde sürekli varolan sorunlar daha mı derinleşti?

Elbette bulunduğumuz koşullar “şu an”lık bir sorun değil, hep sorundu ve hep sorun olmaya devam etti. Covid-19 ile beraber bu durum iyice patlak verdi ve derinleşmeye başladı. Her sene tabi tutulduğumuz sınavlar; öğrencilere fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddet; tek tipleştirme; herkesi tek bir ideolojiye bağımlı kılıp tek bir ideoloji ekseninde toplama; asimilasyon politikalarını okullarda daha da işlevli hale getirme; cinsiyetçilik; sadece tek taraflı anlatım -resmî tarih veya felsefede sadece idealist felsefecilerin üzerinde daha fazla durulması ve tinselliğin daha fazla aşılanması yani dogmatik bir nesile zemin hazırlama-; ezbercilik gibi birçok sorun eğitim sisteminde zaten vardı. Sınıfsal çelişkilerin büyümesiyle ve doğaya daha da yabancılaşmamızla beraber sorunlar derinleşti. Bu ‘’eğitim sistemi’’ndeki sistemsizlik ve çelişkiler AKP-MHP faşizmiyle daha da büyüdü. İktidar ilkokuldan başlayarak tüm eğitim hayatımız boyunca bizleri kendi ideolojisinin esiri yapmak için uğraştı ve devam ediyorlar. Dar kalıplarla büyüyen bu nesilin köleleşmesine, dogmatikleşmesine zemin hazırlıyor bu durum. AKP- MHP faşizminin faşist şef önderliğinde yaptıkları bu politikaları okullarımıza soktular. Eğitim sistemleri ile bir nesili apolitikleştirmeye ve dar bir kalıba hapsedip fikirlerine pranga vurmaya çalışıyorlar. Gençliği bir tehdit olarak gören iktidar her geçen gün yeni politikalar üretip bunları okullarımızda uygulamaya çalışıyorlar. Öğrenciler özgürce düşünemedikleri gibi AKP zihniyetiyle büyüyorlar. Bizler okullarda, sokaklarda taleplerimizi dile getirdiğimiz için baskıya, şiddete maruz kalıp bazen ise okuldan uzaklaştırılıp ve hatta atılabiliyoruz. Fakat iktidar yanlısı gruplar okullarda her türlü faşist eylemselliği sürdürüp faşist propagandalarına devam ediyorlar. Kısaca okullarımızı faşizm yuvasına çeviriyorlar. Demokrasiden yoksun okullar bir de ticaret alanına çevriliyor bu durum okumayı daha da zorlaştırıyor. Zamanında iktidar Gülen cemaati ile işbirliği içindeyken sınavlara onlar müdahale ediyordu. Sınava giren ve kazanan öğrenciler büyük oranda Gülen’in dershanelerinden çıkan kişilerdi. Özel okulların sahipleri ve iktidar Gülen’e hizmet ediyordu. Şimdi de çok bir şey değişmedi yine özel okullar var ve yine devlet okullarında görülen eğitim sınava yönelik değil. Bu sistem bizleri öğrenci olarak değil müşteri olarak algılıyor ve ona göre politikasını şekillendiriyor. Kürdistan’ın birçok yerinde okul bile doğru düzgün yokken; okul olsa bile yol sıkıntıları, öğretmen sıkıntıları ile eğitime erişim zorken ve çoğu öğrenci yoksulluktan okuyamıyor ve çalışıyorken; bunlar sistemsizliğin getirdiği sonuçlar değil de nedir? Okumak en temel haklarımızdan biridir ve bu durumu ticarete dökenleredir öfkemiz, ‘’geleceksizlik vaat eden’’ sisteme karşıdır öfkemiz. Ama tüm bu öfkemiz kuruluşundan itibaren temelleri faşizme dayanan inkarcı ve sömürgeci erkek egemen devletedir. 

 

Ne yapmalıyız?

Sıra arkadaşlarımızı mücadeleye etmeye çağırıyoruz. Sesimizi yükselttik ve yükseltmeye de devam edeceğiz. Her zaman görmezden gelindik. Yıllardır haykırıyoruz, haklarımızı istiyoruz. Öğrencilerin ve halkın sağlığını düşünmeyen iktidara, bizleri bu koşullarda sınava tabi tutan MEB’e ve bizleri her sene yarış atı moduna sokup sınav sistemiyle bu işi ticarete dönüştüren ÖSYM’ye karşı isyanımızı büyütüp, örgütlüyoruz. İntihar değil, umudu yitirmek değil; çözüm örgütlü mücadeledir, çözüm direniştedir, çözüm LÖB’ün saflarında sesimizi yükseltmekten ve mücadele etmekten geçer. ‘’Umutsuzluk ve karamsarlık; yıkımın nedenlerini kavrayamayan, çıkış yolu göremeyen, mücadele yeteneğini kaybetmiş olanlara ait bir sorundur.” der önder Lenin. Bizler mücadeleyi her geçen gün büyütüyoruz. Liseliler bu despotlara ve onların yaratmak istediği nesiller için uyguladıkları politikalara karşı mücadeleye devam edecek. Bilimsel, demokratik, anadilde eğitim taleplerimizle sesimizi yükseltmek için LÖB’leri büyütelim; mücadeleyi büyütelim!