Güncel Bir Görev Olarak; Antifaşist Gençlik Siyaseti – Cevahir İnan

Son yıllarda siyasi analizlerde otoriterizm/otokratizm ya da sağ popülizm kavramlarının liberal ve reformist çevrelerce sıkça kullanıldığını duyuyoruz. Macaristan’da Orban, ABD’de Trump, Türkiye ve Kürdistan coğrafyası bakımından ise Erdoğan yükselen sağ popülizme örnek gösteriliyor fakat ne emperyalist ABD ne de Türkiye bakımından varlık gösteren ve yükselen ‘yeni bir şey’ yoktur. Türkiye’de rejim, 1950’lerde NATO’ya dahil olması ile birlikte hem dünya düzenine entegre oluşuyla hem de içerideki kurumlarını buna endeksli yapılaştırmasıyla faşizm olgusunu kurumsallaştırmıştır. Esasında ise sağ popülizmin yükselişi olarak yapılan tespitler faşizmin kendisidir, yeni bir olgu değildir.

Emperyalist küreselleşme koşullarında ise faşist şeflik biçimiyle son bulacak bir reorganizasyona girişildi. Genelkurmay’ın yerini Saray aldı. Bunu ideolojik olarak politik islamcı bir anlayışın daha belirgin hale gelmesi izledi, ardından burjuva değişim programı ve rejimin reorganizasyonu iddiasıyla ortaya çıkan AKP’nin ezilenlerin politik başarılarıyla çöküşe geçmesi, onun tasfiye ettiği kliklerle koalisyon kurmasına sebep oldu. Bu durum 2015 Suruç katliamından itibaren karşı-devrimci faşist şiddet olarak ezilenlere yansıdı. ”Devletin bekası” denilen ise kurumsallaşmış faşizmin bekasıydı. Dolayısıyla 60’lı yıllar itibariyle yükselen gençlik hareketinin de parçası olduğu devrimci-demokratik cephenin tüm tarihi faşizme karşı mücadele tarihi olmuştur. Çeşitli tarihsel dönemeçlerde işgaller, boykotlar, barikatlar, yürüyüşler ile kendini gösteren bu mücadeleler, antifaşist mücadele örneklerini oluşturmuştur. 

Güncel olarak ise Saray etrafında örgütlenen faşist şeflik rejimi, devrimci-demokratik gençlik hareketine karşı tasfiye saldırısı yürütürken, gençlik kitlelerinin rejime entegrasyonu için hem örgütlenmeleri hem de şiddeti bir arada kullanıyor. Gençliğe yönelik faşist örgütlenme, devlet aygıtları kadar paramiliter faşist örgütlenmelerle de dirsek temasıyla götürülüyor. Dolayısıyla dönemin ihtiyacı olan antifaşist mücadele her ikisini de içermek zorundadır. Bugün gençliğe karşı örgütlenmeler Saray’a doğrudan bağlı MEB ve YÖK, vurucu zor aygıtı olarak polis ve ÖGB, paramiliter güçler olarak ise ülkücü faşist çeteler ve politik islamcı gençlik örgütlenmeleri ile öne çıkıyor ve tüm bu örgütlenmelerin varlığıyla doğrudan bağlantılı olan devlet ile gençlik arasındaki çelişkiler büyüyor, yakıcı hale geliyor. Akademik-demokratik çelişkiler, genç kadınların yaşadığı taciz-tecavüz ve bütünlüklü erkek saldırılar, gençliğin yaşam alanlarına ve tarzlarına yönelen saldırılar, gençliğin ucuz işgücü haline gelmesi, başta Kürtler olmak üzere ulusal mücadeleler ve anadil ile Alevi gençlere ötekileştirici yaklaşımlar gibi birçok gündem önümüzde duruyor.

İçinden geçtiğimiz süreç birleşik mücadele ihtiyacını zorunlu kılmaktadır. Bugün tekil tekil gençlik öznelerinin hareketinin etki alanı faşizm karşısında sınırlı ve protestocudur. En geniş gençlik kitleleri ile rejim arası çelişkiler, ekonomik ve politik özgürlükler olarak açılmıştır. Gençliğin önemli bir kesimi olan ve 40 yıllık mücadele deneyimi bulunan Kürt gençliğinin ise giderek derinleşen en temel çelişkisi; ulusal çelişkidir. Hem çelişkilerin durumu hem de politik gençlik öznelerinin durumu göz önüne alındığında sonuç alıcı ve etki alanı geniş bir hareket için birleşik gençlik mücadelesine ihtiyaç vardır. Dolayısıyla başarılı bir antifaşist mücadeleden bahsediyorsak, biçimi birleşik formda olmalıdır. 

Antifaşist gençlik mücadelenin iki yönü vardır. Biri tarihsel deneyimlerden yola çıkarak paramiliter gençlik örgütlenmelerine karşı mücadele, örgütlenmelerini zayıflatma ile somutlanan mekansal mücadelelerdir. Ülkücü faşist gençlik örgütlenmeleri tarihsel bakımdan anti-komünist örgütlenmelerin bir devamı olarak tarihsel bir mücadele konusuydu. 2010 sonrası ise özellikle rejimin politik islamcı aşıyla yeni reorganizasyonu ile Müs-Genç, Osmanlı Ocakları, Hizbullahçı Gençlik gibi vurucu kontrgerilla gençlik yapılanmaları ile Anadolu Gençlik başta olmak üzere cemaat ve tarikatlar üzerinden örgütlenen kitlesel gençlik örgütlenmeleri, devrimci ve yurtsever gençlik hareketinin karşısındadır. Hem mahalleler hem de üniversitelerde otorite alanları mücadelesi görev olarak önümüzde durmaktadır. Mekansal olarak sınırlandıkça bu örgütlenmelerin gücü azalacak; tersi bakımdan gençlik öznelerine akış sağlanacaktır. Burada birleşik bir karşı duruş başta kitle şiddetine dayanan biçimde zora dayanan siyaset alanıdır.

Diğer bir ayağı ise geniş gençlik kitlelerine hitap edecek, ileri bölükleri hareket ettirecek politik hattın yakıcılığıdır. Devrimci ve karşı devrimci kuvvetler arasındaki asimetrik bir durum vardır. Dolayısıyla öncü kuvvetler tek başına faşizmi geriletemez. Politik çalışma ile ısrarlı bir kitle faaliyeti yapılmalıdır. Nitekim faşist gençlik örgütlenmeleri karşı mücadele ile ısrarlı politik çalışmanın ikili rolü dengeli oynanmadığı koşullarda ileri bölükleri yıpratan ya da faşizme karşı pozisyon almakta zorlanan, en iyi ihtimalle kaçak dövüşen bir pozisyona düşülecektir. Dolayısıyla birleşik kurulacak bir antifaşist hat, kitleleri etkisi altına almak, hareket ettirmek ve örgütlemek gibi parçalardan oluşan bütünlüklü bir hareketi gerektiriyor. Bu da süreklileşmiş politik çalışmalar silsilesinden geçmektedir. Yani devlete karşı veyahut içkin her türlü eylem politikaysa; rejimin faşist olduğu yerde antifaşist mücadele de güncel görevdir. Yalnızca belirli araçlara, biçimlere veya tarzlara indirgenemez. Güncel bir görev olarak önümüze çıkan antifaşist mücadeleyi, iktidar eksenli devrimci politik eksenle buluşturacak olan ise; kitlelerinin özlem, talep ve hak istemiyle başlayan; mücadeleler içinde kitleleri siyasal bakımdan olgunlaştıran, tarihin belli bir anında sıçratan uzunca soluklu bir mücadele silsilesidir.

Antifaşist mücadele bakımından somut hedefler belirlemek gerekiyor. “En geniş kitleler” gibi muğlak bir tarif yerine kitle hareketini tasnif etmek ve hareketin daha dinamik kesimlerini belirlemek gerekiyor. Günümüzde gençlik hareketi bakımından siyaset sahnesine görece yeni çıkan ve en dinamik bölüğü genç kadın hareketidir. Bu durum daha genel kitle hareketi için de aynıdır. Son yıllarda kitle hareketinin dinamik gücü kadınlardır. Kadın hareketini ise en büyük bileşeni olan genç kadınlar oluşturuyor. 8 Mart, 25 Kasım gibi tarihsel gündemler ya da kadın cinayetleri, taciz, tecavüz ve sözlü erkek egemen saldırılara karşı protesto anlarında genç kadınların sokakta militan duruşunu görüyoruz. Dolayısıyla geniş genç kadın kitlesi hem politik hareket hem de örgütlenme potansiyeli bakımından gençliğin en dinamik kesimidir. Kadın hareketinin yükselişine rağmen genç kadın hareketinin hem eylem birlikteliği düzeyinde bile var olan zayıflıkları hem de daha nitelikli olarak birleşik cephesel duruşunun olmamasıyla ortaya çıkan yakıcı ihtiyaç belirgindir. 

Gençlik, kesim olarak homojen değildir. Liseli, üniversiteli, işçi, yarı zamanlı işçi ve işssiz olmak üzere değişik kesimleri vardır. Bu kesimler içinde ise politik ve ideolojik pozisyon alacak genç kadın hareketinden sonraki en ileri kesimi öğrenci hareketidir. Bu nesnel tespit tarihsel açıdan 1968 öğrenci eylemleri ve Dev Genç, 1987 öğrenci dernekleri ve oynadığı role dayanırken; siyasal açıdan ise son dönemde ODTÜ protestoları, İÜ yemekhane zammı gibi üniversite gündemleri gençliğin son dönemdeki neredeyse tek özgün gündemlerini oluşturdu diyebiliriz. İstisnai ara dönem olarak niteleyebileceğimiz pandemi dışarıda tutulursa dönemsel ve politik bakımdan gençliğin tek hareketli kesimi öğrenci gençlik. Öğrenci hareketinin beslendiği ve onun bir parçası da olan liseli gençliğin ise hareketsizliğine rağmen taşıdığı potansiyeli bir yere not etmek gerekiyor. 

Faşist şeflik rejimi ve onun parçası paramiliter gençlik örgütlenmeleri varlık haklarını esasında devletin bekasından, bu politikanın üretimini ise Kürtlere karşı şovenizmden alır. Dolayısıyla şovenizme karşı mücadele ve Kürt Özgürlük Hareketi ile iç içe geçmemiş bir birleşik cephe, faşist şeflik rejimine karşı net tutum alamayacaktır. Başta Kürt gençliğinin kimlik mücadelesi ve asimilasyona karşı anadil mücadelesi faşizmin temelini dinamitleyecektir.

Ne ezilenler ne de onun bir kesimi olan gençlik hareketi, zor geçen yıllar sonrası kendiliğinden gelecek daha iyi günler beklemesin. Son saldırılardan anlaşılan daha sert süreçlerin ön günlerindeyiz. Bu ön günlerin temel görevi hazırlıktır. Omuz omuza yürünecek yollarda saflar bozulabilir, gençlik kuvvetleri kısır tartışmalara boğulabilir, karşı-devrimci saldırı yükselebilir. Tüm bunlara rağmen gerçek tektir; omuz omuza yürüdüğümüzde önümüzde duramayacaklar!