Kopan Elim, Zalimlerin Yakasını Bırakmayacak! – Veli Saçılık

Veli Saçılık’ın daha önce dergimize yazdığı ” kopan elim zalimlerin yakasını bırakmayacak” yazısını 19 Aralık Katliamı’nın yıldönümü vesilesi ile tekrar paylaşıyoruz.

Biz ölüme hep hazırdık; ama çocuklarımızın, gençlerimizin katledilmesine hazır değildik. Suruç Katliamı, daha bir yürekten sarstı bizi ve bu nedendendir ki “unuttuk biz bağışlamayı”. Burdur Cezaevi’nde koparılan kolumuz, kırılan kemiklerimiz için vahşet diyorduk, ta ki eski cellat gidip yeni gelen gençlerimizin yüreklerini parçalayana dek. Vahşet sınıf atladı, bize yine direnmek kaldı.

Hesap sormanın birçok yolu var elbet, ben hafife alınan hukuki yoldan bahsedeceğim. Hesap sormak, haklılığını büyük kitlelere anlatabilmektir. Mahkemeler celladı, işkenceciyi kollamak üzere ayarlanmış aygıttır. Ama neticede usul ve kuralları vardır. Mahkemeler ne kadar zalimi kollasa da, mahkeme sürecini hesaplaşma ve teşhir etme üzerine kurduğumuzda, sonuç ne olursa olsun, vicdanlarda onları mahkûm edip şeytani boynuzlarını kırmış oluruz. Burdur Cezaevi vahşetinde benim köpeğin ağzında bulunan kolum direnişimizin simgesi oldu. Şu ana kadar açılan bütün davalar (AİHM hariç) netice olarak aleyhimize sonuçlandı; ama dava süreci boyunca sistemin ve mahkemelerinin kokuşmuşluğunu büyük kitlelere duyurmayı başardık. Hesap görüldü mü, sorusu ayrı mesele; ama acı çekerken ağzımızdan çıkan feryat aksiseda buldu.

Neler yaşadığımızı kısaca özetlemek istiyorum; 05.07.2000 tarihinde Burdur Cezaevi’ne önceden hazırlık yapılarak, yüzlerce kolluk görevlisinin, özel harekât birimlerinin, iş makinalarının katıldığı, onlarca gaz bombasının atıldığı, silahlı bir operasyon düzenlendi. Operasyonda iş makinesinin bizler içerdeyken duvar yıkması sonucu benim sağ kolum koparıldı. Bu olay anında ve sonrası da işkence gördük. Bu vahşete maruz kalan altmış bir kişiydik. Sadık Türk kafasına isabet eden gaz bombasıyla ağır yaralandı. Kiminin eli, kiminin bacağı atılan bombalarla parçalandı. Operasyon sonrası hücrelerde ve hatta savcının yanında işkence devam etti. Koparılan kolum Isparta’da sokak köpeğinin ağzında bulundu.

05.07.2000 tarihinden bu yana devam eden davalar, bir trajedinin egemenlerin hukuku ile işkenceyi aklamaya dönüştü. Bu tür davalarda olduğu gibi tek bir işkenceci, tek bir olaydan sorumlu kişi ceza almadı ve hatta yargılanmadı. Her şey buraya kadar malumun ilanıyken birde üstüne üstlük olay bana verilen tazminatın faizi ile geri alınması, dozerin yıkarken kolumu kopardığı duvarın parasının bizlerden faizi ile istenmesi olayı iyice trajikomik bir hale soktu. “Bu kadar da olmaz” sözünün bile hafif kaldığı süreci yaşadık ve hâlâ yaşıyoruz.

 

Hukuki Süreç Özeti

  • Kolumun kopmasına sebep olan iş makinasını kullanan Şükrü Vural hakkında “tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu adam yaralama” isnadı ile açılan davada beraat kararı verilmiştir. Bu kararda mahkeme sanığın “…güvenlik görevlilerinin talimatı ile hareket ettiği…bir hayli büyük olan makinanın çalıştırma biçimine göre manevra kabiliyeti zayıf olduğu için kazanın meydana gelmiş olacağı anlaşılmaktadır….” denilmektedir. Ayrıca kepçe operatörüne duvarı delmesi talimatı veren kişiler hakkında bir dava da açılmamıştır.

 

  • Kolumun gerekli ve hızlı biçimde tedavi edilmemesi sebebi ile Burdur Devlet Hastanesinde görevli doktorlar ve hemşireler hakkında beraat kararı verilmiştir. Ayrıca operasyon için günler öncesinden hazırlık yapılmasına rağmen, tıbbi müdahale gerçekleştirecek bir ekibin hazır bulunmaması nedeni ile de sorumlular hakkında açılmış bir dava bulunmamaktadır.

 

  • Kopan kolum, operasyondan günler sonra sokakta bir köpeğin ağzında bulunmuştur. Kopan kolun köpeğin ağzında bulunmuş olmasının sorumluları da cezalandırılmamıştır. Hiçbir görevli hakkında açılmış bir soruşturma veya dava bulunmamaktadır.

 

  • En hızlı açılan dava, olaydan hemen sonra mahpuslar hakkında açılan isyan davası olmuştur. Dava 2008 yılına kadar sürmüş, 2008 yılında zamanaşımı nedeni ile ortadan kaldırılmıştır.  

 

  • Jandarma ve gardiyanlar hakkında açılan soruşturma sonunda 2001 yılında Burdur Valisi, soruşturma izni vermemiş; bu karara yapılan itiraz üzerine Antalya Bölge İdare Mahkemesi, 2002 yılında Burdur Valiliğinin kararını iptal ederek görevliler hakkında soruşturma açılmasına karar vermiştir.Askerlerin müdahalesinin, “tutsakların teslim olmayı reddedip onun yerine koğuştaki maddeleri ateşe vermeleri ve tahta ve demir çubuklarla askerlere saldırmaları nedeniyle kaçınılmaz olduğu” gerekçesiyle dava açmaya gerek olmadığına karar vermiştir. Savcının kararına yapılan itiraz, 2005 yılında kararın usule ve hukuka uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiş, ceza yargılaması bakımından iç hukuk yolları tükenmiştir.

 

  • Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü tarafından açılan davada, cezaevinde jandarmanın müdahalesi ve kepçe operatörünün duvarları yıkması sonucu oluştuğu iddia edilen maddi zararı orada bulunan 61 tutukludan talep edilmiştir. Başka bir deyişle Adalet Bakanlığı bizden kendi yıktığı duvarın bedelini istemiştir.

 

  • Kolumun kopması nedeni ile 2000 yılında tazminat talepli bir dava açmıştım. 2005 yılında mahkeme, bana tazminat ödenmesine karar verdi. Ancak karar daha sonrasında bozulmuş, karar düzeltme talebi de reddedimiştir. Yerel mahkeme de bozma kararına uyarak davanın reddine karar vermiştir. Karar temyiz edilmiş, 2013 yılında da onanmıştır. Bu sonuçtan sonra aldığım tazminat geri istendi.

 

  • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne 3. maddenin ihlali nedeni ile başvuru yapılmıştır. AİHM, başvuruculara tazminat ödenmesine karar vermiştir. Benim yönümden ise 2015 tarihinde ödenen tazminatın geri alınamayacağını, İçişleri ve Adalet Bakanlığını olayda açıkça kusurlu olduğuna karar vermiştir.

Tüm bunlara rağmen İçişleri Bakanlığı 2015 yılında 245 bin TL tutarında icra başlattı.

On altıncı yılında dava halen Anayasa Mahkemesi’nde devam etmektedir. Genel tabloya bakınca başarısızlık varmış gibi görülebilir. Kesinlikle öyle değil. On altı yıldır kopan elim zalimlerin yakasını bırakmadı. Suruç, büyük kitle katliamlarının başlangıcı oldu. Egemenler Suruç’la sonuç alacaklarını düşündüler; ama “bu dava hürriyet davasıdır, bu dava faşizme karşı” diyerek onlara sonuç yerine sonlarını gösterme çabamız bitmeyecek.