Dilli Düdük | Kadın Kadının Yoldaşıdır – Yaren Tuncer

Erkek egemen burjuva düzeninde sömürünün, ezilen olmanın, ikincilliğin, yok sayılmanın en ağırını yaşayandır kadınlar. Sabah tüm aileden önce uyanır ve eşine, çocuklarına kahvaltı hazırlar, işe gider saatlerce zor koşullarda çalışır ancak erkek işçiden daha az bir karşılık alır. Eve gelir temizlik yapar, çocuk bakar, akşam olup yatağa girince de eşi ile sevişmek zorundadır. Eğer sevişmek istemez ise tecavüze uğrar. Yani bir çifte sömürü söz konusudur; “özel” olan ev de “kamusal” olan fabrika da kadın cinsi için bir sömürü alanıdır. Sermaye bir kolunu tutmuştur kadının aile de öbür kolunu, çekiştirip dururlar. Doğal olarak böyle bir sömürü mekanizması kadını sözü dinlenmeyen, insandan sayılmayan bir konumda tutuyor. Kadının bedeni üzerinde tüm yetkiler egemenlere ait ve tecavüzcüsü, katili erkek yargı tarafından korunuyor. Cins ezilmişliğini tabii ki daha çok açabiliriz, sömürünün maddiliğinden bahsedebiliriz ve örneklerimizi çeşitlendirebiliriz. Çünkü kadının cins olarak ezilmişliği köklüdür, tüm sınıflı toplumlar gibi kapitalist toplumun da parçasıdır ve düzen için elzemdir. Ancak bu yazıda daha çok bahsetmek istediğimiz bu ezilmişliğin kadın cinsinde nasıl kendini gösterdiği, daha çok da kadınların bir kadını neden kadın olduğu için sevmesi gerektiği.

Yalnızca tek tek kadınların değil kadın cinsinin tarihsel olarak ezildiğini ortaya koymak tek tek kadınların kurtulamayacağını kabul etmeyi zorunlu kılar. Cinsler bakımından ezen-ezilen ilişkisini parçalamak istiyoruz ve bu ilişkinin kurulduğu zemini parçalamak durumundayız. Erkek egemen burjuva düzenine saldırmak durumundayız. Egemen ve tepeden tırnağa örgütlü bir sınıfın önüne tekil tekil ezilmişliklerimiz ile çıkmak çok değerlidir, tüm hayatımızın seyrini değiştirir, özgürlüğe attığımız kocaman bir adımdır ancak bunu tüm kadın cinsine mal etmeliyiz. Dayanışmalı, ve bubu dayanışmanın da ötesini örmeliyiz. Dayanışmasız, tek başına ve bireysel kurtuluşlar aslında kendimiz için de tam anlamıyla bir kurtuluş olmadığı gibi tüm kadınlara da özgürlük getirmez. Çünkü özgürlük kavramı tek tek bireylerde somut karşılık bulabilecek bir kavram değildir. Doğal olarak bireysel yaşanamaz. ”Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganının da, mücadele deneyimlerinin de yıllardır bize öğrettiği gerçek olanın toplumsal kurtuluş olduğudur. Tekil tekil kadınların eylemleri de gerici tekil erkek eylemleri de elbette politiktir. Etkileri de toplumsal, politik anlamda kendini göstermektedir. Yani demek istiyoruz ki; Nevin Yıldırım’ın kendisine sistematik olarak tecavüz eden erkeği öldürerek özsavunmasını gerçekleştirmesi hepimize örnek olmuştur. Çilem Doğan’ın özsavunması ve erkek yargı karşısındaki dik duruşu tüm kadınlara aittir. Özgecan’ın katli binlerce kadının öfkeyle sokaklara akmasına sebep olmuştur.

Birbirimizi seviyoruz çünkü aynı acıyı,aynı öfkeyi paylaşan kadınlarız. Sahi bir kadın bir kadını hiç tanımadan neden sever? Neden sevmelidir? Neden cins sevgisi sorularını sorduğumuzda tartışmanın yönünü belirleyen kavram nedir? Şüphesiz ilk durağımız cins bilincidir.

Kadın olduğunun farkında olmaktır cins bilinci. Ancak yalnızca vajinası olduğunu bilmek değil. Kadın olduğu için hedef olmanın, çifte sömürü yaşamanın, emeğiyle bedeniyle cinselliğiyle meta olmanın, ikincilliğin, köleliğin farkında olmaktır. Kadın cinsini tanımaktır cins bilinci, anlamaktır. Cinsinin özgürlüğünün kolektif olarak gerçekleşmesi zorunluluğunu kavramaktır. Erkek egemenliğine rağmen ördüğün her bir ilmeği tüm kadınların başarısına saymaktır. Kadın cinsinin ezilmişliğini tarihsel, toplumsal gelişimi içinde ele almak, politik olarak kavramaktır. Tecavüzün, tacizin, şiddetin, köleliğin, yok sayılmanın topyekün kadın cinsine yönelik saldırılar olduğunu cins bilincimizle biliriz. Bu kavrayış, bu cins bilinci bizi bireysel kadın kurtuluşuna değil tüm kadınların özgürleşmesinin zorunluluğuna götürür. Bu zorunluluğun kavranmasının en duru karşılığı nedir? Daha önce yüzünü dahi görmediğimiz bir kadının tacize uğramasından öfke duymaktır. Hiç tanımadığımız bir kadının ölümünü en derinimizde hissetmektir örneğin. Bu yabancı kadınların mücadelelerine yoldaş olmaktır, kendi mücadelemiz olduğunu kavrayıp büyütmek için çırpınmaktır. Acımızı, öfkemizi isyanla buluşturup sokaklarda hesap sormaktır. Özsavunmasını gerçekleştirdiği için erkek yargı tarafından “cezalandırılan” kadınlar için adliye önlerini mesken tutmaktır. Cins sevgisidir yani. Kadını kader birliğinden sevmektir. O tanımadığımız yüzlere baktığımızda kendi yüzümüzü, tüm kadınların yüzünde kendimizi görmektir cins sevgisi. Toplumsal cinsiyet rollerini parçalama, bir kadın olarak yıkılan özgüveni kazanma, sözünü sakınmama, eyleminde cesur olma… Tüm bunlardan kadınların tekil tekil sağ çıkması olanaklı değildir. Erkekler bir kadını öldürdükten sonra erkek yargı tarafından ne kadar korunuyor ise, ana akım medya tarafından ne kadar haklı çıkarılmaya çalışılıyor ise biz de birbirimizin elinden o kadar sıkı tutmalıyız, o kadar çok dayanışmalıyız. Dayanışmalıyız dedik ya hani cins sevgisinin ortaya çıkardığı ilk gerçekliktir dayanışma. Ekonomik krizde işten çıkarılmışken, karnımızı zor doyururken bir de her ay kullanmak zorunda olduğumuz, aslında ücretsiz ulaşmanın en temel haklarımızdan olması gereken ped ve tamponların bizimle alay eden fiyatlarına karşı ped dayanışma kutuları yapmak buna bir örnektir mesela. ÖGK’nın da her hafta ya da iki haftada bir bülteniyle genç kadınlar cephesinden haberleri toplaması, sözünü söylemesi, genç kadınlarla tanışması kadın dayanışmasına örnek gösterilebilir. Biz nasıl eziliyorsak, ikincil kalıyorsak, tacize maruz kalıyorsak, sözümüz kesiliyorsa dost sofralarında aynı durumu bölümden arkadaşımız Ayşe’nin de yaşadığını biliyoruz. Belki sadece selamlaştığımız bir kadındır Ayşe, olsun tanışırız. Biz onu Ayşe’liğinden severiz, dayanışırız. Kadın dayanışması bizi güçlendirir iyi biliriz. Kadın özgürlük yolunda dayanışma önemlidir dedik. Peki ya yeter mi bize ?

Kadınların yaşamının birbirlerinin yaşamına bu kadar bağlı olması ve bunu kavramak cins sevgisini ortaya koyar demiştik. Cins sevgisi bizi dayanışmaya götürmüştü. Dayanışmanın gücü, birlikte olmanın değiştirdikleri, gür sesimizin yarattığı etki… Gelişen cins bilincimizin bizi çok net olarak kadın saflarına çekmesi ve artık erkek egemen burjuva iktidarı yıkma zorunluluğuna uygun hareket etme amacıyla örgütlü mücadeleye adım atmak. Kadın yoldaş olmak. Kadın özgürlüğüne koşan kadın yoldaşlığı yol arkadaşını bilenlerin, aynı hedefe kitlenenlerin, kurtuluşu hep beraber olanların arasındaki ilişki biçimidir yoldaşlık. Kadın yoldaşlığı nedir peki? Tüm kadınların özgürlüğünün zorunluluğunu kavrayanların, erkek egemen burjuva düzene karşı mücadele edenlerin, erkek iktidarını parçalayacak olanların, önderleşenlerin, özneleşenlerin, öğretilmiş kadınlıklarını yıkma yolunda olanların bu erkek sömürü mekanizmasını parçalama hedefine kitlenenlerin arasındaki ilişkidir kadın yoldaşlığı. Güçlü bir cins bilinci ve cins sevgisi ile kurulan yoldaşlıktır. Ve biz, kadınlar özgürlük mücadelemizin tekil tekil özgürlükler olarak son bulamayacağını iyi biliyorsak, dayanışmanın gücünden alıp dayanışmanın da ötesine yürüyoruz. Yoldaş olmalıyız. Her birimizin ezilmişliğinden tutarak, cins sevgisiyle yol alarak ilerliyoruz mücadelemizde. Kadın yoldaşlığını büyüterek bizi yok sayanlara karşı burada olduğumuzu söylüyoruz.