Çingeneler Zamanı’nda – Nazlıcan Karakoç

Çingeneler akıllara ilk olarak özgürlüğü, eğlenceyi, dansı, müziği, göçebe ve komün yaşamı getirirler. Çingeneler ve film denilince de akla ilk gelen yönetmenlerden biri hiç şüphesiz Emir Kusturica. Balkan sinemasının demirbaşlarından olan Kusturica’nın sınırları aşıp zamana meydan okuyan filmlerinden “Çingeneler Zamanı”, Çingene dilinde çekilmiş ilk film olmasıyla sinema tarihinde önemli bir yer tutar. Tamamıyla amatör oyuncularla çekilen film, Cannes Film Festivali’nde öylesine büyük yankı uyandırır ki başarılı yönetmene büyük bir şöhret ve beraberinde bir Altın Palmiye kazandırır. Filmde, neredeyse gittikleri her yerde ötekileştirilen, toplumsal yapının dışına itilen çingeneleri bu sefer henüz dağılmamış Balkan Birliği’nin Yugoslavya’sında görüyoruz.

Yönetmen film boyunca karakterlerin yalanlarla değişen hayatlarını anlatıyor izleyicilere. Başrol olarak izlediğimiz Perhan’ın hayatı, Saraybosna’daki Çingene köyünde yaşayan diğer Çingenelerden biraz daha farklı diyebiliriz. Anneannesinin sonsuz sevgisiyle büyüyen Perhan, Almanya’ya dönme hayalleriyle yanıp tutuşan, kumara düşkün amcası ve hasta kız kardeşiyle hayatını sürdürmektedir. Peki Perhan’ın anneannesinden aldığı tek şey sevgi midir? Kusturica, diğer filmlerinden de alışık olduğumuz büyülü anlatımını Çingeneler Zamanı’nda da aktarır izleyiciye. Bu büyülü anlatıma, uçan insanlar ve Perhan’ın telekinetik yetenekleri sayesinde şifacılık yapan anneannesinden aldığı özel yetenekler de dahil. Perhan metal eşyaları hareket ettirebilmektedir. Kusturica sinemasının büyülü atmosferinin seyirciler tarafından en yoğun hissedilebildiği sahne ise hiç şüphesiz Perhan ve Azra’yı birlikte gördüğümüz Hıdırellez töreni sahnesi. Nehirde gerçekleşen tören boyunca arka planda Goran Bregovic imzalı “Ederlezi”yi dinliyoruz.

Hem kız kardeşinin tedavisi için hem de sevdiği kadınla evlenebilmek için para kazanmaya ihtiyacı olan Perhan çareyi Ahmed’le beraber İtalya’ya gitmekte bulur. Ahmed yoksul ailelerden satın aldığı çocuklardan kurduğu dilenci şebekesinin lideridir. Çocukları hırsızlık, dilencilik gibi işlere zorlayarak para kazanır. Para kazanma umuduyla çetenin bir parçası olan Perhan çok geçmeden çetenin başına geçer. Filmin bu noktasından sonra Perhan’ın yıllardır birçok kişiyi kandıran Ahmed’e evrilmesini ve masumiyetini giderek yitirmesini izliyoruz.

Azra’yı tanıdığından beri önceden yazılmış Çingene kaderini değiştirmeye çabalayan Perhan, İtalya’dan köyüne döndüğünde tüm çabalarının boşa olduğunu anlar. Genç Çingene, karnında bir çocukla kendisini bekleyen Azra’yı o anda kaybeder. Azra’nın çocuğun kendisinden olması konusunda Perhan’ı ikna etme çabalarının bir noktaya varmadığını ancak ikilinin yine de evlendiğini görüyoruz. Nihayet çocuğun kendisinden olduğunu anlayan Perhan ne yazık ki Azra’yı bu sefer gerçek anlamda kaybeder. Azra gelinliği henüz üzerindeyken yaptığı doğumda bir çocuk dünyaya getirir ancak ne yazık ki kendi hayatını kaybeder. Doğumdan sonra Azra’nın yerde kanlar içinde yatan cansız bedenine sarılıp ağlarken görüyoruz Perhan’ı. Bir zamanlar hayalleri olan bu genç Çingenenin tüm bekleyiş ve çabasını boşa çıkaran bu acıklı sahnede yine “Ederlezi”nin tanıdık ezgisi çalınıyor kulağımıza.

Kusturica; sinemasıyla ve kullandığı müziklerle, ötekileştirilen ve her bakımdan ayrımcılığa uğrayan bir kültüre yönelik, temeli ön yargıya dayanan argümanları ortadan kaldırmayı başarıyor. Çingenelerin dünya halkları nezlinde en çok ötekileştirilen halklardan bir tanesi olduğunu göz önünde bulundurursak, filmin bu amaçla Çingene halkının yaşamını konu edinmesi gayet olağan. Günümüzde hala devam eden Çingenelere yönelik ötekileştirmenin getirdiği sonuçlar içerisinde sosyolojik, toplum psikolojisi ve ekonomik durumlarına bakıldığında ciddi tahribatlar görüyoruz. Dünyadaki mülteci krizinin günden güne derinleştiği bu günlerde kaderleri genellikle mültecilikle malul olan Çingenelerin sesini özellikle de bugün, Dünya Çingeneler Günü’nde yükseltmek hepimizin sorumluluğudur. Ezen-ezilen ikililiği üzerinden yükselen eşitsiz ve adaletsiz bu sistem içerisindeki bütün ötekileştirilenlerin sesini yükseltmek, ırkçılığın her türlüsüne karşı enternasyonalizmi savunmak, her türlü ayrımcılığın karşısında durmak ve tüm halkların eşit, özgür yaşaması için eşitlik, özgürlük mücadelesini büyütmek sorumluluğu omuzlarımızdadır.