Dünden Bugüne Kürt Özgürlük Hareketi 1 – Cansu Akkaş

1800’lerin sonlarına doğru İttihat ve Terakki hükümetinin başlattığı Türkçülük akımı Anadolu topraklarında yaşayan Ermeni, Rum, Kürt halkları gibi birçok ulusun katliamlara uğramasını sebep olmuştur. Fakat bu katliamlar egemen güçlerin istediği gibi sonuç vermemiş aksine katliama uğrayan uluslarda da karşı direniş geliştirmiştir. Anadolu topraklarında o dönemlerde direnişe başlayıp günümüze kadar direniş geleneğini sürdürmüş olan Kürt halkı direnişe başladığı ilk dönemlerde daha çok kendine yönelik asimilasyon politikasının önüne geçmeyi amaçlayan adımlar atmıştır. Bu adımlardan bir tanesi 1898 yılında ilk Kürtçe gazete olan “Kürdistan” gazetesinin Mısır’da yayımlanmasıdır. Yine bu dönemlerde Bedirhan Bey şahsında başlayıp Bedirhan Aşireti’nin Osmanlı Devleti’ne vergi vermeyerek onu dize getirmesi ve Botan bölgesinde güç sağlayarak Osmanlı Devleti’ne boyun eğdirmesi ve Osmanlı Devleti’ni kendileriyle anlaşma yapmaya zorlamaları her ne kadar Bedirhan Bey’in amcaoğlunun ihanetiyle direniş başarısızlıkla sonuçlanmış olsa da Kürt mücadele tarihinde atılmış daha politik ve radikal bir adım olmuştur.

Kürt ulusunun verdiği mücadele 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı yıllarında da devam etmiştir. Bu dönemde Kürt Dili ve Edebiyatını geliştirmeyi amaçlayan Azm-i Kavi Cemiyeti ve Kürt Teavin ve Terakki Cemiyetleri kurulmuştur. 1919 yılında ise bu iki cemiyetlerden farklı olarak daha politik amaçlarla programında yerel özerkliğe yer vermiş olan Kürt Teali Cemiyeti kurulmuştur. Bu cemiyet kendisi gibi yerel özerkliği amaçlamış olan Hürriyet ve İtilaf örgütü ile ittifak yapmıştır.

Kurtuluş Savaşı yıllarında da Kürt halkı içerisinde mücadele sürdürenler olduğu gibi bu dönemde aslında İttihat ve Terakki Cemiyeti ile yayılan Türkçü faşist zihniyetin taşıyıcısı ve onlardan birisi olan Mustafa Kemal savaş yıllarında Kürt ulusunun desteğini sağlayabilmek amacı ile Sivas Kongresi’nde Kürt halkının ileri gelenlerine verdiği özerklik sözüne inanarak Kurtuluş Savaşı yıllarında Mustafa Kemal’e ve yeni kurulmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti’ne destek veren Kürtler de olmuştur. Bu yıllarda Dersim ve Koçgiri bölgesinde Mustafa Kemal’in verdiği özerklik sözü samimi bulunmamış Kürtlerin kendi toprakları için kendilerinin mücadele etmesini Ankara Hükümeti’yle işbirliği yapmanın yanlış olduğunu savunan Kürtlerde olmuştur. Kürt ileri gelenleri arasında bu düşünceyi savunan ve Ankara Hükümetiyle işbirliği yapmayanlar arasında Alişer ve eşi Zarife Nuri Dersimi de vardır 1921 yılında başlayan Koçgiri Ayaklanması’nın öncüleri bu isimler ve Kürt Teali Cemiyeti olmuştur. Bu ayaklanma her ne kadar sadece Alevi Kürtler arasında ilgi görse ve faşist Türk ordusunun karşısında başarısız olup bastırılsa da daha sonra gelişecek Dersim İsyanı için bir miras niteliğindedir. Bu ayaklanma ve bu ayaklanma sırasında Nuri Dersimi’nin Sünni Kürtlerin de bu ayaklanmaya ilgi duymalarını sağlama çabası Nuri Dersimi’ye ait olan “Hatıratım” kitabında anlatılmıştır. 1923 yılında kurulan  yeni rejimde Kürt ulusuna yönelik baskıların artması Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı yıllarında verdiği sözün samimi olmadığının göstergesi olmuştur. 1925 yılında Şeyh Said ve Azadi Örgütü öncülüğünde Bingöl-Diyarbakır-Muş çevresinde başlayıp üç ay süren Şeyh Said İsyanı yeni rejimin kendileri üzerindeki baskılara karşı Kürt ulusunun yeni rejimde gösterdiği ilk direniştir. Şeyh Said’le birlikte hareket eden askeri güçler üç ay boyunca gösterdiği direnişlerin sonucunda zayıflatılarak ayaklanma bastırılmış Şeyh Said ve kırk yedi yoldaşı Amed Deriye Çiyaye (Dağkapı) meydanında faşist devlet güçleri tarafından idam edilmiştir. Kemalistlerin ayaklanmanın sadece dini sebeplerle ortaya çıktığını savunan ve ayaklanmayı gerici gösterme çabaları dünde olmuş bugünde hala vardır fakat Kemalistlerin iddialarının aksine bu ayaklanma ulusal karakterlerin ağır bastığı bir ayaklanmadır. Kürt-Alevi önderi Seyit Rıza’nın ayaklanmaya destek vermesi ayaklanmanın daha çok ulusal karakterli bir ayaklanma olduğunun ispatıdır. Şeyh Said ayaklanmasının bastırılmasından bir yıl sonra bugünkü adı Ağrı olan Karaköse bölgesinde “Broye Hesike Telli” isimli bir köylünün kendisine verilen sürgün cezasına karşı çıkarak uğradığı jandarma saldırısından sonra Ağrı Dağı’na çıkarak direnmeye başlamasından sonra Bıro’nun ailesinin ve bölgedeki diğer aşiretlerin isyana katılması sonucu ayaklanma büyümüş ve bölgede bağımsızlık adına adımlar atılmaya başlanmış bölgede isyan devam ederken İhsan Nuri, Zilan Bey, Hesik aşiret reisi İbrahim Bey ve Hoybun örgütü isyanın tüm Ağrı’ya yayılmasına ve Doğubeyazıt’ta kontrol altına alınan bölgede Ağrı Cumhuriyeti’nin kurulmasına öncülük etmişlerdir. 1926-1930 yılları arasında süren ayaklanma sırasında bölgeye yaptığı ilk iki müdahale de başarısız olan Türk ordusu 1930 yılı Mayıs ayında on binden fazla askerle Ağrı Dağı’nı kuşatır ve bölgede askeri harekât başlar. Ayaklanmayı çatışmalarla bastıramayacağını anlayan Türk ordusu 13 Temmuz 1930 tarihinde Zilan Deresi katliamı ya da Komkujiya Geliya Zilan Katliamı’nı gerçekleştirerek çocuk, hamile, yaşlı ayrımı yapmadan on beş bin insanı acımasızca katlederek isyanı bastırmıştır. Bu dönemden 1937 Dersim Ayaklanmasına kadar geçen süreçte bir durgunluk yaşanmış 1932 yılında ilk defa Latin harfli olarak basılmış olan Hawar Dergisi dışında bir faaliyet gösterilmemiştir. Bu suskunluktan cesaret alan egemenler 1925’li yıllarda TBMM’de kurutulması gereken çıbanlı bölge olarak gördükleri Dersimlileri artık bastırabileceklerini düşünerek 1937 yılında bölgede askerlerin kullandığı köprünün bombalanmasını bahane ederek bölgeye harekat düzenlerler fakat bölge halkının öngörülü davranarak aldığı tedbirler bölge ileri gelenlerinin de desteğiyle karşı direniş gösterilmiş ki direnişi bastırabilmek için Seyit Rıza’yı teslim almak gerektiğini anlayan Mustafa Kemal ve egemenler sözde anlaşma için yanlarına çağırdıkları Seyit Rıza ve yoldaşlarını idam ederler 1938 yılında ise bölge insanı tarafından tekrar oluşabilecek direnişlerin önüne geçebilmek adına bölgeye egemen güçlerce ikinci bir askeri harekat düzenlenmiş ve bölgede çocuk, yaşlı, hamile ayrımı yapılmadan seksen beş bin insan katledilmiş kız çocukları Türk subay ailelerine evlatlık verilmiş, bölgede Kürtçe tamamen yasaklanmış, bölgede Türkçeyi yaygınlaştırmak için Türkçe eğitim veren okullar yaygınlaştırılmış,  bölgedeki köy, ilçe v.s isimleri Türkçeleştirilerek bölgede çok ciddi asimilasyon politikası uygulanmış ve devlet deyimiyle “Çıbanlı bölge kurutulmuş, devletin Tunç Eli Dersimlerin kafasına inmiş bu söylemin etkisiyle Dersim’e Tunceli adı verilmiştir. Ağrı ve Dersim ayaklanmalarının bastırılması sırasında Kürt Hareketi aldığı darbelerden dolayı 1950’lerin sonlarına kadar duraksama içerisinde olmuştur.

Bu dönemden 1950’lerin sonlarına kadar olan dönemde Bedirhan Aşireti’nden Kamuran Bedirhan’ın Kürt dilini geliştirmek için Paris’te “Kürt Araştırmacılar Derneği’ni” kurması, Musa Anter, İsmail Beşikçi gibi isimlerin yargılandığı 49’lar davası ve Ahmet Arif’in “Otuz Üç Kurşun” şiirinde anlattığı General Mustafa Muğlalı olayı olarak da bilinen Van’ın Özalp ilçesinde bölgede kaçakçılık yapan köylülerin Roboski’ye benzer bir şekilde Mustafa Muğlalı’nın emriyle otuz üç köylünün sınırda kurşuna dizilmesi olayıdır. Ahmet Arif “Otuz Üç Kurşun” şiirinde bu olayı anlattığı gerekçesiyle işkenceyle gözaltına alınmış daha sonra memleketi Amed’e sürgün edilmiştir.

1927-1952 yılları arasında devlet asimilasyon, baskı ve OHAL politikasını kesintisiz uygulamıştır. Kürtçe tamamen yasaklanmış Güneş Dil Teorisi uydurularak Kürt diye bir ulusun olmadığı dağda yürüyen Türklerin yürürken ayaklarından çıkan kart kurt seslerinden Kürt kelimesinin oluştuğu ortaya atılmış yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır.

1950’lerden sonra bölgede düzenlenmeye başlayan festival vesairelerle “Doğulu ve Kürt” kimliği tekrar yaygınlaşmaya başlamış İstanbul’da çıkartılan Dicle Kaynağı, Şarkın Sesi ve Mecmuası, Ankara’da çıkartılan Henek ve Dersim dergileriyle kültürel çalışmalar üzerinden yeniden politikleşme çabasına girişilmiş yine bu dönemde gençler arasında Nuri Dersimi’nin “Kürdistan Tarihinde Dersim, Hatıratım” gibi kitaplar yeniden gizlice okunmaya başlanmış ve Kürt gençleri yeniden politize olmaya başlamıştır.